Nasıl bir tesadüftür bilinmez, o kadar çok tatsız olay yaşanmıştır ki Ruslar haklı olarak ağustos ayını “uğursuz” kabul eder. Bundan 22 yıl önce, tam olarak 2000 yılının 12 Ağustos Pazar günü yaşanan facia ise, öncekileri gölgede bırakacak, toplumda hatta belki Vladimir Putin’de bile travma yaratacak kadar ağırdı.
Kuzey Denizi’ndeki bir tatbikata katılan ülkenin en modern denizaltısı Kursk bir torpidonun yanlışlıkla patlaması sonucu saat 07.00 sıralarında içindeki 118 kişiyle battı. Çoğu denizci ilk anda hayatını kaybetti, kıç bölümünde bulunan 23 kişi umutla yardım gelmesini beklemeye başladı. Umutları temelsiz sayılmazdı çünkü tatbikat bölgesinde çok sayıda gemi vardı hatta yabancı denizaltılar da manevraları izlemek için oradaydı. En kötüsüne hazırlanmaya çalışan denizciler yakınları için veda yazıları yazdı ve “12 Ağustos 15.15” notunu düştü.
Yalanlar zincirinin ilk halkası, Kuzey Donanması’nın Komutanı Amiral Vyaçeslav Popov’un, “Tatbikat başarıyla tamamlamıştır” açıklamasıyla başladı. Oysa Popov, Kursk’un açıklamayı yaptığı sırada denizin dibinde olduğunu çok iyi biliyordu, belki tek bilmediği yaşayanlar olduğuydu.
O sırada yaz tatili için Karadeniz kıyısındaki Soçi’de bulunan Putin’e Kursk’la ilgili gerçek kısmen söylendi; ona verilen bilgiye göre denizaltı kayıptı.
Ertesi gün yani 13’ünde donanma Kursk’ta bir patlama meydana geldiğini kamuoyuna ilk kez açıkladı ancak komutanlara göre bunun nedeni “yabancı” bir denizaltıyla çarpışmasıydı!
O anda tek bildiğimiz Kursk’un içinde 118 kişinin bulunduğuydu, yaşayan olup olmadığını, varsa kaç kişinin hayatta kaldığını kimse bilmiyordu ama herkes umutla bekliyordu.
Medyaya verilen bilgiye göre, Putin gelişmelerden anından haberdar ediliyordu ama henüz tatilini kesmemiş ya da herhangi bir açıklama yapmamıştı. Dört gün sonra, 16’sında Soçi’den ayrıldı ama Moskova’ya dönmek için değil, Kırım’daki bir toplantıya katılmak için. Aynı gün, artık araları açılan ünlü oligark Boris Berezovski Fransa’dan Putin’i telefonla aradı ve “Volodya neden hâlâ Soçi’desin” diye sordu. Berezovski, Putin’in iğneleyici şekilde “Sen niye Fransa’dasın” diye sorması üzerine, “Bu ülkenin lideri ben değilim, benim nerede olduğum kimin umurunda” diye tepki gösterdi.
18 Ağustos’ta, rüşvetle ele geçirdiğini yazdığı personel listesini yayınlayan Komsomolskaya Pravda Putin’in bilardo oynarken çekilmiş bir fotoğrafına yer veriyor ve “Başkan neden sustu” diye soruyordu.
Herkes nefesini tutmuş kurtarma çalışmalarından gelecek müjdeyi bekliyordu ama Rus ekipleri değil içeridekilere ulaşmak, fırtınanın da etkisiyle denizaltıya yanaşamıyordu bile. Başta İsveç ve Norveç gibi komşu ülkelerin yardım önerisi Kursk’un sırlarını öğrenecekleri korkusuyla reddedildi. Sonunda ABD Başkanı Bill Clinton’ın ısrarıyla Putin öneriyi kabul etti, Rus ekiplerinin dokuz günde başaramadığını Norveçli ve İngiliz dalgıçlar birkaç saatte başardı ama Kursk’ta ilk patlamada kurtulan 23 kişi dahil canlı hiç kimseye ulaşamadı.
1991 yılındaki Gorbaçov’a darbe girişimi ve 1993 yılındaki parlamentonun bombalanması dahil toplumda bu kadar katmerli bir öfkeye tanık olmamıştım, burnundan soluyan halkın hedefinde Putin başta yöneticiler ve askerler vardı. Gözlerinin içine baka baka yalan söylenmesi, Putin’in kaza umurunda değilmiş gibi davranması, Kursk olayının Rusya’nın her alanda yaşadığı çöküşü ortaya çıkarması insanları çıldırtmıştı.
