Home Serbest Kürsü Şam’la normalleşme…

Şam’la normalleşme…

0

2022 ve 2023’ün dış politikamız açısından en dikkat çekici özelliklerinden biri restorasyon yılları olmalarıydı

İktidar, ihtilafları azaltma, dostlukları güçlendirme politikasını benimsemişti. İlişkilerde “U dönüşler” yapılarak normalleşme sağlanmaya çalışılmıştı. Normalleşmenin tek sağlanamadığı ülke Suriye’ydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Haziran’da bir gazetecinin Türkiye-Suriye diplomatik ilişkilerle ilgili bir sorusuna şu cevabı verdi:

“Kurulmaması için hiçbir sebep yok. Yani biz Suriye’yle bu ilişkileri geliştirmekte, geçmişte nasıl birlikteysek yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz. Ve Suriye’nin içişlerine karışmak gibi bir derdimiz, bir hedefimiz asla olamaz. Çünkü Suriye halkı bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluktur. Ve nasıl ki biz Suriye’yle ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak geçmişte, ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz sayın Esed’le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Ve Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi de bir derdimiz asla yok.”

Bu cevap bu ülke ile de ilişkilerin normalleşme sürecine girebileceği yolunda yorumlar yapılmasına neden oldu.

Öncelikle şunu belirtelim, ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılan adım gecikmiş de olsa doğru bir adımdır. Yerinde bir adımdır. Ancak  normalleşmenin sonuç vermesinin önünde çeşitli güçlükler, engeller mevcut. Karşılıklı çok yönlü, sağduyuyu ön planda tutan ön hazırlıklara gereksinim var. Bölgedeki gelişmeler her iki ülkeyi de bu güçlükleri aşmaya zorluyor.

Erdoğan bu demecini, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın “Suriye’nin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan tüm girişimlere açık olduğu” yolundaki bir demecini anımsatan bir gazetecinin “Türkiye ile Suriye arasında yeniden diplomatik ilişkiler kurulur mu?” sorusu üzerine vermiş.

Belli ki bu noktaya gelinceye kadar sessiz diplomasi devreye girmiş ve bir takım olumlu gelişmeler kaydedilmiş. Rusya’daki BRICS üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları toplantısına  katılan Hakan Fidan’ın bu vesile ile Kremlin’de Putin ile görüşmesinde, çeşitli konular meyanında Suriye’deki gelişmeler üzerinde de durulmuş olabileceği ihtimali akla gelmekte. Nitekim kısa bir süre önce, Esad’ın Şam’da Putin’in Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev ile bir görüşme yaptığı duyurulmuştu. Bu görüşmenin ardından basına yapılan açıklamada, “Esad’ın, Suriye Devleti’nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine saygı duyulduğu ve her türlü terörle mücadele esasına dayandığı sürece Suriye-Türkiye ilişkilerine ilişkin her türlü girişime açık olduğunu ifade ettiği” kaydoluyordu. Esad’ın basınımıza yansıyan açıklamasının ayrıntısı bu şekilde.

Bu gelişmelerden hoşnut olmayacak, bölgede stratejik hesapları, beklentileri olan bölge dışı aktörler bulunabilir. Türkiye, bölge dışı aktörlerin bu stratejik hesaplarını da dikkate alarak, normalleşme sürecinin olumlu sonuçlanmasına gayret etmeli.

Bölge dışı güçlerin Suriye üzerindeki stratejik hesapları, planları ulusal güvenliğimiz açısından dikkate alınması gereken unsurlardan biri. Bu güçlerden destek alan terör örgütü PKK ve Suriye’deki uzantıları  ülkedeki varlıklarını pekiştirmeye yönelik planlar  yapmakta. Bu planlar Türkiye açısından beka sorunu olabilecek nitelikte.

Suriye, tüm toprakları üzerindeki egemenliğine saygı duyulmasını  ve her türlü terörle mücadele edilmesini istemekte. Türkiye çeşitli zamanlarda Suriye’nin toprak bütünlüğünün muhafazası ile kalıcı barış ve istikrarın tesisinin terör örgütlerinden temizlenmesi görüşünde olduğunu açıkladı.

Öte yandan, Suriyeli sığınmacılar sorunu yıllardır gündemimizde. Sorunun insani ve ulusal güvenliğimizin korunması dahil çeşitli yönleri mevcut. Ankara, çatışmalardan kaçan Suriyelilerin gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde yurtlarına dönerek hayatlarını huzur ve refah içinde idame ettirebilmesi için gösterilen gayretlere katkı sağlayacak uluslararası iş birliğine önem atfediyor. Diğer bir deyişle, Ankara gönüllü, güvenli, onurlu geri dönüşten yana.

Önümüzdeki süreçte ilişkilerin normalleşmesi yolunda ne gibi gelişmeler kaydedilecek göreceğiz. Bölge dışı aktörler bu gelişmeleri nasıl karşılayacaklar, nasıl bir tutum takınacaklar göreceğiz. Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinden yönelecek tehdidin nasıl önlenebileceğini, sığınmacıların ülkelerine geri dönüşlerinin nasıl sağlanabileceğini göreceğiz. Nasıl tüm tarafların mutabık kalabileceği “sihirli” diplomatik formüller bulunabileceğini göreceğiz.

Keşke terörle mücadele amacıyla geçmiş yıllarda üzerinde mutabık olunan hususlara bağlı kalınsaydı, anlaşmaların lafzına ve ruhuna uygun hareket edilseydi denebilir. Keşke, Türkiye ve Suriye iki dost ülke olarak kuzey Suriye’den kendilerine yönelen tehdit ve tehlikelere karşı mücadelelerini müştereken sürdürebilselerdi denebilir. Doğrudur. Keşke dostluk, iş birliği gerçekleşebilseydi. Keşke onca gözyaşı dökülmeseydi, kayıplar verilmeseydi.

Olan oldu, hatalar yapıldı. Şimdi yapılan hatalardan dönme zamanı. “U dönüşler” yapma zamanı. Artık keşkeleri geride bırakıp, geçmişte yapılan hatalardan ders alarak geleceğe odaklanmak zamanı.

Açılımın sonuç vermesi için karşılıklı, çok kapsamlı ve soğukkanlı hazırlıklar yapmak zamanı. Zor ama imkansız değil.

Gürsel Demirok

Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Previous articleSuriye’de umut Mehmet Şimşek
Next articleAz kullanılan işaretler
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Exit mobile version