Gazeteci Murat Aksoy politikyol sitesinde Rusya ile Batılı ülkeler arasındaki Ukrayna krizini, Türkiye’nin pozisyonunu ve bunun Moskova ile ilişkilere olası yansımalarını Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer’le konuştu:
-Öncelikle Putin’in açıklamasından başlayalım. Bu beklenen bir açıklama, tanıma mıydı?
-Ben Moskova’dan hafta sonu Putin’in Rus yanlılarının kontrolündeki Donetsk ve Lugansk’ın tanıyacağına yönelik ciddi bir bilgi almıştım. Fakat Pazar gece yarısı Macron’un devreye girmesi, mekik diplomasisi ile Biden’la temas sağlanması ve sonrasında liderler zirvesi gündeme gelmesi; Rusya’nın tanıma işini bir hafta daha erteleyeceği düşüncesine sevk etti. Ama yanıldım.
-Neden yanıldınız?
-Bunu Macron’un beceriksizliğiyle ya da Macron’un bir çuval incini berbat etmesiyle açıklıyorum. Rusya’dan Fransa’ya yönelik tepkilerden bir tanesi de görüşülen konuların sızdırılmasıyla alakalıydı. Buradan da şunu anlıyoruz ki ya Macron’un istihbarat servisi Putin’in tanıma kararını öğrendi ve bunu önlemeye yönelik bir adım attı ya da Putin, Macron’u resmen kullanarak; “bak ben tanıyacağım kardeşim, hadi bir son şans veriyorum” diye bir mekik diplomasisi yaptırdı.
-Putin’in açıklamalarına, ortama, konuşmaya geç başlamasına vs. baktığımız bir anormallik vardı sanki. Ne dersiniz?
-Katılıyorum. Bana kalırsa Putin’in açıklaması aceleyle alınmış bir karar olduğunu gösteriyor. Böyle bir karar daha farklı bir şekilde ilan edilebilirdi. Ben biraz “acemilik, amatörlük ve telaş” sezdim. Bunu da sanırım Macron’a borçluyuz.
-Bunu açar mısınız? Macron girişimleri başarılı olsaydı bu tanıma gerçekleşmeyecek miydi?
-Donbass cumhuriyetlerini tanıma opsiyonu Rusya’nın ilk başvuracağı araçlardan birisiydi. Bu tahmin ediliyordu, öngörülüyordu. Zaten 2008’de Abhazya ve Güney Osetya’nın tanımasıyla Rus dış politikasının araçlarından birisi haline gelmişti. Ben sadece zamanlama ile ilgili olarak vurgu yapıyorum. Ayrıca, daha önce de Fransız Dışişleri Bakanı’nın “Putin–Macron görüşmelerine (20 günde veya 5 kez görüştüler) atıfla, Duma’nın (meclis) aldığı tanıma kararını Putin’in onaylamayacağı yönünde bir açıklaması da olmuş ve Rusya buna büyük tepki göstermişti.
-Putin’in açıklamasını Batı’ya bir meydan okuma olarak yorumlayanlar oldu. Buna katılır mısınız?
-Söyleyeceklerimde bir Rusya yandaşlığı ya da bir Rusya savunuculuğu çıkarılmasın. Ben sadece Rus dış politikasıyla ilgili nesnel analiz yapıyorum, konuya bu şekilde yaklaşıyorum. Bu açıdan, Batı’nın, BM anlaşmasının 2. Maddesi çerçevesindeki egemenlik, bağımsızlık, iç işlerine müdahale ve ayrıca insan hakları ihlalleri gibi Batı değerleri ve Rusya’nın yayılmacılığı, despot yönetimi vs. gibi söylem ve suçlamalara hiçbir şekilde itibar etmiyorum.
Irak, Afganistan, Suriye ve Libya deneyimini yaşayan birisi olarak Batı’nın bu konulara atıf yapmasını da ikiyüzlülük olarak görüyorum. Diğer yandan bence, Putin’i daha doğrusu Rusya’yı anlamak ve tanımak gerek. Bana kalırsa bizdeki uzmanların da, Batılıların da en eksik tarafı bu.
-Açabilir misiniz?