Oysa, Putin kazadan hemen sonra Moskova’ya dönse ya da olay yerine gitse, kurtarma çalışmalarını bizzat yönetse, çocuklarının akıbetini merak eden ailelerle görüşse öfke bu kadar büyük olmayacaktı; sonuçta bunun bir kaza olduğunu herkes biliyordu.
Putin bunları yapmamakla kalmadı, daha yabancı dalgıçların cesetlere ulaştığı gün, 19 Ağustos’ta Berezovski’nin ipini çekiverdi. Çünkü Berezovski’nin sahibi olduğu 1. Kanal’la eskiden Gusinski’ye bağlı NTV kanalı sürekli olarak acılı aileleri, haykırışlarını, protestolarını ekrana getiriyordu. Hemen Berezovski’yi Kremlin’e çağırdı ve kanalında yolsuzluklar yapıldığına ilişkin belgeleri gösterdi. Bu görüşme, Sovyet sonrası dönemin en güçlü oligarkı olan Berezovski için kalemin kırıldığı andı. Putin ilk kez, o ana dek bilmediği bir şeye, halkın tepkisine hedef olmuş, bunu hazmedememiş ve faturayı medyaya kesmişti.
Başlarda yapması gerekeni kazanın meydana gelmesinden tam 10 gün sonra yaptı ve acılı ailelerle görüşmek için Vidyayevo kasabasına gitti.
Putin’i bir daha öyle bir ortamda görebileceğimi sanmıyorum.
Oğullarını kaybedenler resmen küfürler ediyor, korkusuzca Putin’in sözünü kesiyor, bağırıyor, çağırıyorlardı. Putin bunun bir kaza olduğunu, trajedilerin her zaman her yerde yaşanabileceğini söyleyerek kalabalığın öfkesini yatıştırmaya çalışıyor, başaramayınca da, “Ülkemizdeki, ordumuzdaki durumun ne kadar zor olduğunu biliyorsunuz ama bu kadar da kötü olacağını hiç düşünmemiştim” itirafında bulunuyordu. Bir baba Kuzey Donanmasında neden kurtarma denizaltısı bulunmadığını sorunca ağzından, “Bu ülkede bir b… kalmadı” sözü dökülüyordu.
İki saat 40 dakika süren ve neredeyse üçte birinde Putin’in ailelere ödenecek tazminatları anlattığı görüşmenin tamamını yayınlayan kanal olmadı ama içerideki az sayıda gazetecinin yazdıkları ne yaşandığını anlamak için yeterliydi. Bu gazetecilerden biri, aynı zamanda Putin’in yaşam öyküsünü anlattığı üç gazeteciden biri olan Andrey Kolesnikov’du. Vidyayevo’daki toplantıda Putin’den önce Amiral Vladimir Kuroyedov’un konuştuğunu belirten Kolesnikov bazı soru ve yanıtları şöyle aktarıyordu:
– Bu insanların hayatta olduğuna inanıyor musunuz?
– Bu iyi bir soru! Ben, 1991 yılında vefat eden babamın bile hâlâ hayatta olduğuna inanıyorum!
– Onları kurtarmak için gerekli ekipmana sahip olmadığınız konusunda yetkilileri ne zaman bilgilendirdiniz?
– Üç yıl önce!
Putin tüm bu yaşananlardan gerçek suçlunun medya olduğundan emindi ki, faciayla ilgili olarak tek bir askeri görevden almadı. Televizyonda yayınlanan konuşmasında sorumluluğu üzerine aldı ama hemen ardından ismini vermeden Berezovski’yi Kursk olayını kullanarak siyasi rant peşinde koşmakla suçladı.
… Ve büyük ihtimalle o gün bir daha Vidyayevo gibi hırpalanacağı bir ortamda bulunmamak için kendine söz verdi…
Toplumda ve Putin’de travma yaratan Kursk faciası, 2018 yılında Thomas Vinterberg tarafından Robert Moore’un “A Time to Die” kitabına dayanarak filme çekildi, Türkiye ve Rusya’da da gösterime girdi. Matthias Schoenaerts, Léa Seydoux ve Colin Firth’in başrollerinde yer aldığı film, abartıya kaçmayan son derece gerçekçi ve etkileyici bir film. “Kursk”, kazayı, ailelerin perişanlığını ve bazı yetkililerin umursamazlığını, gerçeklerden sapmadan, duygu sömürüsü ve Rus düşmanlığı yapmadan anlatıyor.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.