Çarşamba, 21 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Minnacık bir ada…

Buket Başer
Son güncelleme: 17 Haziran 2023 00:29
Buket Başer
Paylaş
Paylaş

Milliyetçi bir arkadaşınızla herhangi bir Yunan adasına gidiyorsanız bilin ki hiçbir şeyi kolay kolay beğenmeyecek, adalarda olan birçok şeyin Türkiye’de aynısı hatta daha iyisi olduğunu iddia edecek.

Arkadaşınız aynı zamanda Karadenizli ve yemek pişirme konusunda on parmağında on marifet olunca bazı konularda haklı da olacak, mesela “Laz böreği” yani Yunanlıların “sütlü börek’ anlamına gelen “Galaktoboureko”su. Arkadaşım tadına baktığı gibi Yunan usulü “Laz böreği”ni yerin dibine soktu. Bunun yufkası böyle olmazmış, şerbeti şöyleymiş vb. Tanıdığım hiçbir Karadeniz kadının eline yemek konusunda su dökülemez. “Ben daha iyisini yaparım” derse yapar, o konu da orada kapanır. Bizde de aynen böyle oldu. Susup oturdum yerime.

Mesele tabii ki yemeklerimizin benzerliği meselesi değil. Türkiye’den 3-5 kilometre uzaklıktaki adaların Yunanistan’a ait olması, buralara gidebilmek için pasaport ve vizeye ihtiyaç olması herkesin canını sıkan bir durum. Feribotla 20 dakikada gittiğimiz Meis Kaş’a o kadar yakındı ki Ada’da biri hapşırsa Kaş’takiler “Çok yaşa” diye cevap verebilirdi. Hal böyle olunca “Bu ve bunun gibi adalar niye Türkiye’ye bağlı değil?” diye serzenişte bulunmamak elde değil.

Dip dibe iki belde Kaş ve Meis Adası; aynı deniz, aynı balık, aynı bitki örtüsü, her ne kadar birbirinden kopmuş da olsa sonuçta aynı kara parçası. “Un aynı, şeker aynı, yağ aynı.” Bu durumda helva niye farklı?

Cevap veriyorum farkı “Temiz ve bakımlı olması.” İnsan hiç limanda yüzmek ister mi? Koskoca gemilerin yanaşıp mazotunu bıraktığı, çevresinde yaşayan insanların, restoran ve kafelerin karpuz kabuğu, sigara izmariti, pet şişe, naylon torba ve benzeri çöpleri atacağı limanda yüzmek istenir mi hiç? İstenebiliyormuş meğer. Herkes çöpünü limana atmıyormuş meğer.

Bu tertemiz, turkuaz Meis Limanı’nda insanın içinden denize balıklama atlamak geliyor. Limana yanaşıp size adeta “Hoş geldin!” diyen deniz kaplumbağaları da cabası. Her ne kadar bizim taraf da kaplumbağa cenneti olsa da, Meis ziyaretçilerinin “Dakika bir gol bir” bu sevimli canlılarla karşılanması müthiş bir etki bırakıyor. 7,5 kilometrekarelik mini minnacık bir ada Meis.

Sahil boyunca dizilmiş, rengarenk Yunan mimarisi evlerine gayet güzel bakmışlar, her yer tertemiz. İnsanın baktıkça içi açılıyor. Ada’ya iner inmez ilk yaptığımız şey bizi “Mavi Mağara” ya götürecek bir tekne bulmaya çalışmak oldu. Aradık taradık ama bir türlü bulamadık. Bir sürü tekne kiralayan yer var ama görünürde tekne mekne yok. “Nerede bunlar?” diye sorduğumuzda Ada halkının teknelerle Kaş’ta kurulan “Cuma pazarı”na gittiğini öğrendik. Meis halkının “domates, patates” almak için köyden şehre iner gibi Kaş’a alışverişe gidebiliyor olması önce çok sempatik geldi ama biraz düşününce canım sıkıldı.

Biz vize işlemleriyle uğraşırken ada halkı elini kolunu sallayarak nasıl Kaş’a gelebiliyordu ki? Bir süre sonra teknelerden biri geri geldi ve bizi “Mavi Mağara”nın girişine götürüp durdu. Kaptan, gayet ciddi bir yüz ifadesiyle mağaranın girişinin teknenin geçemeyeceği kadar alçak olduğunu, içeri yüzerek girmemiz gerektiğini söyledi. Üstelik içeride sadece beş dakika geçirebilecektik. Daha uzun kalırsak deniz yükselebilir ve mağarada mahsur kalabilirdik. Aslında hiç de mağara meraklısı değilimdir; hatta girişinden çok rahatsız olurum, hele bir de dar tüneller varsa, hiç almayayım teşekkür ederim! Ama bu mağarayı gayet aklı başında olan bir arkadaşım tavsiye etmişti. Hatta kendisi botla içeri girmiş, videolarını da göstermişti. Bizim kaptanın derdi neydi? Acaba daha geç bir saatte geldiğimiz için su yükselmiş ve risk mi almıştık?

Ne olduysa olmuştu. “Battı balık yan gider” diyerek suya atlayıp mağaraya yüzdük. Mağara adı gibi masmaviydi. Sanki denizin altına biri dev bir projektör koymuş, dışarıdan güneşi içine çeken projektör tüm gücüyle denizin maviliğini mağaranın tavanına yansıyordu. Mavi Mağara oldukça etkileyiciydi. Sular yükselmedi, mağaradan yüzerek ve keyifle çıkıp tekneye geri bindik.

