46 feet’lik yelkenli “Küpeşte”nin ön kabinindeki gardıroptan takır tukur sesler geliyordu. “Sema Kaptan” ve “Nilay Tayfa” şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
-Dolapta bir şey mi var? Yok canım ne olacak ki denizin ortasında?
Onlar aralarında konuşurken dolaptaki tıkırtılar artmaya başladı. Dolap kapağına sanki içeriden bir şey çarpıyordu; derken bir kıkırdama duydular.
-Olamaz, dolaba bir çocuk girmiş olamaz!
Sema Kaptan, kendi yatak odasındaki gardırobun kapısını açıp çığlığı bastı.
-Ne işin var senin burada, saklanacak yer mi bulamadın! Çık çabuk ütülü kıyafetlerimin arasından. Teknede saklambaç mı oynanırmış!..
O sırada, dolapta saklanan çocuğun annesi “Buket Tayfa”, yani bendeniz, güvertede minderlerin üzerine uzanmış keyif yapıyordu. Aşağıdan gelen bağrışmaları hiiiç üzerine alınmadı.
“Sema Kaptan”, sakin mizacını bozmamaya çalışsa da içinde yanardağlar patlıyordu. Şimdi çocuğu dolaptan çıkartıp denize atsa, anasına yani yıllar sonra bulduğu ortaokul arkadaşına ayıp olacaktı. Oysa ne hayalleri vardı bugün için. Dört kız arkadaş, çocukları yüzerken, yılların dedikodusunu yapacaktı o teknede.
“Nilay Tayfa” yardım istemek üzere güverteye çıkınca, çocuğun anası bir zahmet aşağıya inip, bildiği bütün azarları sayıverdi.
Tekneyle gezintinin de adabmuaşeret kuralları vardı ve belli ki teknedeki 5 afacan miço ve tayfa anaları, bu kurallardan bihaberdi. “Küpeşte” mürettebatı derhal eğitilmeliydi.
Kural 1) Teknede ebelemece ve saklambaç oynanmaz. İllaki de oynanması gerekiyorsa da dolapların içine saklanmaz.
Gerçi “Küpeşte”nin içi öyle güzel tasarlanmış ki benim de kabinlere saklanıp dışarı çıkmayasım vardı ya neyse…
Saklambaç krizinin hemen ardından, bendeniz teknenin burnunda öylece dururken, yanımıza neredeyse bizimkinin büyüklüğünde bir yelkenli yanaştı. Kaptan Sema, bana ve yeğeni Fulya’ya yönergeler vermeye başladı.
-Tekne bize çarpacak; şimdi itin ellerinizle!
-Hay ben böyle işin @#%@!.. Koskoca denizde yer mi yok? Ne diye üzerimize geliyor bu yelkenli?!
Ben söylenirken yan tekne bize halat attı.
-Halatı tut, yakala ucunu, düşmesin denize!
Kaptan, yan yelkenliden bize atılan halatı tut dedi, ben de tutuyorum da elim kızarmaya, acımaya başladı; ne yapsam ki? Yan yelkenlideki bir bey durumumu fark edip benim tarafa koştu.
⁃Elinle tutamazsın ipi, şuraya bağla, sekiz yap, onu oradan geçir, buradan çevir….
Becerdim vallahi! Benden tayfa da olur valla. Aferin bana.
Kural 2) Teknede kaptan ne derse yapılır. Elin koparsa da kopsun, asıl olan kaptanın talimatlarıdır!
Sağ olsun yan teknedeki bey de çok yardımcı oldu. Yok tekne çarpacak, yok halat düşecek, yok elim kopacak derken yan teknedeki beyin suratına bakamamıştım; kafayı bi kaldırdım ki…
-Amanınn!…. Bu Fatih Erkoç!
-Pişt, kendine gel, hiç mi görmedin ünlü birini, kıpırdasana!
Yok, resmen dona kaldım.
-Kem küm…
-Konuşsana Buket, ne susuyorsun?
Yok, imkânsız sesim çıkmıyor! Derken benim yerime Sema Kaptan konuşmaya başladı.
