Home Köşe Yazıları Psikolojik savaşa kanmamak

Psikolojik savaşa kanmamak

0

Politik psikoloji neden önemli? Çünkü politik kesimlerin psikolojik savaşlarının şifresini çözmeye yarar.

Örneğin, muhalif 3 kanal (KRT, Halk TV, Sözcü TV), AKP’nin psikolojik savaşına kanarak onun bir aracına dönüştüler. Bu, gerçekten şaşırtıcıydı. Psikolojik savaşın bir parçası olarak Erdoğan’ın oylarını başta yüksek gösteren Anadolu Ajansı verilerini gerçekmiş gibi benimsemekle kalmadılar, daha oylar sayılmadan yorum yapmaya kalktılar. Bu 3 muhalif kanal, sandık başındaki muhaliflerin ve izleyicilerin moralini bozmakla, psikolojik savaşa hizmet etmiş oldular. Bir tek Tele1, psikolojik savaşa kanmadı. 28 Mayıs akşamı, bu 3 kanalın aynı performansı sergilemesi, yanlışlardan ders çıkarılmamış olduğunu gösterecek. Umarız ders çıkarmış olurlar.

Seçimler birçok duyguyu uyandırıyor. Kimileri için, coşku ve umut, kimileri için korku ve kaygı, kimileri için umursamazlık kaynağı. Burada bir ters “U eğrisi” söz konusu. Siyasette korku, hafif kaçarsa dikkate alınmaz, kitleyi korkutmaz. Aşırı kaçarsa, insanların kendine hizmet eden yanılgıları ortaya çıkar. “Bu kadar da olmaz, abartıyorlar” diye düşünürler ve korku iletisini dikkate almazlar. Sigara paketlerindeki iğrenç fotoğraflar bu nedenle etkisiz oluyor. Aşırı korku yerine, dengeli bir korku siyasetinin güdülmesi, 2. tur muhalif oylarını belirleyecek nitelikte.

Yine psikolojik savaşın bir parçası, Erdoğan’ı ‘kazandı’ diye göstermek. Yandaş bir gazete, “kazandı” diye manşet attı; muhalif bir gazete “kaybetti” diye manşet attı. Aynı olay için ikisi de geçerli olabilir mi? Evet, olabilir. Psikolojik savaşın getirdiği çarpıtmadan kurtulmak için daha açık fikirli bakmak gerekiyor. Erdoğan, %4.5 farkla kazandı; ancak daha önceki yüzdelerine ulaşamadı, büyük oy kaybı yaşadı, %50’yi de bulamadı. Kimileri diyor ki, “Erdoğan, 20 sandığa itiraz ederek, %0.5’i tamamlardı. Bunu yapmadığına göre Kılıçdaroğlu öndeydi ama CHP’nin veri akışı bir noktada durduğu için–bu konuda CHP’yi eleştirmekte haklıyız–bu durumdan muhaliflerin haberi olamadı.”

Doğru mu bilinmez. Bir komplo kuramı olarak kalmaya aday. Yine de, Erdoğan’ın %49.5’ta bırakması normal görünmüyor. Sanki 2. tura kalsın diye özel bir çaba var.

Psikolojik sağlığımızın zarar göreceği bir dönemdeyiz. Kim kaybederse, depresyon, derin umutsuzluk, kaygı, uykusuzluk öne çıkacak. Dolayısıyla, bu kadar kutuplaşma bağlamında, politik bir travmayla karşı karşıyayız. Kimi muhalifler, 14 Mayıs’tan beri siyaset konuşmuyor. Yenilgiyi kabullenmişler, “kazanmak mümkün” diyenlere “boşuna çırpınanlar” gözüyle bakıyorlar. Yandaşların istediği tam da bu: Muhalifler, “nasılsa yenildik” düşüncesiyle sandığa gitmesin.

