Atasözlerimiz hemen hepimizin günlük yaşamında çokça kullandığı ve anlatmak istediğimiz bir olayı ya da durumu pekiştirmemize yarayan, kısa ve anlamlı sözlerdir.
Bazen uzun uzun açıklama yapmak yerine, konuya ve duruma uygun bir atasözü bulduk mu, tüm derdimizi anında ve net olarak anlatmış oluruz.
Sağ olsun atalarımız da bizleri düşünmüş olacaklar ki, neredeyse her konuya ve her duruma uyan bir söz söylemişler. Birbirine benzeyen ama birbirinin tam zıttı olandan tutun da, yanlış olduğunu bildiğimiz halde kendimizi haklı çıkarmak için kullandığımıza varıncaya dek binlerce atasözümüz vardır.
İnsan bazen düşünmeden edemiyor, atalarımız bu sözleri söylerken acaba kendi haklılıklarını kanıtlamak ve yaptıklarına bir kılıf uydurmak için her koşula uyan sözler mi uydurmuşlar diye. Rahmetli Turgut Özal da “benim memurum işini bilir” derken bu mantığın bir sentezlemesini yapmış olabilir. Kısa ve özlü bu sözün içinde ne ararsan var. Mesaj, yol gösterme, öğüt, taktik, tehdit, ne istersen hepsi bir arada.
Yine eski cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in meşhur “dün dündür, bugün bugündür” sözü gibi, atalarımız da bazen işlerine geleni söylemişler, bazen de tam tersini…
Bahşişlerden de vergi almayı düşünen bakanımıza “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” desem, acaba “arayan mevlasını da bulur belasını da”… der miydi?
Başka bir deyişle atasözlerimiz yerine, ortamına, içinde bulunduğumuz duruma ve koşullara göre değişkenlik gösterebiliyor.
“O kadar kusur kadı kızında da bulunur” diyerek birbiriyle çelişen atasözlerimize bir kaç örnek verelim.
Harama el uzatılmaz / Üzümü ye bağını sorma
Eski dost düşman olmaz / Güvenme dostuna saman doldurur postuna
İnsan kıymetini insan bilir / İnsanoğlu çiğ süt emmiştir
Fazla mal göz çıkarmaz / Azı karar çoğu zarar
Öfke baldan tatlıdır / Öfke ile kalkan zararla oturur
Zorla güzellik olmaz / Zora dağlar dayanmaz
Akıl akıldan üstündür / Aklın yolu birdir
İyilik yap denize at / Merhametten maraz doğar
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır / Lafla peynir gemisi yürümez
Dereyi görmeden paçaları sıvama / Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir
Düşenin dostu olmaz / Dost kara günde belli olur
Eğri otur doğru konuş / Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar
Harama uçkur çözülmez / Güzele bakmak sevaptır
İyi insan lafın üstüne gelir / İti an çomağı hazırla
Damlaya damlaya göl olur / Taşıma suyla değirmen dönmez
Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur / Yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sev
Her koyun kendi bacağından asılır / Kurunun yanında yaş da yanar
Komşu komşunun külüne muhtaçtır / Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
Bedava sirke baldan tatlıdır / Emek olmadan yemek olmaz
Eskisi olmayanın yenisi olmaz / Eskiye rağbet olsaydı bir pazarına nur yağardı
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın / Yılanın başı küçükken ezilir
Akıl adama sermayedir / Akıllı, köprü arayıncaya kadar deli, suyu geçer.
Şimdi bu sözlere bakarak, bir dedikleri diğerini tutmamış diyebiliriz. Aynı konularda bir öyle demişler, bir böyle… Yani işlerine nasıl gelirse… Hani amiyane tabiriyle “orası burası ayrı oynuyor” derler ya, aynen onun gibi…
Günümüzde bu tip insanların fazla olmasını da yadırgamamak gerek…
Acaba oramızın buramızın ayrı oynaması ve iki yüzlülük bizlere atalarımızdan kalan genetik bir miras mı? Eee ne demişler “Armut dibine düşer”…
Yoksa biz hep böyle miydik?