-Hoş geldin Fatih Abi, ben çapayı şuraya attım, şöyle bir derinlik böyle bilmem ne. Çapayı değiştirdik, “Ultra” marka, hayatta taramaz, çok sağlam.
Fatih Abi de soruyor:
-Oradan mı attın? Buraya mı şey ettin? Aferin, iyi yapmışsın. Çapa tararsa motoru çalıştır, şuraya git… Çapan gerçekten çok iyi, ben de değiştirip seninkinden alacağım…
Meğer Sema Kaptan ve Fatih Abi tanışıyorlarmış. Hatta önceden tekneleri birbirine bağlarız diye konuşup anlaşmışlar. Denizin ortasında tesadüfen çarpışmamışız.
Ünlüler münlüler ama çok tatlılar. Fatih Abi de eşi Mehlika Abla da çok tatlılar. Gün boyu besleyip durdular bizi. Bir üzüm geliyor bir pasta, bi sandviç gönderiyorlar bi şeftali… Biz de karşı ikramda bulunduk tabii.
Kural 3) Denizdeki ikram kuralları karadakiyle aynıdır. Gelen tabak boş geri verilmez. Mutfakta bir şey yoksa, elektrik ya da depodaki su ikram edilebilir.
Derken bizim miçolar denize girmeye başladı. Fatih Abi de oturmuş seyrediyor. Çocuklar tekneden atlarken avazları çıktığı kadar bağırıyor:
-Allahu Ekber!
Fatih abi şokta. Duyduğuna inanamıyor, dönüp bana soruyor:
-Allahu Ekber mi dediler?
Of ya, deniz yarılsa da içine girsem, teknenin altına saklansam, kabinden hiç çıkmasam. Neyse ki bronzlaştım, yüzümün alev alev yandığı çok belli olmuyor o anda. Çaresiz cevap veriyorum:
-Ahh, sormayın, yeni nesil böyle bağırıyor işte.
Fatih abi hiç gülmüyor, kim bilir içinden neler geçiriyor.
Bizim suya atlayan miçolar çığlık çığlığa bağırıyor
-Sonsuzlukkkkk! Bu ne biçim deniz! Dibi yok bunun, kesin köpek balığı vardır burada. Buz gibi, dondukkk!
Aksi şeytan! Köpek balığı korkusu miçolar arasında hızla yayıldı ve derhal çıktılar sudan. E, yüzmeye korkuyorlarsa denizin ortasında ne yapacak bu çocuklar? Koşuşturmak, saklambaç da yasak. Geriye kaldı telefon ve tablet de onların da şarjı bitik. Yüzümüzü kızartarak tableti Fatih abiye uzattık.
-Şeyy, acaba sizin teknede şarj edebilir miyiz?
Fatih abi henüz “Allahu Ekber” krizini atlatamadan, şimdi de mis gibi bir yelkenliyle denizin ortasında bulunan ve yüzmek yerine telefon ve tabletle oynayacak çocuklara hayretle bakıverdi. Eminim söyleyecek çok şeyi vardı ama hiç yorum yapmadı valla.
Kural 4) Günü birlik de olsa çocuklu tekne gezintisinde, tüm telefonlar ve tabletler %100 şarjlı olarak hazır bulunmalı. Şarjı bitmesin diye gelen tüm çağrılar reddedilmeli. Bu cihazları talep eden çocuklara anlayışla yaklaşılmalı.
Sema Kaptanın 14 aylık kızı “Alesta ” uyandı. Nasıl tatlı, nasıl tatlı! Üzerine kaymak sürmüşler sanki. Böyle bir yumuşaklık, böyle bir lezzet olamaz.
Hepimiz çığlık çığlığa Alesta’yı mıncıklıyoruz, öpüyoruz hatta çaktırmadan ısırmaya çalışıyoruz. Kızcağız daralıp ağlamaya başlayınca Sema Kaptan Alesta’yı Fatih Abi’nin teknesine yolladı. Bizim diğer miçolar durur mu? Onlar da yan tekneye geçeceğiz diye tutturdular. Fatih Abi pek misafirperver. ” Gelsinler tabii” deyiverdi.
