Tıpkı gökyüzünde yıldızların olması gibi insanın içinde de yıldızlar vardır. Evrende hiçbir şey yoktur ki benzeri mikrokozmosta da bulunmasın.
Paracelsus (1493-1541)
Kan dolaşımı durmuş, oksijensiz kalmış beyin böyle bir fizyolojik kriz ortamında bu denli zengin, bilinçli deneyimleri nasıl üretebilir?
Bir yandan bu soruya yanıt aranırken öte yandan ölüm eşiği deneyimleri, beyin ve sinir sisteminin yapısını, işleyişini inceleyen nörobilimciler için insanlığı yüzyıllardır meşgul eden öldüğümüzde beynimizde ne olduğu sorusuna belki de mümkün olan en iyi ipuçlarını sağlıyorlar. Bilincin kökenlerinin bedenin dışında olduğu, beynin ölümünün bilincin ölümü anlamına gelmediği fikrine mesafeli duran bilim insanları bu zor alanda bazı deneysel ve klinik araştırmalarla mesafe katetmeye çalıştılar. Tünel görüşüne retinaya kan akımının durmasının neden olduğu, asit baz dengesindeki ani bozulmanın beynin bazı bölgelerinin uyarılmasının, epileptik atakların, noradrenalin, dopamin, serotonin gibi nöronlar arası iletişimi sağlayan kimyasal maddelerin, uygulanmakta olan ilaçların, karbondioksit ve potasyum artışının, kalp ve solunum durduktan sonra beyindeki bazı etkinliklerde kısa süreli bir son artışın bu tarz halüsinasyon benzeri algılara yol açabileceği gibi hipotezler öne sürüldü. Öte yandan, bu deneyimlerin insan zihninin öte dünyanın varlığına odaklanmak suretiyle geliştirdiği bir psikolojik ölümden kaçış mekanizmasının ürünü olabileceği düşüncesi ortaya atıldı. Daha da ileri giderek Danimarkalı bilim adamları ölüm eşiği deneyimleri fenomeninin “tanatos” adı verilen, yırtıcılardan kaçan hayvanların hayati tehlike anında ölü taklidi yapmaları davranışının insanlardaki evrimleşmiş versiyonu olduğunu öne sürdüler.
Ne var ki beyin işlevlerinin tümüyle yitirildiği durumda dahi kendi bedenini farklı bir noktadan görme, etrafta olup biteni ayrıntılarıyla doğru bir şekilde tanımlayabilme, duyu organlarının menzili dışında bir mesafede gerçekleşen olayları algılama ve bunların sonradan doğrulanması, kör bireylerin de görsel algılar tanımlaması gibi ölüm eşiği deneyimleri bildirilebiliyor. Kalp durduktan 8 saniye sonra beyin aktivitelerinin düşüşe geçtiği, 10-20 saniye sonra elektroansefalografi kaydının düz çizgi gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda öne sürülmüş bu teorilerin söz konusu deneyimleri ne derece açıklayabileceği şüpheli.
Öte yandan, ölüm eşiği deneyimleri yaşamı tehdit etmeyen, beyin fonksiyon bozukluklarının söz konusu olmadığı depresyon, derin yas, varoluşsal krizler, şaman folklorunda olağandışı bilinç durumlarını tetiklemek için kullanılan bazı bitkiler, derin meditasyon ve benzeri durumlarda da hatta bir yakınının ölümü esnasında yanında bulunan sağlıklı kişilerde de gelişebiliyor. Araştırmalar çok farklı çağlar, kültürler arasında benzerliklerle karşımıza çıkan ölüm eşiğindeki deneyimlerin dindar kişiler ve agnostik veya ateist kişilerde aynı yaygınlıkta görüldüğünü, kişinin yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, ırkı, dini ve/veya manevi inançları, sosyal sınıfı, eğitim düzeyi, geliri, ya da yaşadığı yöreyle bir ilgisi olmadığını gösteriyor. Anlatımlardaki kültürler arası farklılıklar çekirdek deneyim benzer olsa da insanların deneyimlediklerini aşina oldukları imgeler, kavramlar sembollerle yorumladıklarını, sözcükler ve metaforlarla ifade ettiklerini yansıtıyor. Yapılan çalışmalar bu deneyimi aktaran kişilerin akıl sağlığı, zekâ, nevrotiklik, kaygı durumu, intihar eğilimi, dışa dönüklük ya da kişilik özellikleri açısından karşılaştırma gruplarından farklı olmadıklarını ortaya koyuyor.
Ölümden dönen küçük çocuklar dahi yetişkinlerin ölüm eşiği deneyimlerine benzer biçimde tünelden geçtiklerini, ruhsal formlarla karşılaştıklarını aktarmaktalar. İlgi çekici olan, çocukların öncesinde tanımadıkları ölmüş akrabalarla ruhsal varlıklar olarak karşılaştıkları raporlardır. Küçük çocukların ölüm eşiği deneyimlerine ilişkin açıklamalar bunların zihnin ölmeye karşı psikolojik savunması olduğu yönündeki teoriyi zayıflatmakta.
Ölüm eşiği deneyimlerinin kişileri sonraki yaşamlarında olumlu yönde ve kalıcı bir biçimde etkiledikleri farklı araştırmacılar tarafından uzun vadeli çalışmalarda ortaya konmuş bulunuyor. Bu etkiler ölüm korkusunun ortadan kalkması, yeni bir amaç veya misyon duygusu, artan öz saygı, başkalarına karşı artan şefkat, sevgi, hizmet etme, faydalı olma arzusu, duyguları ifade etme yeteneğinde artış, gelecek kaygısında azalma ve şimdiye odaklanma, maneviyata, spiritüalizme yönelme, reenkarnasyon fikrine sıcak bakma, doğu dinlerine sempati duyma, bilgi arayışı ve doğa sevgisidir.
Bu büyüleyici fenomen karşısında bilim çevreleri, hatta tüm insanlık eski Hint söylencelerinde yer alan kör adamlar ve fil hikayesinin bir versiyonunu oynuyor desek herhalde abartmış olmayız. Tüm dünyada medyanın yoğun ilgisine ve ölüm eşiği deneyimlerinin ölüm ve bilinç hakkında uyandırdığı soru işaretlerine rağmen bir fikir birliğine varılabilmiş, ikna edici bilimsel açıklamaya ulaşılabilmiş değil. Pek çok çalışma yayınlanmış bulunuyor ve bu olguyu izah edebilmek için anlaşılan daha fazla bilimsel araştırmaya gereksinim var; buna karşın deneysel araştırmalar yapmanın, sübjektif deneyimleri incelemenin zorlukları ortada. Önde gelen ölüm eşiği araştırmacıları tüm bu deneyimlere “mekândan bağımsız bilinç” penceresinden bakarak beynin bir nevi alıcı ya da arayüz görevi gördüğünü, bilincin üretim organı olmadığını öne sürmekteler.
Nasıl ki insan kulağı ortamda başka sesler olsa da sadece 20-20.000 Hz frekans aralığındaki sesleri duyar ve insan gözü ancak 360-700 nm arasındaki dalga boylarını saptayabilir, beyin de bu örneklerdeki gibi bir filtredir. Bu fikre göre bilincimizin kökleri bedenimizde değildir; onun bir başlangıcı yoktur ve bir sonu olmayacaktır. Doğum gibi ölüm de yalnızca başka bir bilinç durumuna geçiştir. Ölüm yalnızca fiziksel yönlerimizin sonudur. Yalnızca ölüm eşiği deneyimlere değil diğer beden dışı deneyimlere, ölmüş yakınlarla kurulan bağlantılara, ölümü yaklaşmış kişilerin aktardıkları vizyonlara, dinî ya da mistik deneyimlere, kâhin rüyalara, güçlü sezgiler vb. olgulara da bu pencereden bakılmalıdır.
Kuantum fiziğinin ilkeleri bize ölüm eşiğindeki deneyimleri aydınlatabilmeye dönük kavramsal çerçeve ve araçlar sağlayabilir mi? Bu konuda henüz sonuç alınabilecek deneysel protokoller kurulabilmiş değil. Tahmin edilebileceği gibi bu deneyimlerin bir öte âlem için deliller olduğuna, bilincin zamanı ve mekânı aşan beden dışı unsurlarının varlığına itirazlar var. Olguları metafizik, paranormal fenomenlerle açıklamaya uzak duran günümüzün bilim çevreleri, her ne kadar bu bilimsel alan henüz emekleme safhasında da olsa, ölüm eşiğindeki deneyimleri üreten mekanizmaların psikoloji, nöroloji, biyoloji ve bunların birbiriyle etkileşimlerinde aranması gerektiğini öne sürmekteler.
Nasıl oluştuklarını bilemediğimiz çağlarda şimşeklere, yıldırımlara tanrıların silahları olarak baktığımızı, gelgitleri dünyanın nefes alışıyla, ayın dünyaya hava üflemesiyle açıklamaya çalıştığımızı unutmuyoruz elbette; ama yine de sormadan edemiyor insan:
Acaba ölüm eşiğindeki deneyimler zamandan ve mekândan bağımsız evrensel bilinç kavramına bir pencere mi açıyor?
Bitti…
Fotoğraf: vecteezy.com
KAYNAKLAR
- Mashour GA, ve ark.: Consciousness and the Dying Brain. Anesthesiology 2024; 140:1221–31
- https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/olmekte-olan-beyinden-anilar-gercekten-geciyor-mu
- Lukas M. Konopka: Near death experience: neuroscience perspective. Croat Med J. 2015; 56: 392–3
- Facco E, Agrillo C: Near-death experiences between science and prejudice. Front Hum Neurosci. 2012; 6: 209
- San Filippo, David Ph.D., “An Overview of the Near-Death Experience Phenomenon” (2006). Faculty Publications. 27.
- Greyson B: An Overview of Near-Death Experiences. Missouri Medicine, 2013,110:6 , 475
- Peinkhofer C, ve ark.: The evolutionary origin of near-death experiences: a systematic investigation. Brain Commun. 2021; 3(3): fcab132
- Fritz, P., Lejeune, N., Cassol, H., Laureys, S., Gosseries, O., Martial, C. (2023). Near-Death Experiences: What Do We Know?. In: Schnakers, C., Laureys, S. (eds) Coma and Disorders of Consciousness. Springer, Cham.
- Moody, R. A. (1975). Life after life: The investigation of a phenomenon – survival of bodily death. New York: Bantam Books.
- Kovoor, J.G., Santhosh, S., Stretton, B. et al. Near-death experiences after cardiac arrest: a scoping review. Discov Ment Health 4, 19 (2024).
- van Lommel P, van Wees R, Meyers V, et al. Near-death experience in survivors of cardiac arrest: A prospective study in the Netherlands. Lancet 2001;358: 2039–45
1.Bölüm:
2.Bölüm:
https://medyagunlugu.com/donen-yok-mu-seferinden-2/