Home Köşe Yazıları Demokrasi paradoksu

Demokrasi paradoksu

0

Demokrasi rejimini benimsemiş ülkelerde, sistemin esasını oluşturan halkın siyasi katılımı ve çoğunluğun iradesiyle iş başına gelen hükümetlerin, demokrasinin temel ilkelerine aykırı tutumları sonucunda, rejimin giderek demokrasiden uzaklaşması ve otoriterleşmesi olgusunu ifade eden bir kavramdır demokrasi paradoksu.

Demokrasi kavramının ortaya çıktığı Antik Yunan devrinden günümüze, siyasi tarihin hemen her döneminde belli ölçülerde yaşanmış ve tartışılmıştır. Günümüz dünyasında özellikle demokrasinin kökleşmediği ve kurum ve kurallarıyla bütünüyle içselleştirilmediği toplumlarda karşımıza çıkan bu paradoksun arka planını irdelemek, bu durumu anlayabilmek için oldukça faydalı olacaktır kanımca.

Antik Yunan’da dengeli, barışçıl , istikrarlı ve mutluluk üreten bir site yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerine düşünen Platon’un ve ondan dersler almış bulunan Aristotales’in ortaklaştıkları fikre göre; demos yani halk demagoglar tarafından istismar edilip yanlış yönlendirilmeye açık olduğundan, katıksız ve aşırı bir demokrasi modeli son kertede rayından çıkacak ve tiranlığa dönüşecektir.

Platon “Yasalar ve Devlet” adlı eserlerinde, tiranlık şeklindeki keyfi yönetimlerin oluşmasını engellemek için, halk temsilcilerinin yanında her alanda seçkin, uzmanlaşmış ve itibarlı kişilerden oluşan kurullarında yönetimde söz sahibi olmaları gerektiğini, ancak bu şekil de aşırı demokrasinin dengelenerek, sistemin özünden uzaklaşmasının önlenebileceğini belirtmektedir.

Aristo ise “Politika” adlı eserinde, demokrasinin korunabilmesi için halkın doğrudan demokrasi yoluyla siyasi sürece katılarak temel kararları alması ancak söz konusu bu kararların, yargıçlarca ya da politika alanında uzmanlaşmış kurullarca denetlenlenmelerinin gerektiğini, böyle bir siyasi modelle rejimin ekseninin kaymasının engellenebileceğini ve demokrasi yönetiminin sürdürülebileceğini ifade etmektedir.

Aristo’nun Politea adını verdiği ve bir nevi anayasa görevini yüklediği siyasi kuramına göre; bu siyasi sistem, bir monarkın başında bulunacağı monarşi şeklinde olabileceği gibi, cumhuriyet yönetimi şeklinde de olabilecektir. Asıl önemli olan nokta ise, denge ve denetimin sağlanabilmesini olanaklı kılacak yapıların oluşturulmasıdır Aristo’ya göre.

“Karma Anayasa” modeli de denilen ve günümüzde demokrasi rejimlerinin olmazsa olmazı sayılan kuvvetler ayrılığı modelinin nüvelerini de içerisinde barındıran Aristo’nun söz konusu kuramı, tarihsel süreç içerisinde gittikçe geliştirilerek, günümüzdeki çağdaş demokratik sistemlerin taşıyıcı kolonu durumunda olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ortaya konulmuştur.

Siyasi tarih boyunca Antik Çağ’dan günümüze kadar gelen süreç içerisinde, demokrasi sistemini uygulamaya çalışan birçok toplumda, çoğunluğun tahakkümü ve azınlık haklarına saygı gösterilmemesi  ve giderek rejimin otoriterleşme istidadı göstermesi şeklinde yaşanan demokrasi paradoksunun önüne geçilebilmesinin öncelikli şartlarının, güçler ayrılığı ilkesinin uygulanması ve bu sayede denge ve denetleme mekanizmalarının siyasi sistem içerisine monte edilmeleri olduğu anlaşılmaktadır.

Demokrasisini oturtmaya ve kökleştirmeye çalışan, siyasal ve sosyal açılardan geldiği nokta itibarıyla da demokrasinin kaçınılmaz olduğu toplumumuz için buradan şöyle bir yargıya varabiliriz sanırım. Sistemin özü gereği olan çoğunluk yönetiminin, azınlık haklarına saygılı çoğunluk yönetimi şeklinde uygulanması, bugünkü çağdaş demokrasilerin bir ilkesi haline gelmiş bulunan plüralizmin (çoğulculuk ) sisteme entegre edilmesi yani toplumun etnik, dini yaşam biçimi ve öteki açılardan farklı olan bütün kesimlerinin kendilerini ifade etmesi ve haklarının başta anayasal teminat olmak üzere hukuksal güvenceye alınması ve ayrıca sistemin sürdürülebilirliği için temel bir şart olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin titizlikle uygulanması, ülkemizde demokrasi paradoksu oluşmasını engelleyebilecektir.

Ülke olarak siyasi tarihimiz itibarıyla, toplumumuzun etnik, dini ve yaşam biçimi açılarından farklılık arzeden geniş kitlelerden oluşması dolayısıyla, geldiğimiz gelişmişlik seviyesi itibarıyla ülke olarak bütün gerçeğimizle bizim için kaçınılmaz gözüken demokrasiye doğru olan yolculuğumuzun sağ salim noktalanması dileğiyle.

İnan Özbek

İstanbul Üniversitesi'nden mezun. Uzun yıllar bankacılık ve finans sektöründe çalıştı. Ekonomi tarihi ve teorileri alanlarında derinleşmeye çalışmakla birlikte, güncel ekonomik gelişmeler hakkında da fikir yürütme çabasında.

Exit mobile version