İsmail Boy
İran’da Masha Amini adındaki genç kadının Tahran metrosunda başörtüsünü açtığı için ahlak polisi (Irşad) tarafından gözaltına alınmasından sonra hayatını kaybetmesi üzerine kadınların başlattığı ama daha sonra gençlerin ve erkeklerin de katıldığı protestoların üçüncü ayına girdik.
Kadınların başlatmış olduğu bu hareketi basit bir “başörtüsü protestosu” olarak görenler için moda ve giyim kuşam ile ilgili birkaç söz söyleme ihtiyacı hissediyorum.
Giyim denilen ameliye (uygulama) insanlık tarihi kadar eskidir,
Giyimden asıl amaç örtünmektir. İnsanoğlunun örtünme ihtiyacı çeşitli nedenlerle ortaya çıkmıştır,
Dış etkenlerden korunma isteği, başkaları tarafından beğenilme arzusu, iffetin saklanması gibi nedenler saymak mümkündür,
Giyimin bir yararlılık durumu vardır.
Batı’da, özellikle de Fransa’da 14. yüzyıldan sonra zenginleşen saray elitleri daha alt sınıf insanlardan farklı olduklarını göstermenin bir yolu olarak lüks ve şatafatlı elbiseler giymişlerdir.
“Moda” dediğimiz olgu ilk böyle doğmuştur.
Daha sonra sanayileşme ile ortaya çıkan yeni zengin burjuva sınıfı da benzer bir yolu takip etmiş, şatafatlı giysiler ile diğer sınıflardan ayrılmaya çalışmışlardır.
Diğer yandan burjuvaları taklit ederek sınıf atlamak isteyen daha düşük tabaka mensubu insanlar zenginlerin giysilerinin daha ucuz ve düşük kaliteli benzerlerini giyerek onlara benzemeye çalışmışlar.
Burjuvazi bu durumdan kurtulabilmek için giysilerinin tasarımlarını sık sık değiştirerek alt gruplardan kendisini ayırmaya başlamış, bu durum da “moda”nın gelişmesini sağlamış.
Günümüzde artık “sınıf modası” yoktur, onun yerine “tüketici modası” vardır, yani üst sınıf seçkinlerin beğenileri yerine, toplumun tüm katmanlarındaki grupların beğenisi söz konusu olmuştur.
Moda “soyut” bir kavramdır, giyim ise “somut.”
Yani modanın bir nevi “statü” işlevi vardır.
Başlangıçta korunmak amacı ile kullanılan giysiler zamanla evrim geçirerek baskı ve özgürlük simgesi haline gelmiş.
Bugün İran’da yaşananlar ile geçmişte bizim Türkiye’de yaşanan budur.
Giyim hür, demokratik ve yeniliğe açık toplumlarda gelişir, moda halini alır.
Moda tasarımcıları sokaktaki insandan aldıkları veriler ile yaratıcılık enerjilerini birleştirir ve ortaya toplumun onayını almış giysiler çıkarır.
Muhafazakar, totaliter ve baskıcı toplumlarda giyim durağandır, değişmez, Oysa moda sürekli kendisini yenilemek ve değişmek zorundadır,
Baskıcı toplumlar her zaman yeniliğe karsıdır, çünkü her türlü yenilik onların iktidarı için bir tehdit unsurudur,
Bu tür toplumlar geleneksellikten ayrılmazlar.
Hindistan, Pakistan, Afganistan, birçok Arap ülkesi ve İran hâlâ gelenekselliklerini korudukları için moda ile yakından uzaktan ilgileri yoktur.
Günümüzde moda sever insanlar eleştiriliyor,
Feministler; modayı kadınları üretimden alıkoyan, onları tüketime iten, bir nevi toplumsal cinsiyet baskıları olarak görmüşlerdir.
Marx daha ileri gitmiş, modanın bir fetişizm olduğunu ve tüketim ideolojisi yaydığını söylemiş.
Bazı psikologlara göre ise moda bağımlılık yaratan “patolojik” bir durummuş.
Bugün İran’daki kadınların yaptıkları protestolar modaya uyma uğruna bir başörtüsü atma talebi değildir.
Onlar toplumsal bir değişimi başlatmak istiyorlar, sosyal bir değişme ve ilerleme istiyorlar, onun için sokaktalar.
Hakları değil mi?