“İnsan gizeminin, bilimsel indirgemecilik ve materyalist düşünceyle tüm ruhsal dünyayı nöronal aktivite kalıpları açısından açıklanabileceği iddiasıyla inanılmaz derecede küçümsendiğini savunuyorum. Bu bir batıl inanç olarak görülmelidir. Ruhsal bir dünyada var olan ruhani varlıklar ve maddi bir dünyada var olan bedenlere, beyinlere sahip maddi varlıklar olduğumuzu kabul etmeliyiz.”
Sir John C. Eccles, nörofizyolog, Tıp ve Fizyoloji Nobel Ödülü, 1963
“Bu sırada bilincimi kaybettim ve rahatsız edici bir uğultu, çınlama sesi duydum. Bir sonraki bildiğim şey, büyük bir su kütlesinin diğer tarafına yelken açan bir gemi veya küçük bir teknedeymişim gibi geldi. Uzaktaki kıyıda, ölen tüm sevdiklerimi görebiliyordum.”
“Acı, tarif edilemez bir rahatlık ve içsel varlığımın sıcaklığıyla yer değiştirdi. Sonra bu dünyadan değil, görünmeyen yıldızlardan gelen muhteşem bir müzik duydum. Beni varlığımın ötesine taşıyacak kadar coşkulu güzellikte bir uyum yarattı. Müzik hala zihnimde, kırk yedi yıl sonra bile; o kadar güzel ve uyumluydu.”
“Tam o sırada, kayınvalidemin yukarıdaki merdivenlerden çığlık attığını duydum. Merdivenlerden aşağı koşarak bana doğru geldi. Yaklaştığında sağ tarafıma baktığını ve o yöne doğru yöneldiğini görebiliyordum. Orada durduğumu fark etmemişti. Nereye gittiğini görmek için döndüm. Birdenbire neler olduğunu anladım. Yaklaşık üç metre arkamda, yerde hareketsiz bir beden yatıyordu. Görünüşe göre kişi ölmüştü. Bana benziyordu. Şaşkınlıkla bir kez daha baktım. Gerçekten bendim!”
“Işıktan bir varlığın yanımda durduğunu hatırlıyorum. Üzerimde büyük bir güç kulesi gibi yükseliyordu, ancak yalnızca sıcaklık ve sevgi yayıyordu. Hayatımın anlık görüntülerini yakaladım ve gurur, sevgi, neşe ve üzüntünün hepsinin içime aktığını hissettim.”
“Artık bedenimde değildim. Ağırlık veya fiziksellik olmadan süzülüyordum. Bedenimin üstünde, yoğun bakım odasının tavanının hemen altındaydım.”
“Beyaz bir ışık gördüm ve aşağı baktım. Kendimi bu yatak odasında, hayatımı kurtarmaya çalışan ve bana iğneler yapan bir hemşireyle gördüm. Tüm bunları sakin bir şekilde izliyordum.”
“Sonraki aşamada büyük bir berraklıkta yavaşça dönen beyaz bir ışık, mükemmel bir melodi; yaklaşan ışık, o çirkin yeraltı aleminin dokusunda bir yarık gibi açıldı ve ışıkla, renklerle dolu bir vadiye doğru ilerledi. Bu dünyevi alemden çok daha gerçek görünüyordu. Oradaki iletişim, basit doğrusal düşüncemizin ışık yılları ötesine, dünyevi alemdeki bu fiziksel bedenlerde deneyimlediğimiz dilsel olarak kısıtlanmış farkındalığın ötesine geçiyor.”
Bedenden ayrılarak kendini yukarıdan görme, bir tünelden geçme, zaman algısının değişmesi veya kaybolması, ani bir içgörü, anlayış, huzur, hoşluk, mutluluk, evrenle bir olma algısı, parlak bir ışık, koşulsuz sevilme hissi, dünyadakilerden farklı, zengin renkler, sesler, müzikler, kelimelerle anlatılamayan dünya dışı bir öte dünya, ölmüş yakınlarla, mistik varlıklarla, dini figürlerle karşılaşma, başka yerlerde olup biten şeylerin farkındalığı, geride kalan tüm yaşamın her yönüyle bir anda göz önünden geçmesi, deneyimin “gerçekten daha gerçek” olarak nitelendirilmesi, geri dönmeye isteksizlik…
Antik dönemlerden bu yana her kültürde, coğrafyada ortak unsurlarla, benzerliklerle anlatılmış olan bu sıra dışı deneyimler ilk kez 1975 yılında Amerikalı filozof ve psikiyatrist A. Raymond Moody tarafından çok satan kitabı Ölümden Sonra Hayat‘ta (Life After Life) “ölüm eşiğindeki deneyimler” (near death experience) olarak ortaya kondu. Moody ölüm eşiğindeki deneyimi “klinik olarak ölü olarak nitelendirilen veya fiziksel ölüme çok yaklaşan kişilerde meydana gelen herhangi bir bilinçli algısal deneyim” olarak tanımladı. Kitapta farklı nedenlerle gelişmiş koma, yoğun bakım takiplerinden sonra sağ kalan 150 kişinin aktardığı deneyimlerdeki özellikler kaleme alınmıştı.
1978 yılında Amerikalı araştırmacılar ölüm eşiğindeki deneyimler konusunda bilimsel çalışmalar ve eğitimler yoluyla küresel bir anlayış oluşturmak amacıyla Uluslararası Ölüm Eşiği Çalışmaları Derneği‘ni (International Association for Near-Death Studies) kurdular ve 1982 yılında Journal of Near-Death Studies adlı dergi yayınlanmaya başladı. 1983 yılında kliniklerde, bilimsel çalışmalarda kullanmak ve araştırma grupları arasında standardizasyonu sağlamak amacıyla üzere Greyson tarafından 16 soruya dörder yanıt seçeneği içeren bir ölüm eşiği deneyimi puanlama skalası geliştirildi.
Bu yeni alan dünya çapında farklı disiplinlerinden araştırmacıların ve yorumcuların katkılarıyla günümüze dek genişledi. Ölüm eşiğindeki deneyimlerin aşamaları, özellikleri analiz edildi, sınıflandırıldı. Öte yandan iletişim olanaklarının gelişmesi sonucunda internet ve sosyal medya ortamlarında giderek daha fazla kişi yaşadıkları deneyimleri paylaşırken önde gelen araştırmacıların katıldıkları paneller, söyleşiler, düzenledikleri sempozyumlar milyonlarca insan tarafından ilgiyle izlendi. Konuya yıllarını vermiş uzmanların yayınladıklarına ek olarak pek çok kişi kendi ölüm eşiğindeki deneyimini kitaplaştırdı ve bunların bazıları çok satanlar listelerine girdi.
Farklı ülkelerden gelen veriler toplumun %4-15’inin yaşamı tehdit eden olaylarda bu tarz bir deneyim yaşadığını gösterirken bu oran yoğun bakımlarda kalan hastalarda %15, travmaya bağlı beyin hasarı geçirenlerde %3 olarak bildiriliyor. 1960’lı yılların sonlarından itibaren devreye giren koroner bakım üniteleri, elektroşok cihazları giderek daha fazla hastanın kalp durması sonrası müdahalelerle hayata geri döndürülmesini sağladı. Bu tarz “geçici” ölüm halleri konuyla ilgili en net verilerin edinilmesine olanak tanırken yakın zamanda yayınlanan bir kapsamlı incelemede kalp durması geçiren hastaların üçte birinden fazlasında ölüm eşiği deneyimlerinin kaydedilebildiği rapor edildi.
Araştırmacılar ölüm eşiği deneyimlerinin insan varoluşunun fiziksel veya zihinsel alanının ötesinde farklı bir bilinç durumunun ifadesi olduğu varsayımlarını bilhassa üç hususa dayandırmaktalar: Fiziksel bedenlerinden ayrılarak ortamları uzaktan gözlemleyebilen bireylerin şaşırtıcı ölçüde doğru bildirimleri, çocukların deneyimlerinin yetişkinlerin bildirdikleriyle örtüşmesi ve bu deneyimi yaşayanların sonraki yaşamlarında sergiledikleri tutum ve kişilik değişiklikleri.
Bu “farklı bir bilinç durumu” ölümün bir son olmadığı, beynin ölümüne rağmen bilincin farklı bir boyutta devam ettiği anlamına geliyor.
Gerçek mi bu?
Birer illüzyon, halüsinasyon olabilir mi bu görülenler? Tüm bunlar ölüm korkusuna karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizmaları olabilir mi? Ölüm esnasında beyinde, retinada oluşan kimyasal değişimler, oksijensizlik ya da uygulanmış ilaç tedavileri ölüm eşiği deneyimlerini açıklayabilirler mi? Bu kişiler fanteziler üretmeye daha yatkın ya da psikolojik durumları bu deneyimi yaşamayanlardan farklı insanlar mı? Dini inançların etkisi var mı?
Devam edecek…
Bozburun fotoğrafı: Cenk Başlamış
KAYNAKLAR
- https://www.businessinsider.com/near-death-experience-stories-study-cardiac-arrest-2023-9
- https://en.wikipedia.org/wiki/Near-death_studies
- Eben Alexander, III: Near-Death Experiences, The Mind-Body Debate & the Nature of Reality. Mo Med. 2015; 112: 17–21.
- Eben Alexander, III: Near-Death Experiences, Near-Death Experiences The Last Word. Mo Med. 2015; 112: 275-82.
- San Filippo, David Ph.D., “An Overview of the Near-Death Experience Phenomenon” (2006). Faculty Publications. 27.
- Fritz, P., Lejeune, N., Cassol, H., Laureys, S., Gosseries, O., Martial, C. (2023). Near-Death Experiences: What Do We Know?. In: Schnakers, C., Laureys, S. (eds) Coma and Disorders of Consciousness. Springer, Cham.
- Moody, R. A. (1975). Life after life: The investigation of a phenomenon – survival of bodily death. New York: Bantam Books.
- Kovoor, J.G., Santhosh, S., Stretton, B. et al. Near-death experiences after cardiac arrest: a scoping review. Discov Ment Health 4, 19 (2024).
- Tony Cicoria, Jordan Cicoria: Getting Comfortable With Near-Death Experiences: My Near-Death Experience A Telephone Call From God. Mo Med.2014;111: 304–7.1
1.Bölüm: