Batılı ülkelerin kışkırtması ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle 24 Şubat 2022’de başlayan savaş ikinci yılını da dolduruyor.
Her ne kadar Rusya “özel askeri operasyon” dese de, lafın arkasına önüne başka bir şey getirmeden söylemek gerekiyor ki bu bir “işgal.” Rus Ordusu, egemen bir ülkeyi, akrabası ve komşusu Ukrayna’yı kendisine saldırmadan işgal etmiştir.
Ama “işgal” diye kesip atmak yanlış olur, Ruslara hak vermek değilse de, onları böyle bir eyleme iten nedenleri ve ruh hallerini anlamak, anlatmak gerekir. Aksi halde tablo yarım kalır, Batı “sütten çıkmış ak kaşık” durumuna düşer.
***
Sovyetler Birliği’nin 1991 sonunda dağılmasının ardından Ruslar “Soğuk Savaş”ın artık geride kaldığını, dolayısıyla ideolojik çekişmenin son bulduğunu düşünerek Batı ile kucaklaşmak istedi. Ancak Rusya’nın sahip olduğu dev potansiyelin farkında olan ABD’nin başını çektiği Batı dünyası rakibinin yeniden ayakları üzerinde doğrulmasını engellemek, en azından geciktirmek için kolları sıvadı.
NATO 1997 yılından itibaren, eskiden Moskova’nın yörüngesinde olan Doğu Avrupa ülkelerini üye yaparak sistemli şekilde Rusya’yı kuşatmaya başladı. Bu sırada tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşayan, siyasi, ekonomik ve etnik depremlerle sarsılan Rusya içe kapandığı için bu kuşatmayı fark edebilecek ya da karşı koyabilecek durumda değildi.
NATO’nun 1999 yılı başlarında düzenlediği Yugoslavya operasyonu Moskova’nın Batı ile ilişkilerinde dönüm noktası oldu. Kuşatıldığı ve köşeye sıkıştırılmaya başladığı gerçeğiyle yüzleşen Rusya, Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle 2000’li yıllarda önce evini derleyip toparladı, sonra da etrafındaki çemberi kırma hamlelerine başladı. 2008 Gürcistan savaşı, 2014 Kırım’ın ilhakı, 2015 Suriye operasyonu ve şimdi de Ukrayna savaşı Rusların kuşatmayı yarmak için yaptığı kritik hamleler.
Ama Rusya’ya puan kazandıran ve başarı hanesine yazılan bu hamleler sanılanın tersine iyi hesaplanmış adımlar değil, panik içinde yapılmış hareketler.
Çünkü tarihsel olarak kuşatılma ve işgal edilme korkusu yaşayan Ruslar köşeye sıkıştırılmış bir insanın ruh haliyle önünü ardını düşünmeden içine sıkıştırılmak istendiği çemberden ne yapıp edip kurtulmaları gerektiğini düşünüyor.
Ukrayna’da olanları özetlemek gerekirse…
2014 yılında yaşanan iktidar değişikliğinin ardından Ukrayna adım adım Batı’ya yakınlaşmaya ve özellikle son birkaç yıldır NATO’ya üye olmak istediğini yüksek sesle dile getirmeye başladı.
Bağımsız bir devlet olmasını zaten hiçbir zaman hazmedemediği ve hep tepeden bakarak küçümsediği Ukrayna’nın bu niyeti Rusların “panik atak” duygusunu tetikledi. Tarihsel olarak kendini çevresinde oluşturduğu tampon bölgelerle korumaya çalışan Moskova için Batı ile arasındaki duvar rolü gören Ukrayna’nın NATO’ya üye olması, dolayısıyla duvarın çökmesi ve karşısında İttifak askerlerini görmesi kâbustan de öte bir senaryoydu.
Ama Rusya’nın davranışını sadece kendini koruma güdüsüyle açıklamak yetersiz olur. İmparatorluk mirasçısı bir ülke olarak gözünü sınırlarının ötesine, eski hakimiyet alanlarına da dikmiş durumda. Moskova’nın iddiasının tersine Batı Rusya’yı yok etmeye çalışmıyor ama kolunu kanadını kırarak sınırları içine hapsetmeye çalışıyor.
Rusya’nın Ukrayna’daki iktidar değişikliğine misillemesi Kırım’ı ilhak etmek ve ülkenin doğusunda silahlı isyan başlatan ayrılıkçıları desteklemek oldu. 14 bin kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların ardından Ukrayna, Rusya, Donetsk Halk Cumhuriyeti, Luhansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri arasında 5 Eylül 2014 ve 11-12 Şubat 2015 tarihlerinde Belarus’un başkentinde Minsk-1 ve Minsk-2 anlaşmaları imzalandı ve kriz yatışır gibi oldu. Ancak Kiev’in büyük olasılıkla Batı’nın suflesiyle Minsk anlaşmalarını uygulamaması Rusya’ya beklediği fırsatı yarattı.
Ama bu gerçekten fırsat mıydı kuşkulu çünkü sonraki gelişmelere baktığımızda bu fırsattan çok Batı’nın Rusya için hazırladığı bir tuzağa benziyor. Amaç, tıpkı Afganistan’da olduğu gibi Rusları bataklığa çekmek, hırpalamak ve Ukrayna dışında bir konuyla ilgilenmemesini sağlamak.
Rusya’nın kaybettikleri
Cephede ne olup bittiğini ve bundan sonraki olası gelişmelerin değerlendirmesini askeri uzmanlara bırakarak Moskova’nın daha ilk gününde savaşı kaybettiğini ileri sürmek mümkün.
Bakalım Rusya neler kaybetmiş:
-Uluslararası alanda izole edildi.
-Dünyada Amerikan emperyalizmine karşı çıkan halkların liderliğini üstlenme iddiası moral açıdan zarar gördü.
-Uluslararası hukuka uymamakla suçladığı ABD ile aynı konuma düştü.
-Çatırdamaya başlayan ABD-Avrupa ilişkilerinin sağlamlaşmasına yol açtı.
-Yayılmasını engellemek istediği NATO İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla daha da genişledi ve Rusya’nın sınırlarına biraz daha yaklaştı.
-Rusya ve Ukrayna halkları arasında unutulması ve onarılması çok güç bir düşmanlık yarattı.
-Kendi toplumunda bölünmeye yol açtı, yüz binlerce kişi Rusya’yı terk etti.
Üstelik bu listeye cephede verilen insani kayıplar ve yaptırımlar nedeniyle oluşan ekonomik zarar dahil değil.
Ama bir madde daha var ki belki de listenin en başına yazmak gerekir.
Savaşın başlamasından bu yana hep aynı soru soruluyor: Rusya ne istiyor?
Bu soruya uzun bir yanıt vermek mümkün.
NATO’nun kendi sınırlarına dayanmasından duyduğu rahatsızlıktan başlayarak eski Sovyet coğrafyasında egemenliğini kurmak istemesine ve Avrupa’daki güvenlik sistemini değiştirmeye çalışmasına uzanan pek çok gerekçe sayılabilir. (Neo-Naziler konusu ise, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi için 10 neden sayılsa 11. sırada bile yer almaz.)
Bu gerekçelerin hepsi doğru ama eksik.
Savaşın başlamasından bir gün önce sokakta rastladığınız herhangi bir Rus vatandaşına ya da ülkenin en tepesindeki kişiye “Rusya ne istiyor” diye sorsanız aynı yanıtı alırdınız:
“Saygı görmek.”
Evet, Rusya dünyanın, özellikle de Batı dünyasının kendisine saygı göstermesini istiyordu.
Rusya Batı tarafından ciddiye alınan, önemsenen hatta biraz da çekinilen bir ülke olmayı son 20 yılda başarmış, geriye saygı duyulması kalmıştı.
Ukrayna sonrası belki uzun bir süre, belki de hiçbir zaman bu olmayacak.
Çünkü önemsenen, ciddiye alınan Rusya’ya artık bir yenisi eklendi: Korkulan Rusya.
Kısacası Batı’nın kışkırtmasıyla başlayan savaşın bedeli Rusya’yı yönetenlerin hesapladığından çok daha ağır oldu.
İlgili yazılar:
https://medyagunlugu.com/1-santim-800-km-oldu/
https://medyagunlugu.com/rusya-panik-atak-geciriyor/