Psikolojik savaşın bir boyutu da karamsarlık yaymaktır; iyimserlik, uçlara götürülüp “Pollyanacılık” olarak mahkum edilir. Önümüzdeki seçim, ‘asrın seçimi’ olabilir. Ancak kazanandan kaybedenden bağımsız olarak, toplumun yarısının değişik kesimlerden de olsa demokrat olması ve değişim talebinde bulunması, gözden kaçırılmaması gereken bir veridir.

20 yılda bir ilk yaşanıyor ama muhalefet buna sevineceğine, AKP’nin psikolojik savaşına kapılıyor. Büyükşehirlerde kazanmak da başarı hanesine yazılmalıdır. Bu şehirlerde, seçmen CHP’li belediyelerin hizmetlerini görüyor ve ona göre karar verebiliyor. İç Anadolu ve Karadeniz’de bu seçenek, istisnalar dışında geçerli değil. Bundan sonra, muhalefetin belediye seçimlerinde çoğalması ve merkez AKP bloğunu böylelikle dengelemesi beklenir. Bu, daha çatışmacı siyaset günleri anlamına gelir; ancak muhalefetin uzun erimde kazanmasının başka yolu da bulunmamaktadır. Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda da, AKP bloğu çoğunluklu Meclis’e karşı çatışmalı bir siyaset söz konusu olacak.

14 Mayıs’ta yüksek bir katılım gördük. Birçok ülkede umursamazlık egemen, seçmenin yarısı sandığa gitmiyor. Yine de oy kullanmamış 8 milyon seçmen var. Bunlar, Oğan seçmeniyle birlikte seçimin yazgısını belirleyecek.

Geçerken, Oğan algısına da yer verelim: Basında yarattığı izlenim, ülkenin geleceğini düşünmek yerine, makam peşinde olduğu… Kiminle pazarlığı iyi giderse, ona yanaşacak. İlkeli siyasetten uzak. Aynı zamanda, aldığı oyların kontrolü kendisinde mi, o da belli değil. Belki Oğan seçmeni, iki taraftan birini seçmek yerine sandığa gitmeyecek.

Öte yandan, olası seçim yenilgisinin iki taraf için de psikolojik rahatsızlıklara dönüşmesini engellemek için, sosyal desteğin öneminin altını çizmeliyiz. Bu seçimi kim kaybederse kaybetsin, sosyal destek almaya, arkadaşlarla, eş dostla görüşmeye, dertleşmeye devam etmeli. Yalıtılmış, içine kapalı bir yaşam biçimi psikolojiyi de bozar.

Sonuç olarak, 3 muhalif kanalın, AKP’nin psikolojik savaşına alet olmak istemiyorlarsa, yalnızca CHP’den çıkma ıslak imzalı sonuçlara bağlı kalması gerekir. Bu veri akışı sağlanamazsa, sonuçlar kesinleşinceye kadar beklemek gerekir. Bize acele yorum değil, doğru yorum gerekli. Ayrıca, kesin sonuçlar açıklansa bile, taraflar mutlaka itiraz edecektir. Kesinleşme uzun sürecektir. Psikolojik savaşa karşı bilinçli olalım.

ulasbasar@gmail.com

Görsel: bianet.org

Ulaş Başar Gezgin

1978 İstanbul doğumlu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazar. Eğitimini Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ (Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurt dışında (2009, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 116 kitabı bulunmaktadır. 2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurt dışında profesör olmuştur. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçeye kazandırmaktadır. Çeşitli çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycan Türkçesi) çevrilmiştir.

Previous articleİşçi faşist, fabrikatör solcu olmaz
Next articleGürcü lidere uçak yasağı
1978 İstanbul doğumlu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazar. Eğitimini Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ (Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurt dışında (2009, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 116 kitabı bulunmaktadır. 2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurt dışında profesör olmuştur. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçeye kazandırmaktadır. Çeşitli çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycan Türkçesi) çevrilmiştir.

Exit mobile version