Aydın Sezer
Uzun süre önce rafa kaldırılan İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması projesinin yeniden gündeme gelmesi nedeniyle daha önce Research Turkey için kaleme aldığım makaleyi yeniden paylaşıyorum:
İsrail münhasır ekonomik bölgesindeki Leviathan sahasından çıkartılan doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasına ilişkin planlar, Türkiye’nin bölge politikaları açısından önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Söz konusu boru hattının güzergahı üzerinde bulunan ve Güney Kıbrıs tarafından işletilen Afrodit sahasındaki doğal gazın da sisteme entegre edilmesi düşüncesi, Türkiye’nin Kıbrıs politikası ve Türk-Rus doğal gaz iş birliği başta olmak üzere çeşitli boyutlarıyla mevcut dış politika dengelerini değiştirmeye aday. Bu çalışmada, söz konusu planların uygulanabilirliğinin önündeki engeller, Kıbrıs sorunu açısından bu projenin uygulanmasındaki güçlükler ve Türk-Rus doğal gaz iş birliğine alternatif oluşturması açısından projenin mali dezavantajları başta olmak üzere çeşitli boyutlarıyla İsrail doğal gazının Türkiye pazarı açısından cazip olmamasının nedenleri ortaya koyulmaktadır. Çalışmada ayrıca, Türkiye’nin Rus doğal gazına bağımlılığına ilişkin bir takım doğru bilinen yanlışlar da okuyucunun dikkatine sunulmaktadır.
Türkiye-İsrail ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin aynı gün varılan mutabakat ve yazılan özür mektubu ile düzeltilmesi, beraberinde hem çeşitli spekülasyonları hem de iş birliği olanaklarını gündeme getirdi. İki gelişme arasında bir bağ olup olmadığı tartışıldı. Türkiye-İsrail mutabakatına ilişkin yaptığı basın açıklamasında Netanyahu’nun, İsrail münhasır ekonomik bölgesindeki doğal gaz yataklarına atıfta bulunarak, Leviathan doğal gaz sahasından Türkiye’ye ulaşacak boru hattı ile iş birliğine gidilebileceğini ifade etmesi medyada geniş yankı uyandırdı.
Söz konusu boru hattı ile yıllık yaklaşık 10 milyar bcm doğal gaz sevkiyatı öngörülüyor. Böylesine büyük bir proje iki ülke ilişkilerine önemli katkı sağlayacaktır. Ancak Türk medyası konuya İsrail doğal gazının Rus doğal gazına alternatif oluşturacağı ve bu sayede Türkiye’nin Rus gazına olan bağımlılığının azalacağı perspektifinden bakmayı tercih etti. Bilindiği gibi Rus gazına bağımlılık konusu Türk medyasında uzun süreden beri ve kararlılıkla, riskli bir konu gibi işlenmektedir. Türkiye’nin doğal gaz ithalatında Rusya’ya aşırı bağımlı olduğunu savunarak kamuoyunu yanlış yönlendiren enerji uzmanları, belki de farkında olmadan Türkiye Rusya ilişkilerine gölge düşürmektedir. Bu çevreler aynı zamanda bilinçli olarak ya da farkında olmadan Türkiye’nin ucuz Rus gazı yerine, kaynak çeşitlendirmesi adına daha maliyetli gaz kaynaklarına yönelmesi için de çaba sarf etmektedir. Bu dezenformasyonu düzeltmek amacıyla, Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya bağımlılığına ilişkin veriler çalışmanın ilerleyen bölümlerinde sunulacaktır.
İsrail ile Türkiye arasında gerçekleştirilecek gaz iş birliğinin tarafları, projenin mali portesi de dikkate alındığında, bu iş birliği sayesinde Kıbrıs sorunun çözümüne de katkı sağlanacağını iddia ediyorlar. Hatta Kıbrıs’ta barışın sağlanmasının Türkiye İsrail doğal gaz iş birliğinin ön şartı olduğu söyleniyor. İsrail’in Leviathan doğal gaz yataklarındaki operatör firma olan ABD’li Noble Enerji’nin aynı zamanda, Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinde ve Levithan’ın yaklaşık 21 mil batısındaki Afrodit doğal gaz yataklarında da imtiyaz sahibi olması, projeyi daha kapsamlı hale getiriyor. Bu sahalardan çıkartılacak doğal gazın birlikte pazarlanarak, Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinden geçecek boru hatları ile müşteriye ulaştırılması öngörülüyor.
1988 yılından beri Doğu Akdeniz’de arama faaliyetinde bulunan Noble Enerji 2009’da Tamar, 2010’da Leviathan, 2011’de Afrodit (Kıbrıs) ve 2013’de güney batı Tamar’da doğal gaz bulunduğunu açıklamıştı. Doğu Akdeniz’deki zengin doğal gaz yataklarının, başta İsrail olmak üzere bölge ülkelerinin refahına katkı sağlamasının yanında, bölgeyi stratejik açıdan daha da önemi hale getireceği aşikar. Çıkartılacak gazın İsrail ve bölge ülkelerinin ihtiyaçlarının ötesinde, Kıbrıs-Yunanistan veya Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılabileceği gündeme getirilmektedir. Bu sayede de, Avrupa Birliği’nin (AB) güney enerji koridoruna ilave bir kaynak daha sağlanmış olacağına dikkat çekilmektedir.
Doğu Akdeniz’de gaz yataklarının bulunması, münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesinde sorunlar yarattı. İsrail ile Lübnan arasındaki sorunlara, Mısır ve Kıbrıs görüşmeleri de eklendi. Bilindiği üzere İsrail, Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değil. Kıbrıs ve Lübnan’ın taraf olup onayladıkları Sözleşme, Mısır tarafından da imzalanmış ancak henüz onay süreci tamamlanmamıştır.
2011 yılında yapılan öngörülerde, 2016 yılında İsrail gazının uluslararası piyasalara arz edilebileceği ifade edilmekteydi. Türkiye-İsrail arasındaki siyasi mutabakatla tekrar alevlenen bu konuda, gazın 3 yıl içerisinde Türkiye’ye ulaştırılacağı yönünde tahminler yapılıyor. Bu gelişme, son yıllarda tartışılan seçeneklerden biri olan, Kıbrıs’ta LNG santralleri kurulması veya gaz yataklarının yakınında yüzer LNG santrali kurulması projelerini gündemden düşürecektir.
Bugüne kadar somut adımlar atılamamasının nedenleri şöyle özetlenebilir:
i) Düşen enerji fiyatları nedeniyle, bugünkü şartlarda ve maliyetlerle projenin “yapılabilir” olup olmadığı tartışmaları ve yatırımcıların ilgi göstermemeleri:
Deniz derinliğin yaklaşık 1600 metre olduğu sahada en az 3000 metre daha sondaj gerekiyor. Bugüne kadar yapılan açıklamalarda doğal gazın kimyasal kompozisyonuna ilişkin bilgilere yer verilmedi. Gazın kimyasal kompozisyonuna göre ilave maliyetin de gündeme gelebileceği öne sürülüyor. Deneyimli enerji uzmanları, gazın kuyu başı üretim ve off shore taşıma maliyetiyle birlikte Türkiye’ye satış fiyatının ne olacağının henüz netleşmediğini belirterek, NobleDelek ortaklığının Tamar’dan, İsrail’de iç piyasaya verdiği gazın fiyatı olan 5,10 $/mmbtu’nun altına inemeyeceğini, zira ihracatın sübvanse edileceği gerekçesiyle hukuki sorunların ortaya çıkacağını vurguluyorlar. Hatta gazın maliyetinin en az 6 $/mmbtu olacağı dahi belirtiliyor. Rus gazının Trakya teslim fiyatının bugünlerde 4,6 4,8 $/mmbtu olduğu düşünüldüğünde İsrail gazının Türkiye’ye rekabetçi fiyatlarla gelemeyeceği söylenebilir. Üstelik Türk Akımı projesiyle, Rusların Trakya’ya doğrudan gaz getirmesiyle birlikte Rus gazının fiyatlarının daha da düşeceği, hatta Gazprom’un Türk özel sektörüne tekrar indirimli gaz verebileceği üzerinde de duruluyor. Leviathan projesinin ancak, petrol fiyatlarının 100 dolar/varil, doğal gaz fiyatlarının da 13,5 $/mmbtu civarına ulaşması durumunda “yapılabilir” olacağını iddia edenler de bulunuyor.
Öte yandan kimi ABD’li yatırımcılar Leviathan gazı konusunda anlatılan hikayelerin belirtildiği kadar “pembe” olmadığını ifade etmektedir. Hatta, The Washington Institute’in “Israel’s Leviathan Gas Field: Politics and Reality” başlıklı makalesi oldukça ilgi çekicidir. Nitekim Noble Energy geçtiğimiz Nisan ayında Leviathan gaz sahasında %15’lik satış yapmak üzere harekete de geçmiş bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere, Noble-Delek konsorsiyumu 2012 yılında da Leviathan sahasında %30’luk satış için çaba sarfetmiş ve HSBC’yi bu amaçla görevlendirmiş , ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
ii) İsrail’deki mevzuat boşluğu ve hukuki alt yapı belirsizliği:
27 Mart 2016 tarihinde İsrail Yüksek Mahkemesi ABD’li Noble Enerji ile birlikte doğalgaz çıkartılması planını ve paylaşımını hukuka aykırı bularak iptal etti. Muhalefetin itirazı üzerine mahkeme, İsrail hükümetinin Noble Enerji ve İsrailli Delek ortaklığı ile Leviathan için yaptığı anlaşmanın anayasaya aykırı olduğuna hükmetti. Yüksek Mahkeme hükümete, anlaşmayı gözden geçirmesi için 1 yıl süre verdi. Gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde Noble-Delek mutabakatı iptal olacak.
Mahkeme, 4’e karşı 1 oyla aldığı kararın gerekçesinde, Noble ve Delek konsorsiyumuna 10 yıllığına verilen garantilere atıfta bulunarak, hükümetin böylesine uzun bir dönem için söz verme yetkisi bulunmadığını belirtti. Netanyahu açısından kötü bir sürpriz olan bu karar, şimdi hükümeti iki seçenekle karşı karşıya bırakıyor: meclise giderek anlaşmayı kapsayan yeni bir yasa geçirmek ya da Noble-Delek ile masaya oturarak “10 yıllık istikrar” maddesini tekrar müzakere etmek.
iii) Kıbrıs Sorunu:
Yatırımcıların üzerinde en çok durduğu konunun bu olduğu söylenebilir. Afrodit sahasındaki gazın işletilebilmesi ve ihraç edilebilmesi için öncelikle adada barışın tesis edilmesi gerekiyor (sahanın Kıbrıs adasının bütününe ait olduğu gerçeği). Bu aynı zamanda boru hatlarının Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinden geçmesinin de önünü açacak. Kıbrıs seçeneği yerine, Lübnan ile İsrail arasındaki münhasır ekonomik bölge itilafının sonuçlandırılması ve Suriye münhasır ekonomik bölgesinden geçecek boru hattıyla gazın Türkiye’ye ulaşması da teknik olarak mümkün olsa bile, Türkiye-Suriye barışının ne zaman tesis edilebileceği büyük soru işaretidir. Ayrıca, proje yalnızca Leviathan ve Afrodit sahalarının birlikte değerlendirilmesi durumunda daha yapılabilir olacaktır. Zaten, her iki sahanın işleticisinin de Noble Enerji olduğu düşünüldüğünde, Kıbrıs seçeneğinin neden çok önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Kıbrıs sorunu çözümlense bile Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerin sınırlanın belirlenmesi tartışmalarında, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmayan Türkiye’nin Kıbrıs ve Yunanistan ile yürüteceği müzakerelerin nasıl sonuçlanacağı ayrı bir tartışma konusudur.
Rusya’nın Leviathan’a ilgisi:
Netanyahu’nun, sonuncusu geçtiğimiz Haziran ayının başında olmak üzere, kısa süre zarfında 4 kez Moskova’ya giderek Putin ile görüşmesi, İklim zirvesi nedeniyle bir kez Paris’te bir araya gelmesi, sık telefon trafiği ve İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin’in geçtiğimiz Mart ayındaki Moskova ziyareti iki ülke arasındaki temasların sıklığını göstermektedir. Hatırlanacağı üzere 2011 yılında, Putin İsrail’i “Rusya için özel bir ülke” ilan etmişti. Putin’in, İsrail nüfusunun yarısının Rusça konuşanlardan oluştuğunu belirterek, İsrail’in Rus kültür dünyasının bir parçası olduğunu vurgulaması şaşkınlık yaratmadı. İki ülke arasında tarım, sağlık ve ilaç sanayiindeki iş birliğinden, ortak silah üretimine, uzay alanındaki iş birliğinden ortak uçak üretimine kadar yüksek teknoloji alanlarında derin iş birliği mevcuttur. Hatta İsrail’in, Rusya’nın öncülüğündeki Avrasya Gümrük Birliği’ne girmesi gibi renkli başlıklarda da görüşmeler yapıldığı da bilinmektedir. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi nedeniyle, İsrail’in Moskova Büyükelçisi’nin Rusya’ya resmen başarı dilemesi ayrıca ilginç bir gelişmedir.
Hiç şüphesiz, ikili ilişkilerin geliştirilmesinin yanında Rusya’nın İran politikası ve İran’a silah satışı, ayrıca her iki ülkenin Türkiye ile ilişkileri de görüşülmektedir. Öte yandan, Türkiye’ye yönelik gaz satışı konusunda, Putin ile Netanyahu arasındaki temaslarda, İsrail’in Türkiye’ye gaz satmaması karşılığında, Rusya’nın da İran’a S300 füze satışını durdurması konusunun dahi gündeme geldiği iddia edilmektedir.
Türk medyasında ve enerji uzmanlarınca henüz gündeme getirilmemiş olsa da, Leviathan sahasında doğal gaz bulunduğu günden beri, Rus şirketlerinin ve Gazprom’un bölgeye yoğun ilgisi bulunmaktadır. Gazprom’un bölgede aktif olabilmek için gösterdiği çaba iki ülke arasında imzalanan Protokol’e dahi konu olmuştur. Gazprom’un, o meşhur ifade ile “sıcak denizlere inme” çabası, Doğu Akdeniz’e elini uzatması ve gaz sahalarında söz sahibi olması arzusu, küresel bir aktör olarak, siyasi ve ticari nedenlerle olağan karşılanmaktadır.
Geçtiğimiz Nisan ayında, Noble Enerji ve ortaklarının yatırım için hala finansman sağlayamamış olmasını ve İsrail’de ortaya çıkan hukuki belirsizliği fırsat bilen Gazprom, Leviathan gas sahasından % 30’luk pay almak için teklif sunmuştur. İsrail’deki Rus lobisinin Gazprom ile iş birliğine gidilmesi yönünde çaba sarfettiği de bilinmektedir.
Türkiye pazarı yeterince büyük mü, ilave gaza ihtiyaç var mı?
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Ocak ayında yaptığı bir açıklamada , Ortadoğu’daki ve özellikle Suriye’deki gelişmelerin Türkiye İsrail yakınlaşmasını zorunlu kıldığı yönündeki beyanına rağmen, 28 Haziran’da Türkiye ile İsrail arasında varılan mutabakatın arka planındaki temel başlığın enerji iş birliği olduğuna dair yaygın bir kanı mevcuttur. Özellikle Türkiye medyasında yer alan haber ve yorumlar bu yönde. Türkiye’nin Rusya’ya olan doğal gaz bağımlılığını gündeme getirerek, İsrail gazının Türkiye piyasasında hem arz çeşitliliği hem de fiyat rekabeti yaratacağı iddia ediliyor.
Bu aşamada, Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılık oranlarına ilişkin verileri paylaşmakta yarar görüyorum. Zira bağımlılık oranımız iddia edildiği gibi yüksek bir seviyede seyretmiyor. Aksine sadece kamu ithalatını dikkate alırsak, Rusya ve İran’ın paylarının birbirine yakın olduğu görülmektedir. Aşağıdaki tabloda alım anlaşmaları ile öngörülen yıllık doğal gaz alım miktarları yer almaktadır.
2010 yılından beri gündemde olan İsrail gazının Türkiye’ye boru hattı yoluyla ihracı konusunda somut adımların atılamamış olmasının temel nedeni iki ülke arasındaki gerginlikti. Normalleşen ilişkiler sonucu konunun parlatılarak gündeme tekrar getirilmesi, Leviathan’a yönelik yatırımcıların iştahının kabartılması ve gazın pazarlanmasıyla ilgilidir. Türkiye’deki özel sektör aktörlerinin bölgeye ilgi duyması, yatırımcı veya müşteri olması çabaları sevindirici gelişmelerdir. Zira serbest piyasa kurallarına göre davranış sergileyen özel sektör, projeye ticari açıdan yaklaşmaktadır. Türkiye açısından, kamunun yani BOTAŞ’ın bir şekilde bu proje dahil edilmesi seçeneğinin dışında, belirtilen fiyatların özel sektör açısından Türkiye pazarı için cazip olmadığı iddia edilmektedir. İşte bu noktada, Rus gazına bağımlılık olgusunun bir kez daha kaynak çeşitlendirilmesi adı altında devreye sokulması endişe vericidir. Türkiye’de doğal gaz talebinin düştüğü bir dönemde, BOTAŞ’ın al ya da öde seçeneğiyle – ticari yönü tartışmalı olabilecek – böyle bir alıma zorlanabilecek olması çeşitli soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Örneğin, İsrail gazı için yapılması muhtemel müzakerelerde masanın karşı tarafında Gazprom’un yer alma olasılığının bulunması enteresan bir gelişme olacaktır.
Hiç şüphesiz, bölgedeki gelişmeler Türkiye-İsrail ilişkileri ile Türkiye, İsrail ve Rusya arasındaki üçlü iş birliğinin geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Her ne kadar, eski ABD’li diplomat Matthew Bryza , İsrail’in Türkiye’ye doğal gaz ihraç etmesi için her türlü zorluğun üstesinden gelmesi gerektiğine inansa da, asıl üzerinde durulması gereken konu ticari geçerliliğe sahip bir projenin masada olup olmadığıdır.
Görünür bir gelecekte Türkiye pazarı için ticari bir alternatif olmadığı düşünülse de, Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden AB’nin güney koridoruna dahil edilmesi ve Türkiye’nin bu gazın ticaretinin yapıldığı bir merkez olabilmesi hiç şüphesiz Türkiye açısından çok önemli bir kazanım olacaktır.