Bir yandan “umarım orada da saklambaç oynamazlar” diye dua ederken diğer yandan bunun müthiş bir fırsat olduğunu fark edip Sema Kaptan’a dönüp dedim ki:
-Acaba halatları çözüp, motorları çalıştırsak mı?
Daha lafım bitmemişti ki benim küçük miço “Beni geri alın!” diye yan tekneden bağırmaya başladı.
-Ya, oğlum, şaka yaptım ben, valla gitmeyeceğiz, ne olur biraz daha kal yan teknede.
Yok, tutturdu geri döneceğim diye.
Kural 5) Denizde çocuğunuzu yan tekneye paslayıp kaçmak gibi bir düşünceniz varsa, bunu çaktırmadan, sessizce yapmalısınız.
Benim ufaklık heyecanla bizim tekneye atlamaya çalışıyor, ben ise biraz daha kalması için onu ikna etmeye çalışıyordum. Amacım farklı tabii…
-Oğlum, bari bir fotoğrafını çekeyim Fatih Abi’yle…
Cık, ona da yok. Kızlar böyle değil tabii. Onlar hem fotoğraf çektiriyor hem de meraklı oluyorlar, neyse…
Kural 6) Tekne gezintisinde, ünlü biriyle karşılaşılırsa diye fotoğraf makinesi her daim hazır olmalı. Çocuklar çekim için önceden eğitilmeli, mırın kırın etmelerine izin verilmemeli.
Denizden çıkan diğer miçolar hızla kabinlere inmeye çalıştılar. Analar bağrış çağrış:
Islak ıslak aşağıya inmek yok!
-Ama tuvaletimiz geldi napıcaz? Denize mi yapalım?
Denize yap desek bir türlü, ıslak ıslak aşağıya in desek başka türlü. Çık çıkabilirsen işin içinden!
Kural 7) Tuvalet ihtiyacını gidermeyenlerin denize girmesine izin vermemeli ya da WC ihtiyaçları olmaması için gezi boyunca çocuklara içecek ve yiyecek verilmemeli.
Zaman geçtikçe ben de açılmaya, konuşmaya başladım Fatih Abi’yle. Hastalığını yenmiş çakı gibi maşallah. Hem hastalık sürecinde yaşadıklarını hem de geçmişini kaleme almış. Bu ay çıkacakmış kitabı. İstanbul’dan da kaçmış. Bursa’da yaşıyormuş eşiyle. Bangır bangır gece hayatından, lüksten hoşlanmadığını anlattı. Sesine, müziğine bayılırdım, kendisini de pek sevdim, yolu açık olsun, kesin alacağım kitabını.
Ve dönüş zamanı geldi çattı. “Küpeşte”nin motorları çalıştı yeniden. Tekne korunaklı koydan çıkınca dalgalar arttı. Dalgaların üzerinden atlarken sırılsıklam olduk. Benim adrenalin seviyem yine zirve yaptı. Bir yandan kayıp denize düşmesinden korktuğum büyük oğluma oturması için yalvarıyordum, diğer yandan abisinin yanına gitmeye çalışan küçük oğlumu engellemeye çalışıyordum. Limana girinceye kadar perişan oldum.
Kural 8) Tekne seyir halindeyken çocuklar koşturmasın diye uygun bir materyalle sımsıkı bağlanmalı.
Limana vardığımızda Sema Kaptan da kan ter içinde kalmıştı. Bir daha bu kadar çok erkek çocukla bir yolculuğa çıkacağını hiç sanmam. Sonrasında kendine gelmek için bir rehabilitasyon merkezine başvurmuş olabilir.
Kural 9) Çok çocuklu bir tekne gezisine çıkacaksanız, gezinti öncesinde sonrasında meditasyon, yoga vb. yapıp gevşemek şarttır. Ancak bu şekilde sizden daha küçük ve yaramaz olanlara nezaket ve sabırla yaklaşabilirsiniz.
İşte böyle… Denizdeki adabımuaşeret kurallarını da böylece öğrenmiş olduk. Bir sonraki sefere tam donanımlı, bilgili olarak bineceğiz tekneye. Bir dahaki sefer Sema Kaptan bizi Küpeşte’ye alırsa tabii…
Sevgiyle kalın,
Not: Fotoğraf temsilidir.