Bir sonraki durağımız Aya Yorgi Adası oldu. Yüzmek için adanın adasına gittik anlayacağınız. Aynı deniz, aynı balıklar ama denize girdiğiniz kıyılar iskeleler, tabaklar çanaklar tertemiz ve bazı yemekleri daha lezzetli. Şezlonga oturur oturmaz ilk istediğim şeylerden biri soğuk kahve “Frape” diğeri ise “Yunan yoğurdu” oldu. Milliyetçi arkadaşım tabii “Yunan yoğurdu” sözünü duyar duymaz atağa kalktı. Vay efendim yoğurt bizimmiş, Yunan yoğurdu da nereden çıkmış?

Peki ama ikisi de aynı mı? Kesinlikle aynı değil! Bir kere bizim klasik yoğurt daha sulu ve ekşimtırak. Yunan yoğurdu kıvam olarak süzme yoğurdu andırsa da tadı daha kremamsı ve hiç ekşilik yok, azıcık tatlı bile sayılabilir. Dolayısıyla meyve ya da yulafla çok iyi gidiyor. Benim yoğurt geldi. Yalvar yakar milliyetçi arkadaşımın ağzına bir kaşık sokup, zorla tadına baktırdım. Nuh diyor peygamber demiyor. Tutturdu “aynı bizimki gibi” diye. “Laz böreği” konusunda karşısında ceketimi ilikleyip saygı duruşuna geçerim ama “yoğurt” konusunda kesinlikle hemfikir değilim.

O söylenirken aklıma ABD’de çığır açan “Chobani” marka Yunan yoğurtları geldi. ABD’deki en önemli markalarının arasında gösterilen “Chobani” Yunan yoğurdunun ilgimi çekmesinin sebebi sahibinin “Hamdi Ulukaya” isimli bir Türk olması idi. Aslen Kürt olan “Hamdi Ulukaya” 90’larda Erzincan’da 12 saatlik bir polis sorgusuna tutulunca benzer tecrübeye sahip birçok vatandaşımız gibi Amerika’ya göç etmiş. Geçmiş böyle olunca bazı Türk vatandaşları tarafından “Vay efendim, bu ne Türk düşmanlığı, yoğurdumuzu Türk değil Yunan yoğurdu diye Amerika’da pazarladı” gibi haksız eleştirilere maruz kalmış. Halbuki “Chobani” nin açtığı kafelerde simitten kebaba hatta Kayseri pastırmasına kadar memleketimize özgü pek çok yemek de var. Amerika’da yoğurdun “Yunan” yoğurdu diye bilinmesi de Hamdi Ulukaya’nın suçu değil. Ondan önce zaten olmuşmuş bir pazar var. Ayrıca Türk ve Yunan yoğurdunun kıvamı gibi tadı da farklı. Yoğurdu biz bulmuş olabiliriz ama patentini Bulgarlar almış. 1905’te Bulgar doktor “Stamen Grigorov“ yoğurdun bileşimini ilk ortaya çıkaran kişi olmuş. Göç sayesinde bilim, sanat gibi yemek de diğer kültürlerle karışmış, harmanlanmış. Neyse, biz dönelim Meis’e.

Meis gezimizi nereli olduğu belli olmayan ama Yunan usulü pişirildiğini bildiğimiz ahtapotla taçlandıralım dedik. Aldığımız duyumlara göre Yunan adalarındaki tüm deniz mahsulleri hem çok lezzetli hem de çok ucuzdu. Milliyetçi arkadaşım müsterih olsun, bizim pişirme usulümüzle “ahtapot kolu“ kesinlikle daha yumuşak oluyor ya da biz talihsiz bir restoranda yemiş de olabiliriz.

Günün sonunda milliyetçi arkadaşım da ben de Meis’i gördüğümüz için çok mutluyduk. Çok eğlendik. Bu mutlu günü Kaş’a dönüp “Derya Beach” te güneşi batırarak sonlandırdık. Ne diyebilirim ki, tatil güzel şey, hele ki güzel insanlarla yapıyorsan çok daha güzel.

Sevgiyle kalın,

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanBuket Başer
Takip et:
1974 Istanbul doğumlu. Anne tarafından Boşnak, baba tarafından Bilecikli. Ortaokul ve liseyi Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi'nde Peyzaj Mimarlığı eğitimi gördü. 20 yılı aşkın bir süre mutfak mobilyası sektöründe yöneticilik yaptı. Şu anda bir iç mimarlık ve dekorasyon şirketinin kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. İki oğlu var. Seyahate, yöresel yemeklere ve açık hava sporlarına düşkün; astrolojiye ve güzel sanatların birçok dalına merakı var. Tipik bir yay kadını. 40'ından sonra ansızın anılarını yazmaya başladı. O gün bugündür de devam ediyor...
Önceki Makale Burdur gezi notları
Sonraki Makale Antik bilgiler külliyatı Vedalar

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Tolstoy mu Dostoyevski mi?

M. Hakkı Yazıcı
21 Mayıs 2025
EditörKöşe Yazıları

Dünü ve bugünü kıyaslayabilmek

Okay Deprem
21 Mayıs 2025
Köşe YazılarıManşet

Kusursuzluk ve kusurlar

Erdal Çolak
21 Mayıs 2025
Köşe Yazıları

Samsun ışığı…

Hasan Sevilir Aşan
19 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?