Doğru, Türkiye’de medya hep sorunluydu ama hiçbir zaman bugün olduğu gibi yerlerde sürünmüyordu.
Siyaset haberlerinde yandaşı da, muhalifi de aynı: Hepsi kendine yontuyor, tribünlere oynuyor.
Spor haberlerinde durum daha da içler acısı.
Kimi muhabirler resmen kulüplerin amigoluğunu yapıyor, bir kanalın, gazetenin yöneticisi çıkıp da, “Kardeşim sen ne yapıyorsun” diye sormuyor.
Sormuyor çünkü büyük ihtimalle bunun yanlış olduğunu o da bilmiyor.
Eskiden “ayıp” ve “yasak” olan şeyler şimdi kurala dönüştü.
Spor basınında Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray gibi kulüpleri takip eden muhabirler sosyal medya hesaplarında o kulüpleri ölümüne savunuyor, taraftarlardan alkış aldıkça daha da coşuyor.
İşte rastgele seçtiğimiz örnekler:
-Galatasaray, Kazımcan transferinde hile yapmıştır. Kimse kimseyi kandırmasın.
-Yıllar bana şunu öğretti: Eğer bir futbolcuya üç kulüp talipse oyuncu Fenerbahçe’yi tercih eder, eğer etmiyorsa o oyuncuyu Fenerbahçe istemiyor demektir.
-TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi 1959 öncesi şampiyonluklar ile ilgili başvuru gündemimizde yok demiş… Zaten gündeminde olsa şaşardım.
-Dün akşam yaşanan gelişmeler sonrası Galatasaray transferi bitirerek uzun zaman sonra rakiplerine transfer çalımı attı. Galatasaray artık masada olacağını gösterdi.
Biraz daha geçmişten ibretlik başka bir örnek:
Bir gazetenin, hem de “muhalif” diye bilinen bir gazetenin Fenerbahçe muhabiri bir yazı kaleme alıyor.
Yazıyı okuyan bir taraftar Twitter’da soruyor:
“Nedense Ersun hoca gittikten sonra ağır eleştiriye başladınız. İthamda bulunmak istemiyorum ama bu durum içeriden haber alamadığınız için olabilir mi?”
Muhabir ibretlik bir cevap veriyor:
“Yanılıyorsun kardeşim şu an aldığım haberlerin hiçbirini yazmıyorum. Çünkü ben hala kulübe zarar gelsin istemiyorum. Samandıra’da neler oluyor bir bilseniz ağzınız açık dinlersiniz. Ben başkanın gelecek yıl bu hataları yapmayıp şampiyon olmasını çok istiyorum.”
Cevap kelimesi kelimesine böyle.
Resmen bir itiraf.
Kardeşim sen muhabir değil misin, neden yazmıyorsun? Senin asli görevin bu değil mi?
Ona kalırsa kulübe zarar vermemek için yazmıyormuş!
İyi de sen kulübün maaşlı adamı mısın?
Yoksa gönül verdiğin takımın zarar görmesini istemeyen bir taraftar mısın?
İki sorunun cevabı da “evet”se sorun yok.
Ama eğer “muhabirim” diyorsan, “Samandıra’da neler oluyor bir bilseniz” diye başlayan cümleler kuracağına oturur ne oluyorsa yazarsın.
Kulüpleri kollayan, kollamak ne kelime militanca ölümüne savunan bu tür “gazetecilik” taraftarların hoşuna gidiyor olabilir.
Ama gazetecinin görevi birilerinin hoşuna gitmek değil.
Gazetecinin görevi bir takımın zarar görmemesi için bildiklerini gizlemek değil.
Öyle yaparsa adı gazeteci değil “amigo” olur.
İşin en trajik kısmı da, “Biliyorum ama yazmıyorum” demeyi normal görmek.
Günümüzde rahmetli Namık Sevik gibi spor servisi yöneticileri olsaydı bu tür muhabirleri değil gazetenin kapısından sokmak, semtine uğratmazdı.