Çocuğunuza bisiklete binmeyi mi öğretmek istiyorsunuz? Yaşınız 40’ın üzerinde mi? Düzenli egzersiz yapmayan biri misiniz? Çok da sağlıklı beslenmiyor hatta sigara mı kullanıyorsunuz? Diziniz, beliniz mi rahatsız? Şaka yapıyor olmalısınız, derhal vazgeçin bu sevdadan! Canınıza mı susadınız?
Yukarıda yazdıklarımdan en az iki tanesi sizin için geçerli değilse belki şansınızı deneyebilirsiniz. Ona da lütfen siz değil doktorunuz karar versin.
Bakalım kalbiniz, eklemleriniz, omurganız bu aksiyonu kaldırabilecek mi? Doktordan “sahada yığılmaz” raporu alabiliyorsanız şahane. Şimdi bisiklet eğitimine başlayabilirsiniz demek isterdim, ancak diyemiyorum. Önce spor salonuna kaydolmanız lazım. Evet, sizin kaydolmanız gerekiyor, çocuğunuzun değil. Hedefimiz egzersizle kol ve bacak kaslarınızı güçlendirmek. Kolda bacakta minik kas hareketleri başladı mı? Harika, ama çalışmalarımız bu kadarla sınırlı kalmayacak. Sırada “atletizm antrenmanı” var. Artık günde kaç km koşabiliyorsanız, koşun koşabildiğinizce. Ne zamanki nefesiniz kesilmiyor, motorlu taşıtlarla yarışmaya başladınız, bilin ki artık hazırsınız!
Şimdi gelelim bizim bisiklet maceramıza…
Ben çok hazırlıksız yakalandım. Başıma gelecekler hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yukarıda yazdığım egzersizlerin hiçbirini yapacak fırsatım olmadı. Oğlum ve anneannesi, bisikleti ansızın alıverdiler. Bana da işten eve gelir gelmez eşofmanları geçirip, kolları sıvamak düştü. 2 numara, yani küçük oğlum, o kadar heyecanlıydı ki, öğretme eylemini hafta sonuna kadar ertelemeyi, teklif bile edemedim.
Üstümü değiştirir değiştirmez bisikletin durduğu depoya indik. O bisikletin merdivenlerden yukarı, yeryüzüne çıkartılması gerekiyordu. Şöyle bir kucaklayayım dedim, zor kalktı yerinden. Üzerine gülle filan mı bağlamışlardı? Bu nasıl bir şeydi? Hani hafif olanını almışlardı? Acaba kandırılmışlar mıydı? Halter kaldırayım daha iyiydi. En azından halter kaldırırken sabit duruyorsun, beline kemer takıyorsun, daha güvenli. Bunda bir de merdiven çıkıyorsun. Bu işi her gün yapmam gerektiğini düşününce birden alnımdan ter boşaldı. Keşke kollarım daha güçlü olsaydı, keşke zamanında egzersiz yapsaydım diye aklımdan hızlıca geçti.
Günümüzde, yeni öğrenmeye başlayanlar için bisikletlerin pedallarını söküyorlarmış. Bu uygulamayı kim akıl ettiyse tebrik etmek lazım. Zamanında boşuna sürünmüşüz biz.
Acemi sürücü, ayaklarıyla bisiklete hız veriyor, sonra ayaklarını havaya kaldırıp dengede durmaya çalışıyor. Dengede duramazsa ayağını yine yere koyuyor. Düşmek diye bir şey neredeyse hiç yok. Sele ayarı çok önemli. Güvenlik açısından ayakları muhakkak yere değmeli.
Bizim zamanımızda bisikleti sürmeyi öğreneceğiz diye kafayı gözü yarardık. Az pantolon parçalamamıştım bisikletten düşerken. O zamanlar yakmayan tentürdiyot diye bir şey de yoktu. Öğrenene kadar canım çıkmıştı.
Zamane keşfi, pedalsız bisiklet sürmenin tek zorluğu, kalçalara aşırı baskı yapması. 5 dakikada bir mola vermek gerekiyor. Acısı pek dayanılacak gibi değil. Çok merak edip, 8 yaşındaki oğlumun pedalsız bisikletine ben de bindiğimden, tecrübeyle sabittir. Yok, lastikleri patlatmadım merak etmeyin.
Neyse, benim 2 numara, 2 günde pedalsız bisiklette ayakları havaya kaldırıp dengede durmayı öğrendi. Utanmasa seleye çıkıp ayakta da duracaktı, oysa ki bisikletçi 10-15 gün sürer demişti. Biz bekleyemedik işte 3. gün pedallar takıldı.
Üzerine pedal takınca daha mı ağırlaştı bu bisiklet ne? Bu ağırlık konusundan gittikçe nem kapmış ve araştırmaya başlamıştım. Bizimkiler dağ bisikleti almışlardı, meğer dağ bisikletleri şehir bisikletlerinden daha ağır olurmuş. Bilmiyorduk tabii. Buna da şükür diyerek ben yine yüklendim bence 50 kg ama gerçekte 10-15 kg olan bisikleti.
Bizimki sahile inene kadar zor sabretti. Bir yandan heyecandan karnı ağrıyor, diğer yandan hazır olduğu konusunda kendini telkin edip duruyordu.
Nihayet geldik. 2 numara bisiklete bindi. Ayağını pedala koydu, bir iki yalpaladı ve bastı gitti! Ben de arkasından baka kaldım. Çocuğum resmen bastı gitti! Bir ara “anne beni yakalayamazsın” diye bir ses duydum. Baktım ki nerdeyse gözden kaybolacak, arkasından deli gibi koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki, oğluma yetiştiğimde ağzı açık kaldı “Anne, ışık hızında koşuyorsun” dedi. Onu durdurdum ve herhalde yaklaşık 10 dakika nefesim kesildiği için konuşamadım. Terden her yerim sırılsıklam olmuştu. Neyse ki kalp krizi falan geçirmedim. Tempolu yürüyüşe bayılırım ama koşu hem de süratli, asla bana göre değildir. Yapmaktan en hoşlanmadığın şeyleri alt alta yaz deseler ilk üçe kesinlikle “ışık hızında koşmak” gelirdi. Gel gör ki başa gelen çekiliyor bu hayatta. 2 numaranın bisiklet antrenmanı sona erdiğinde, ben kelimenin tam anlamıyla perişan olmuştum. Nefes alamıyor, adım atamıyordum.
Ertesi gün işteyken 1 numaralı oğlumdan bir mesaj aldım. “Anne, ben de bisiklet aldım!”
Yıllardır bisiklet konusunda ikna etmeye çalışıyorduk; nihayet buna karar vermesine çok sevinmiştim sevinmesine de, peki ya ben? Bana ne olacaktı? Vücudum kaldırabilecek miydi ışık hızında koşmayı, ağırlık kaldırmayı? Ölür kalır mıydım peşlerinden koşarken? Olumsuz düşünceleri kovalamaya çalıştım, bir elimle ağrıyan bacağımı ovalarken.
İşi çıkışı, bu defa 1 numarayla depoya indik. Onun bisikleti sanki kardeşininkinden daha hafifti. Benim kol kaslarım da gelişmiş olabilir tabii kaşla göz arasında. Pedallarını çıkartmamışlardı. Şaşırdım. Meğer bu büyüklükteki bisikletlerde çıkarmıyorlarmış.
O halde 1 numara, düşüp kalkacak diye düşünüp, bisikleti sahile indirdim. Benimki birkaç kez ayağıyla hız kazanmaya çalıştı, sonra ayağını pedala koymak istedi. Engel olmaya çalıştım. Sabretmekle ilgili büyük büyük laflar ettim. Sabredersen şöyle başarılı olursun, böyle bilmem ne olursun.
Derken benimki pedalları çevirmeye başladı ve o da bastı gitti! Benim ağzım yine açık kaldı. Daha bisiklete bineli on dakika bile olmamış, sabredememiş ama çuvallamak yerine sabırsızca giriştiği konuda başarılı olmuştu. Bir daha sabretmenin iyi bir şey olduğu konusunda oğlumu ikna etme şansım hiç kalmamıştı.
Hayatında ilk kez iki tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Nasıl olur da 10 dakikada pedalları çevirip, basıp giderdi?
Arkasından koşmak istedim ama sol bacağım üst kısmına korkunç bir kas ağrısı girdi, koşamadım. Neyse ki ileride bir yerde durdu. Yürüyerek yanına gittim. Acaba dedim unutmuş olabilir miyim, bir de ona sorayım “Sen daha önce hiç 2 tekerli bisiklet sürmüş müydün?” “Hayır” dedi. “Ama 2 tekerli Scooter’ın faydası olmuş olabilir, ikisinde de denge gerekiyor” diye devam etti. İlgisi olabilir mi emin değilim, ama başka bir tecrübesi de olmamıştı. Şaştım kaldım!
Bir gece, iki gece derken çocuklar her gece bisiklete binmek istediler. E, anneleri eksik mi kalacak? O da bir bisiklet kiralayarak peşlerine takıldı.
Zaten menüsküs ameliyatlı olan dizine ilaç gibi geldi. Ve böylece iki kafadar, yepyeni bir hobi edinmiş oldu. Anneleri de topallaya topallaya hayatına devam etti.
Sevgiyle kalın,