Home Köşe Yazıları Istakoz hava cıva…

Istakoz hava cıva…

0

Yıllar önce California’da çok lüks bir lokantaya davetliydim.

Doğrusunu isterseniz öncesinde nereye gideceğimin ve ne yiyeceğimin farkında bile değildim. Ancak sonradan internete girip baktım ki epey kazık bir yerde ağırlanmışım.

Kocaman bir tabakta kocaman kıskaçları olan kabuklu bir şey geldi önüme. Garson, benim garip garip bakmam yüzünden mi yoksa olağan olarak mı bilmem “benim ayıklamamı ister misiniz” diye sordu. “Çok memnun olurum” deyince de hemen yanımızdaki servis masasının üzerinde ayıklayıp servis etti.

Doğrusu o akşamdan aklımda ne ıstakozun miktarı ne lezzeti ne de başka bir şey kaldı. Tek hatırladığım garson ayıklamasa asla beceremeyecek olduğumdu. O gece dışında hayatımda hiç ıstakoz olmadı, Florida’da yaşamaya başlayana kadar.

Her bir tarafı okyanus olan Florida’da balıktan çok kabuklular yeniyor. Yaygın olarak ıstakoz da yeniyor. Hayatım boyunca görmediğim kadar çok çeşit deniz kabuklusu var burada. Ayrıca çok da meraklısı var. Sırf ıstakoz servisi yapan lokantalar bile var. Ancak California’daki o lüks lokantadaki ya da Fransa’daki gibi olağanüstü rakamlar söz konusu değil. Evet biraz pahalı bir yiyecek ama çok da pahalı bir şey değil.

Dediğim gibi ıstakoz hiçbir zaman benim ilgi alanımda olan bir şey değildi ama henüz Türkiye gündemine oturmamışken bir gün nedense aklıma düştü. Madem bunu herkes yiyor, ayıklaması da sorun, öyleyse hiç değilse bilgim olsun, ben de ayıklamayı öğreneyim dedim. Ancak restoranda sipariş verip rezil olmayayım diye evde kendi kendime bir deneyeyim dedim.

Seçim şansım olsun diye büyük bir balıkçıya gittim ve madem yapıyorum bari tam olsun deyip en pahalısından ve en büyüğünden bir ıstakoz aldım, bu arada ne kadar çok ıstakoz çeşidi varmış onu da anladım. Pahalı dedimse yanlış anlamayın, dandik bir hamburgerci zincirinde basit bir menüye ödeyeceğimden daha yüksek bir rakam değildi ödediğim. Elbette aynı büyüklükte birini bir restoranda ısmarlasam kat kat fazlasını öderdim.

Eve gelince buzluk paketinin üstündeki uyarıları okudum. İyi ki okumuşum. Aklımdaki “pişirmeden önce çözdürmeliyim” fikrinin cehaletimi vurguladığını öğrendim. Cahilliğim diz boyu ki o zavallının ölmeden dondurulduğunu ve çözdürürsem olur a canlanabileceği, o yüzden buzluyken kaynar suya atmam gerektiğini o gün öğrendim. Dedim ya ıstakoz henüz ülke gündemine düşmemiş ve hakkındaki her bir bilgi böyle foşşş olmamıştı henüz.

Istakoz pişirme ve ayıklama ile ilgili her şeyi ben YouTube sayesinde öğrendim. Ayıklamayı öğrenmek için izlediğim ilk videoda bu iş bana çok kolay geldi. Ancak denemeden önce öğrendiklerimi pekiştireyim diye başka bir video izleyince bu iş zor galiba olacak diye düşünüp daha iyi öğrenmek için bir başka video daha izledim. O ahçı ise bambaşka bir yöntem kullanıyordu ki sonunda bu iş gözüme pek bir zor göründü. Cesaretim kırıldı.

İşi gözümde iyice büyütünce su ürünleri mühendisi olan kızıma “ben ıstakoz aldım, gel birlikte ayıklayacağız çünkü benim tek başıma baş edebileceğim gibi bir şey değil bu” dedim. Neyse ki “öyleyse niye aldın” demeyip yardımıma geldi. Haşladı, ayıkladı ama o da epeyce zorlandı.