-Putin yaklaşık 20 yıl önce göreve geldi ve geldiği günden beri, onu göreve getirenlerin istediklerini hayata geçiriyor. Putin Rusya güvenlik bürokrasinin Yeltsin’e dayatması ile ortaya çıkarılan bir güç, sembol bir vitrin yüzü. Nitekim göreve gelir gelmez de Rusya’nın Çeçenistan’da aldığı sert tutumu hatırlayalım, bu sadece planın bir parçasıydı. Bu açıdan Putin’in bugününü eleştirmek anlamlı değil. Putin, daha doğrusu Rus aklı 20 yıl önce neyse şimdi de aynı. Açıkçası Putin’i anlamak için Rus devlet aygıtını iyi anlamak gerekiyor. Karşımızda Sovyet aygıtı mirasçısı bir devlet anlayışı var. Dış politikada her konu, her kural yazılı güvenlik konseptiyle ve dış politika konseptiyle belirlenir ve herkes bu konsepte göre hareket eder, rolünü buna göre oynar. Putin de, belirlenen bu sınırların dışına çıkmadı, çıkamaz, bunu aklından bile geçiremez.
-O zaman 20 yıllık dönem Rusya devlet aklının dış politikası uygulanıyor…
-Aynen. Bakın Putin’in, Lavrov’u ve Şoygu’yu milletvekili yaparak bu aygıttan ayrıştırmaya gücü yetmedi. Bu insanlar hala görevde. Bu açıdan Putin’i fazla abartmamak gerekiyor ama Sovyet mirascısı devlet aygıtını istediğiniz kadar abartabilirsiniz. Rus devlet aygıtı dediğimiz Sovyet devlet aygıtının ta kendisi ve bir de silahı var; BM Güvenlik Konseyi üyeliği. Şu anda bu aklı yöneten jenerasyon Berlin Duvarı’nın yıkılmasını, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini, Afganistan travmasını yaşamış. Bunların hepsi mesela Şoygu Afganistan’da, Putin Berlin’de, Lavrov başka bir yerdeydi. Yani bu jenerasyonun mevcut dünya düzeniyle kişisel bir hesabı var. Bunu anlamak lazım. Yakın bir gelecekte son Sovyetler Birliği vatandaşı da dünya siyasetinden çekilecek, o zaman bambaşka Rusya’dan bahsediyor olacağız.
-Peki Batı’dan tepkiler yani ambargolar etkili olur mu?
-Bugün itibarıyla sahada yeni gerçeklikler var. Bana kalırsa Batı hala ne olup bittiğinin farkında değil. Bunu şimdiye kadar yapılan açıklamalara bakarak söylüyorum. Almanya “Kuzey Akım 2’yi durdururum” diyor, İngiltere “ 5 Rus bankasına yaptırım uygulayacağım” diyor, Amerika “o bölgeye ihracatı, ticareti yasakladım” diyor. Rusya Batı’dan kredi alamayacak diyor, Kanada daha da komik bir kararla Duma’da tanıma yönünde oy kullanan milletvekillerine yaptırım uygulayacağını açıkladı. Bu kadar organize olmayan, bu kadar bireysel tepkiler çaresizliğin işareti.
-Türkiye’nin durumu nedir bu noktada?
-Türkiye de tıpkı Batı gibi Rusya’nın Ukrayna savaşı ve Donbass üzerindeki perspektifi ile NATO ve ABD ile yürüttüğü NATO’nun doğuya doğru genişlemesi ve Avrupa Barış ve Güvenlik mimarisi ile ilgili perspektiflerini tamamen birbirinden ayırarak uyguladığı çok ustaca bir diplomatik hamleyi fark edemedi.
Rusya, Minsk’i ortaya koyarak Fransa ve Almanya’yı sorumlu tuttu. NATO ve ABD’yi diğer konularla sorumlu tuttu. Türkiye olaylara o kadar uzak, o kadar Fransız ki, buna rağmen arabuluculuk yapmaya kalktı. Ve Ruslar sordu hangi konuda, kiminle arabuluculuk yapacaksın?
