Erdal Çolak
Günlük hayatta yaptığımız her konuşmanın mutlaka olumlu ya da olumsuz bir tarafı vardır. Bu durumu biraz da karton, cam, metal ve plastik atıkların geri dönüşüm yoluyla çevreye ve ekonomiye katkı sağlamasına benzetiyorum. Geri dönüşüm sayesinde bazı ürünler yeniden üretilmelerinden daha az maliyetli.
Benzer şekilde, insanlarla iletişim halindeyken itici, ötekileştirici, kavgacı bir dil kullanmamaya dikkat etmeliyiz. Unutmamalıyız ki her güzel düşünce güzel bir duyguya, iyi duygu ise iyi bir davranışa, mantıklı olumlu bir davranış ise her yönden sağlıklı bir hayata sebep olur. İşin özü, güzel bir söz, içselleştirmiş bir güzelliğin insan ruhuna yansımasıdır. Derli toplu, yerli yerinde ve ustalıkla konuşmayan insanlar bunu beceremez. Konuşmak, insanların kendilerini etkili bir şekilde ifade etme yöntemi ise neden bunu anlamlı ve mantıklı bir şekilde kullanamıyoruz, üzerinde düşünmek gerekir.
İnsan söylediği sözlerden çok, söyleyemedikleriyle anlaşılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Bilmiyorum çok şey mi istiyorum?.. İnsanlar neden çiğ, kabul edilemez bir dil kullanıyorlar? Hoşa gitmeyen, küfürlü, hakaret içerikli dil kullanan kişinin kültürel değerlerini ve görüşlerini net bir şekilde yansıttığını görüyoruz. Ağızdan çıkan her sözün, icra edilen her davranışın bir bedeli vardır. Bence hakaret eden kişi istediği duygusal etkiyi elde etmek için toplumdaki tabularla oynayarak düştüğü psikolojik girdaptan kurtulmak için ödünleme gibi bir refleksle bir şekilde kendisini iyi hissediyor.
EQ’su (duygusal zekâ) yüksek olanların çok argolu konuştuğunu duydum ama inanmadım. Bence tersine, insan sorunların çözümünde, davranışlarını kontrol etmede, başarıya ulaşmada, insanlarla iyi ilişkiler kurmada başarısızsa, kısacası duygusal zeka olarak düşük kapasitede ise asıl o zaman başkalarına küfür ve hakaret eder.
Konuşma sayesinde iletişim kurabilmeyi, duygu ve düşüncelerimizi başkalarına aktarıp onlarla paylaşabilmeyi başarabiliyoruz. Konuşmanın nasıl oluştuğunu, gelişim sürecini, bilim insanları çeşitli araştırmalarla ortaya koymuş. Konuşmanın temel amacı, bireyin başkalarıyla paylaşmak istediği düşüncelerini dile getirmesi. Aslında söz konusu olan konuşma, beyinler arasında yapılan bir düşünce ve duygu alışverişidir. Bunun olabilmesi için insanların tecrübelerinden, akıllarından, yaşama kattıklarından istifade etmeliyiz.
Konuşuyorsak sözcükleri iyi anlamak, düşünüyorsak kavramları iyi bilmek, yaşıyorsak duyguları iyi tanımak zorundayız. Çünkü kelimeleri anlar, kavramları bilir, duyguları tanırız.
İsterdim ki dizilerde alt yazı olarak veciz sözler geçsin, cuma hutbelerinde tanınmış felsefecilerin düşünceleri söylensin, kiliselerde, havralarda, tapınaklarda insanların yolunu aydınlatacak anlamlı sözler kucaklasın insanların ruhunu. Daha da olmadı reklam panolarına, içki şişelerine, alışveriş poşetlerine, sigara paketlerine yazılsın düşünürlerin anlamlı sözleri. Düşünürler yaşayarak öğrendikleri ve ders aldıkları olaylardan yola çıkarak bundan bütün insanların yararlanıp aynı hataya düşmemesi için kavramlar üretmiş ve bu kavramları birleştirerek özgün cümleler oluşturmuş. Düşünsenize peygamberlerin, bilginlerin, düşünürlerin, Plato, Sokrates, Aristo, Ömer Hayyam, Franz Kafka, Friedrich Wilhelm Nietzsche, Arthur Schopenhauer, Friedrich Hegel, gibi aklınıza gelebilecek düşünürlerin sübjektif hükümlerini de içeren ve doğruluk kaygısı taşımayan görüşlerini aldığımız ürünlerin paketlerinde görsek güzel olmaz mıydı? Belki hepimizin anlatmak istediği, bunun için sayfalarca yazdığımız yazılar tek bir mesajla ifade edilebilirdi. Ne diyordu Nietzsche, “Benim arzum başkalarının bir kitapta anlattığı şeyi on cümlede anlatmaktır.”
Son olarak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Sağlıklı olan her birey konuşma yetisiyle doğar. Fakat bu konuşma yetisini kazanabilmesi için her doğan çocuk yaşadığı toplumun konuşma geleneğini almak zorundadır. Bu çok zor ve zahmetli bir iştir. Ama bireyin doğru ve düzgün konuşması, ailesi, çevresi ve aldığı eğitimle doğrudan ilişkilidir. Söylediklerinizin, karşınızdaki kişi için ne anlama geldiğini, ona bir yarar sağlayıp sağlayamadığını düşünmek, bence konuşmanın en önemli noktasıdır. Hz. Ali’nin dediği gibi, “Söz ağızda iken sahibinin esiridir, ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esiridir.” Çünkü gerçekten de düşünme konuşmanın ikiz kardeşidir. Konuşmak bir ihtiyaç olsa da, yerinde susmasını bilmek sanattır diye düşünüyorum.
Yazımı Fransız yazar Voltaire’in bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Her zaman herkesi memnun edemeyiz ama herkesi memnun edecek biçimde konuşabiliriz…”
İnsan ruhuna tat verebilecek sözler konuşun…