Ben balığın her çeşidine bayılırım. En çok da hamsi severim. Türkiye’deyken mevsiminde balıkçıda yediklerim hariç haftada en az bir kere evde hamsi yemesem olmazdı. Balık ayıklamayı beceremeyen dostlarıma da kıyamayıp onları da davet ettiğim için ayıkladıklarım da öyle az buz olmazdı. Her bir seferinde yüzlerce hamsinin kafasını elimle koparıp koparıp içini ayıklarken kendime hep “Nevin sen katil değil, tam bir seri katilsin” derdim. Sonra onları mısır ununa bulayıp tavaya dizerken ise doğanın kanunu böyle kabilinden kendimi bir güzel aklar, sofrada keyifle tıkınırkense ayıklarken düşündüklerimin birini bile aklıma getirmezdim. Amerika’da hamsi pek yok ama ıstakoz her balıkçıda var. Ancak ben hamside olduğu gibi alışıp ıstakoz için de seri katil olmayı içime sindirebileceğimi hiç sanmıyorum.

O koca hayvanı kaynar suya atınca gerçekten de birtakım sesler geldi. O seslerin çığlık falan olmadığı kesin ama siz o tekrarlanan söylem sayesinde sahiden cinayet işlemiş gibi hissediyorsunuz kendinizi, o da kesin.

Biliyorsunuz: Beyin tekrarlananı öğrenir. Birçok insan balık ayıklamaktan iğrenir. Benim için ve kızım içinse çok sıradan bir şeydir. Onlar ailelerinden öyle öğrenmiş, bize ise böylesi öğretilmiştir. İstenirse ve yeterince tekrarlanırsa herkes her şeyi öğrenebilir. İğrenmeyi de sevmeyi de öğrenebilir, başta tersini öğrenmiş bile olsa. Benim beynim de balık sevdiği kadar daha önceden bilmediği deniz kabuklularını sevmeyi de öğrenebilir. Bu sefer işi kızıma yıktıysam da pişirmesini de ayıklamasını da öğrenebilirim. İstersem ve yeterince tekrar edersem.

Ancak ıstakoz katilliğine istekli değilim. Çünkü ıstakoz için işlenen cinayetin hamsidekine benzer bir ödülü yok. Çünkü o çok yoğun kalın kabukların içi doğru düzgün bir şey barındırmıyor. Istakoz gerçekte hava cıva bir şey. Ufacık bir şey, öyle gövdesi eti butu yok. Kuyruğunda bir nebze etimsi bir şey var. Bin bir zahmete girip uğraşıp didinip önce kafasını sonra kollarını kırıyorsunuz, özel şişlerle o kabukların içindekileri çekip çıkartıyorsunuz ama elde ettiğiniz dişinizin kovuğunu bile gitmiyor. Her şey görüntüden ibaret, dışı sert ve kocaman ama içi kof mu kof.

Abartı değil gerçekten iki lokma bir şey çıkıyor birkaç kilo ağırlığındaki kocaman ıstakozdan. Hele bir oturuşta koca bir lüferi lüpletip daha var mı diye bakınan benim için. Lezzet deseniz hiç de ahım şahım değil, sonuçta o garibim de bir çinekop değil. Gerçi ıstakozun lezzetine bayılanlar var. Sloganı hatırlayın: Beyin tekrarlananı öğrenir. Bayılanlar o tada alışmış olanlar…

Peki insan evladı olarak biz niye bunca eziyete katlanıyoruz? Niye kapkalın kabukların içine saklanarak korunmaya çalışan bu zavallıcığın peşine düşüyoruz? Yerinde yurdunda kendi halinde yaşayıp giden bu yaratığı kovalayıp avlıyor, canlı canlı haşlıyor, kolunu bacağını kırmaya uğraşıp içindeki o minik etleri söküp de yiyoruz?

Sahi niye yapıyoruz bunu? Açlıktan mı? Mecburiyetten mi?

Yok canım, elbette havadan.

Gene gene, tekrar tekrar hatırlatayım: Beyin tekrar edileni öğrenir. Doğrusunu yanlışını ayırmadan hem de. Sonra da öğrendiğinde direnir, sanki doğruymuş gibi. Hem de ne direnme…

Istakoz yemek havalı bir şey olarak ilan edilmişse ve bu ilan yeterince tekrar edilmişse, konu kapanmıştır. Sen de havalı görünmek için o ıstakozu ısmarlayacaksın kardeşim. Ötesi yok.

Hava dediğin şey bir gün cıva olur mu acaba ne dersiniz?

Dr. Nevin Sütlaş

1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multıpl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com

Previous articlePrivalov ve bir fotoğraf
Next articleElem ve korkuda birleşmek
1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multıpl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com

Exit mobile version