Türkiye tuttu açıkça “Ukrayna-Rusya krizi” dedi. Kremlin, “böyle bir kriz yok” dedi. Biz Ukrayna iç savaşına taraf değiliz. Burada bir çok aktör var, biz teke tek Zelenskiy ile Donbass’ı konuşmayız. Ruslar bize, “Siz çok istiyorsanız Zelenskiy ile Donbass’taki yöneticiler arasında arabuluculuk yapın” dediler. Üstelik bunu 2021 Mayıs ayından beri söylüyor Rusya. Ne yazık ki, iktidar bunu hala algılayamadı. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı bugün, biz uluslararası konferansın parçası oluruz diyor. Birinci üzüldüğüm nokta bu hala Türkiye ne olup bittiğinin farkında değil. kincisi…
Türkiye, Rusya ile özelikle 2015’deki uçak krizinden sonra Suriye ve ikili ilişkilerde birçok proje geliştirmiş, iş birliği yapmış bir ülke. Buna rağmen son bir senedir anlamsız biçimde Ukrayna’nın avukatlığına soyundu. Batı’da en çok Kırım’ı eleştiren ülke oldu. Ukrayna’yı NATO’ya hazırlayan ülke oldu. Savunma sanayi iş birliği anlaşması imzalayıp İHA, SİHA satarak bunların Donbass’ta kullanılması ile ilgili sorumluluk almadığını bildirdi. Oysa Almanya, Ukrayna’nın bu silahları kullanamayacağını ilk açıklayan ülke oldu. Çünkü Minsk Anlaşması bunu engelliyor.
Bu açıdan Türk-Rus ilişkilerinde 2021 Mart ayından beri içten içe gelen bir kriz var. Bunu Putin’in Türkiye’ye gelmemesinden, iki yıldır üst düzey toplantıların (ÜDİK) yapılmamasından, Cumhurbaşkanı’nın Soçi’ye tek başına görüşmeye gitmesinden, geçen bahar ayında turizme boykot uygulamasından, son doğal gaz müzakerelerinde Türk Akım’ı için çok yüksek fiyat çekmesinden, yapıcı davranmasından vs. biliyoruz.
Ne yazık ki, iktidar da, iktidar medyası da bunların farkında değil. Hatta yandaş medya 15 gün önce “Putin Türkiye’ye geliyor” diye bayram havası estirdi. Açıkçası Türk-Rus ilişkileri son bir yıldır Rusya tarafından ciddi bir teste tabi tutuluyordu ve Rusya burada hiç de nazik olmayan, diplomatik olmayacak şekilde en üst düzeyden Türkiye’ye şu iki suçlamayı yöneltti…
-Nedir o suçlamalar?
-Birincisi “Ukrayna’da yapılanlar, bizim toprak bütünlüğümüze ve egemenliğimize tehdittir” dediler. Rusya’nın bu ifadesini gerçekçi bulmak, doğru bulmak, haklı bulmak başka bir şey ama bu size söylendiyse; bunu yanıtsız bırakmak ya da bunun böyle olduğunu kabul ediyormuş gibi davranmak farklı. Ne yazık ki, bu suçlamaya bir cevap verilmedi.
İkincisi daha da ileri gittiler ve bize; “Biz de sizin etnik sorunlarınızla ilgilenmek zorunda kalabiliriz” dediler.
-Bunları açıkça söylediler mi?
-Evet. Bunlar bir spekülasyon değil bunları söyleyenler Putin, Lavrov, Zaharov’un sözleri. Hepsinin tarihleri, saatleri belli.
Özetle Türkiye hala ne olup bittiğinin farkında değil. Sayın Cumhurbaşkanı NTV’deki basın toplantısında, “savaş çıkarsa NATO üyesi olmanın gerekliğini yerine getiririz” dedi. Bunun Rusya’daki tercümesi şu; “Ben savaşa taraf olurum, Boğazlar’daki egemenliğimi de tesis ederim”. Bu pozisyon Rusya için bir tehdit.
Bu açıklamadan üç gün sonra Çavuşoğlu çıktı, “Batı’yı Rusya’ya karşı Ukrayna’yı kışkırtıyor” dedi. İbrahim Kalın ise; “Rusya’yı dinlemek lazım” diyor. Bütün bunların bir kafa karışıklığı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Rusya kendini dinletiyor zaten. Biden’a dinletiyor, Macron’a tokat atarak dinletiyor. Kavga ederek zaten dinletiyor. Rusya’nın kendisini dinletmeye ihtiyacı yok.
-Peki Batı’dan ambargo açıklamaları geliyor. Türkiye ne yapacak sizce?
-2014’deki ambargoya uymadık bu sefer uyacak mıyız? Yani Kırım işgal edildiğinde uymadık, şimdi Donbass’ı tanıyınca ambargoya uyacaksınız mısınız?
Üstelik Kırım nüfusunun belli bir kısmı Tatar ve Müslüman. Donbass ile hiçbir bağımız yok. Siz diyebiliyor musunuz; Batı ambargo uygularsa Rusya’nın yanında yer alacağım diye. Bunu 2014’te söylediniz.
-Sizce?
Son bir yıldır Rusya ile olan ilişkilerde bir U dönüşü söz konusu. Bu kapsamda NATO ve ABD’ye şirin görünme, ABD ile bozuk olan ilişkileri Ukrayna üzerinden giderme çabası var ama bu işe yarar mı emin değilim. Aynı şekilde yok “Ben Ermenistan’la barışıyorum”, yok “Ben İdlib’te Rusya’ya kafa tutuyorum”. Kabul edelim ki, bunların hiçbirini ABD’nin ciddiye alması söz konusu değil.
-Neden?
-Çünkü Rusya başından beri Türkiye’yi Türkiye’den daha yakından tanıyan, Türkiye’nin stratejik önemine Türkiye’den daha fazla önem veren ülke. O nedenle de Türkiye’ye karşı hep dengeli tavır izliyor.
Son 7 yılda Türkiye’yi en az üç sefer alkışladılar. Helal olsun Batı’ya rağmen S-400 aldınız dediler alkışladılar. Ukrayna’yı ben baypas ederken önce Güney Akım’a sonra Türk Akımı’na onay verdiniz, Batı’yı dinlemediniz, bizim deniz alanlarımızdan gelen boru hattına onay verdiniz diyerek alkışladılar. 2014’te ambargoya uymadınız, helal olsun dediler. Şimdi bu Rusya Türkiye’nin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyor ve önümüz yaz yani turizm sezonu Türkiye için. Rusya diplomatik teamülleri o kadar sert gösteren ülke ki Türkiye gibi Batı’dan daha Batıcı tepki veren ülkeye tepkisi ne yazık ki sert olabilir.
-Nasıl tepki verdi Türkiye?
-Hem çok erken hem çok sert. Batılı hiçbir ülke açıklama yapmamış, Biden konuşmamış, İngiltere konuşmamış, açıklama yapmamış bizim bakanlık gece yarısı 1.30 da yazılı açıklama yapıyor. Acelen ne, sabahı bekle. Evet Rusya’nın yaptığı hukuksuz bunu kabul ediyorum ama Türkiye olarak tepkimiz hem erken hem de sertti ve bunun karşılığını almaktan korkuyorum ben. Endişeliyim açıkçası.
-Neden endişe ediyorsunuz?
-Ne yazık ki son yıllarda Rusya ile ilişkilerimiz komşuluk ilişkisinden neredeyse mükemmel(!) bir karşılıklı bağımlılık ilişkisine döndü. Neredeyse artık göbekten bağlıyız bu ülkeye. Şundan da endişe ediyorum, yarın öbür gün, “S-400 ikinci partiyi de alalım da bizi affedin” diye Rusya’nın kapısını çalabiliriz. Türkiye bu süreçte çok kritik ve gerçekten sorun çözücü bir rol üstelenebilirdi ama bu fırsat kaçtı. Çünkü her şeye rağmen iki ülkeyle de çok iyi ilişkisi olan bir NATO ülkesiydi Türkiye. Bu fırsat heba edildi.
-Endişeniz ekonomik kaynaklı mı sadece?
-Sadece o değil. Rusya’daki çıkarlarımızı da kaybetmek var. Sonuçta bizim orada işadamlarımız, yatırım ve taahhüt işlerimiz var, alt yapı çalışmalarını yapan şirketlerimiz, çalışanlarımız var. Yani mesele sadece turist gelmemesi değil, oradaki, yerindeki çıkarlarımız. “Domates krizi” bunlardan sadece birisi biliyorsunuz.
-Ukrayna gibi Türkiye’de mi kaybedecek bu süreçte?
-Çok doğru Murat Bey aynen böyle oluyor benim de temel endişem bu zaten. Türkiye Rusya ile neden kötü oluyor? Hep üçüncü ülkeler yüzünden kötü oluyor. Suriye yüzünden kötü olduk, uçak düşürdük. İdlib yüzünden gerginleşiyoruz. Libya üzerinden gerginleşiyoruz ve şimdi de Ukrayna nedeniyle. Oysa iki ülke arasında hiçbir zaman çözülmeyecek bir sorun olmadı. Cumhuriyet tarihi boyunca bizim Rusya ile aramızda hiçbir sorun yoktu. Buna özen gösterdi buradaki devlet aklı. Oysa şimdi Suriye, Libya ve şimdi de Ukrayna nedeniyle gerilmiş ilişkiler var. Şunu unutmayalım ki, Türkiye’nin Orta Asya’daki gücü ancak Rusya’nın izni kadar var. Şimdi bizi Suriye’de zor bir gelecek bekliyor.
-Açar mısınız bunu?
-İdlib çok önemli. Çünkü fiilen can kayıpları verdiğimiz bir yer. Ama asıl sorunu Rusya’nın elinde tuttuğu Kürt kartı nedeniyle yaşayabiliriz. Kürt oluşumuyla ilgili bizim hassas noktalarımız var. Rusya’nın ise orada hem Kürtlerin hem de Esat’ın hamiliğine soyunan pozisyonu var. Dahası ABD de burada Kürtleri koruyor. Ama asıl sorun şu; yarın bir gün Rusya, “Türk ordusu Suriye’de ne yapıyor?” diye sorduğunda ne cevap vereceğiz. Aynı şekilde “Siz Kıbrıs’ı bile işgal ettiniz” dediklerinde ne diyebileceğiz? Bunu zaten söylemeye başlamışlardı. Unutmayalım bizim Suriye ve Kıbrıs’taki hassasiyetlerimizin benzerini Rusya Kırım ve Donbass’ta yaşıyor. İtiraf edelim ki bizi Rusya ile ilişkilerde sıcak bir yaz bekliyor.
-Son olarak sıcak savaş olası mı?
-Bundan sonraki süreçte Rusya’nın önündeki birinci seçenek; ortaya çıkan bu statükonun devam ettirilmesi. Abhazya ve Güney Osetya örneğinde olduğu gibi ve Batı’nın tepkisinin sınırlı ölçüde tutulması için sürecin zamana yayılması.
İkincisi olasılık Ukrayna’nın askeri müdahalesine karşılık Donbass üzerinden Ukrayna’nın geniş sahasında silahlı çatışma riski. Zelenzkiy bu olmayacak dese de, ben İngiltere’nin batının bunu kaşımaya devam edeceğini düşünüyorum. Bu her an sıcak çatışmaya hazır olmak gerektiği anlamına gelir.
Üçüncü bir olasılık bu ülke bağımsız olduğuna göre, tanındığına da göre Kırım örneğinde olduğu gibi referanduma gidebilirler oradan Rusya’ya katılma süreci çıkabilir. Rusya bu sürecin şeffaf olduğunu göstermek için herkesi davet edebilir bu da yeni bir Kırım anlamına gelir Batı bunu ne kadar hazmeder ya da hazmedemez. Kırım’ı ne kadar hazmedip etmediği bile henüz tartışmalı belli değil.
-Son olarak…
-Son olarak şunu ifade edeyim; Rusya bana kalırsa asıl hamlesini yapmadı.
-Nedir o hamle?
-Donbass’la sınırlı kalmaksızın Mariupol’dan Odessa’ya gidecek daha geniş bir operasyon. Mecbur kalırsa bunu da çekinmeden yapabilir.
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın