Aydın Engin: Egeli bir mizah, Türkiyeli bir mahpus, dünyalı bir kalem
Ödemiş’ten İstanbul Hukuk Fakültesi ve tiyatroculuğa, gazetecilikten sürgüne uzanan 82 yıllık bir hikâye… “Ben kıdemli bir basın sanığıyım” demişti Aydın Engin. 1970’li yıllarda farklı zamanlarda 7 kez tutuklandı. Hakkında açılan davalar nedeniyle yaklaşık 12 yıl Almanya’da yaşadı, ülkesine dönemedi, ancak sürgün yıllarında da yazmaktan vazgeçmedi.
Son olarak T24’te yazılar kaleme alan Aydın Engin 12 Şubat 1941’de İzmir’in Ödemiş ilçesinde terzi Sadık Engin ile Adalet Engin’in oğlu olarak dünyaya geldi. Ortaöğrenimini 1957’de Ödemiş Lisesi’nde tamamladı. Ardından girdiği ve bir süre öğrenim gördüğü İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bırakarak, aktif siyaset, gazetecilik ve tiyatro dünyasına adım attı.
Öğrencilik yıllarında Adalet Cimcoz, Tahir Alangu gibi bazı yazar ve çevirmenlerinin yazılarını daktiloya çekerek geçimini sağlamaya çalıştı ve yazarlık mesleği ile tanıştı. Üniversite öğrenimi sırasında bir yandan da Gençlik Tiyatrosu’nda amatör tiyatroya başladı. Sonrasında hukuk öğrenimini bırakıp tiyatroculuğu meslek olarak seçti.
Yedek subay öğretmenliği sırasında ilk oyunu olan “Aykırı”yı yazdı. Oyun, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahnelendi. Aydın Engin, bu toplulukta dramaturg ve oyuncu olarak işe başladı. Aynı yıl, Yılmaz Güney’in özel senaristi olarak çalışmaya başladı. Yeşilçam için pek çok senaryo yazdı ancak imzasını koymadı. Aydın Engin o zamanları “Yeşilçam sinemasına çok sayıda senaryo yazdım. Derken Yılmaz Güney’in ‘Ghost writter’i oldum. Yani senaryoyu ben yazdım afişte ya takma ad kullandık ya da Yılmaz Güney imzasını” diye anlattı daha sonra.
1967’de Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve Müjdat Gezen’le birlikte Halk Oyuncuları’nı kurdu. “Devri Süleyman” adlı oyunu yazdı ve yönetti. Yasaklamalara rağmen yüzlerce kez sahnelenen oyun, Türkiye’de tiyatro tarihine girecek ölçüde büyük ilgi gördü.
1969’da tiyatroculuğu bırakarak gazeteciliğe başladı. Haftalık Yeni Ortam dergisinde Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 12 Mart 1971 darbesi sırasında tutuklandı. Tahliye olduktan sonra artık günlük bir gazeteye dönüşen Yeni Ortam’da Yazı İşleri Müdürü oldu ve aynı gazetede köşe yazıları yazdı.
Yeni Ortam’da gazeteci Uğur Mumcu ile birlikte çalıştı. Yeni Ortam günlerini yıllar sonra şu sözlerle andı:
“Uğur Mumcu ile biz Yeni Ortam Gazetesi’nde beraber çalıştık. O Ankara Büro Şefi’ydi. Büro dediysem, büroda sadece o vardı. Ben ise Yazı İşleri Müdürü’ydüm. Ama hiç memurum yoktu. Şişhane’de kargoya belediye otobüsü ile gidip, kargo alıp haber yapardık. Bu koşullarda haber yapardık. Biz haberciyiz, esas olarak mesleğimizin içinde habercileriz. İyi haberci olmaya gayret ederiz, Mahir Kaynak’ın bir MİT ajanı olduğunu Yeni Ortam Dergisi Ankara Bürosu Şefi muhabir Uğur Mumcu ortaya çıkardı. Yazı İşleri Müdür Aydın Engin bu haberi kapak yaptı. Biz o yıl ödül aldık. Ben halen bununla övünürüm.”
12 Mart sonrasında kurulan ilk sosyalist parti olan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucuları arasına katıldı. Partinin kurucularından, akademisyen/edebiyatçı ve aktivist Oya Baydar ile evlendi. Bu evlilikten oğlu Ekim dünyaya geldi.
1974 yılında eşi Oya Baydar ve Yusuf Bahadınlı ile İlke dergisini kurdu. 1976’da Politika Gazetesi Genel Yayın Müdürü oldu. Bu gazetede, T24’te de sürdürdüğü “Tırmık” adlı sütununda köşe yazıları yayımlamaya başladı; yazılarından dolayı hakkında çok sayıda dava açıldı.
1980’de tutuklu olduğu sırada bir başka davadan ötürü 7,5 yıl hapse mahkûm oldu, ancak bir yanlışlık sonucu tahliye edilince Haziran 1980’de yurt dışına gitti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 12 yıl boyunca yurda dönemedi; yaşamını siyasi mülteci olarak Almanya’da sürdürdü. Bu arada hakkında gıyaben açılan davalarda ağır hapis cezalarına çarptırıldı.
Almanya’da 1982-1884 yıllar arasında Avrupa’daki Türk göçmenlere seslenen “Türkiye Postası”isimli yayının başında yer alan Aydın Engin sonraki yıllarda bu dönemi şöyle anlatacaktı:
“Türkiye’deki cuntanın yaptığı idamlar işkenceleri protesto eden bir yayın çıkardık. Onun başında ben vardım. Pratik olarak ben vardım daha doğrusu. Çünkü pikaj-montaj- mizanpaj gibi gazetecilikle ilgili işlerden anlayan kimse yoktu. Bu yayınlar 1985’e kadar sürdü. Bu arada Komünist Partisi ile benim aramda bir mesafe oluştu. Yalnız benim değil bir grup arkadaşın da. Başından beri ben geçimimi parti üstünden ya da örgütler üstünden sürdürmeyi reddetmiştim. Doğru da yapmışım, sonra bunu daha iyi anladım. Çünkü bu bir bağımlılık doğuruyordu.”*
Aydın Engin Frankfurt’ta sonraki altı yıl boyunca geçimini taksi şoförlüğü yaparak sürdürdü.
1991’de çıkan kısmi aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü; kısa süre Sağmalcılar Cezaevi’nde hapis yattı. Sürgündeki Almanya yıllarını “Ben Frankfurt’ta Şoförken” adıyla kitap yaptı. 1992-2002 arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde habercilik, köşe yazarlığı ve yazı işleri müdürlüğü yaptı.
Cumhuriyet gazetesinde, kedisini Tan Oral’ın çizdiği Tırmık adıyla açtığı köşede yazmaya başlamasını “Beni Metin Göktepe köşe yazarı yaptı” yazısında şu sözlerle anlattı:
“Polis, barikatın ağzında kimlik sordu. Sarı basın kartımı gösterip geçtim. Metin Göktepe’nin sarı basın kartı yoktu. Geçemedi. İtiraz edince yaka paça götürülmüş. Haberi biz habercilere ulaştığında artık çok geçti. Ertesi günü öğrendik. Götürüldüğü yerde öldürülmüş.
* * *
Başta Evrensel’deki arkadaşları olmak üzere mesleğimizin genç gazetecileri bu cinayetin savcılığın tozlu dosyalarında unutulmaya terk edilmesini önlemeye, devlet memuru katillerin yakasını bırakmamaya ant içmiş gibiydiler.
Merkez medyada yuvalanmış, çoğu bir köşe kapmış, kimileri karar verici konumlarda yer tutmuş ağır toplar ise Metin Göktepe cinayetiyle ilgilenmeyi adeta reddediyorlardı. Duruşma haberleri birinci sayfada hemen hiç yer bulamıyor, iç sayfalarda da pek nadir gösteriliyordu.
Bir gün medyamızın amiral gemisi sayılan gazeteden bir kaç ağır top mesleğimize onur kazandıran büyüklerimizden Nail Güreli ağabeyimin başında bulunduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Cağaloğlu’ndaki binasında düzenlediği bir toplantıya lûtfedip katılmışlar; ardından da birkaç adım uzaktaki Cumhuriyet’e uğramış, çay içip sohbet ediyorlardı. Söz Metin Göktepe cinayetine geldi. Ağır toplardan biri suratında yılışık bir gülücükle bir inci saçtı:
– Yav o çocuk tam gazeteci miydi sizce? Onun sarı basın kartı yoktu ki…
Kan tepeme sıçradı. Bilgisayarın başına çöktüm, o öfkeyle bir yazı döktürdüm, Başlığı pek yalındı:
Gazeteleri sarı basın kartı değil gazeteciler çıkarır…
Yazıyı -galiba- en arka sayfaya ama iyi görülebilir bir yere koyduk. Öfkemi paylaşan yazı işleri ve haber merkezi “ameleleri” yazıyı daha basılmadan okudular; birer birer gelip sarıldılar, gazetenin mutfağındaki kızlar gelip şapır şupur öptüler. (Merhaba Deniz Teztel, merhaba Şenay Kalkan, merhaba Sevim Ertemur, merhaba Berat Günçıkan.)
Ertesi gün İlhan Selçuk yukarıya çağırdı. Gittim. Kıs kıs güldü, kısa bir cümleyle tebliğ etti.
– Bana bak komünist, seni köşe yazarı yaptım…
2002’de Cumhuriyet’ten ayrıldı. Birgün gazetesinin kuruluşunda yönetici olarak görev aldı ve bir süre Tırmık köşesini yazdı. Daha sonra Agos’ta köşe yazıları yazmaya başladı.
1 Eylül 2009’da yayına başlayan bağımsız internet gazetesi T24’ün kuruluşuna katıldı. Aydın Engin T24 serüvenine katılışını “T24 yaşlılık günlerime denk geldi. Doğan Akın ‘Var mısın abi’ dediğinde gençleşip delikanlı oldum” diye yazdı daha sonra.**
***
2015 Ağustos’unda yeniden Cumhuriyet gazetesine döndü. Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin “FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla tutuklandığı soruşturmada gözaltına alındı, yurt dışına çıkışını yasaklayan “adli kontrol” şartıyla serbest bırakıldı.
“Ben kıdemli bir basın sanığıyım. Hayatımda bu kadar ahlaksız bir dosya görmedim. Saçma demiyorum, ahlaksız diyorum” dediği ve Yargıtay aşamasında bulunan davada 7,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’nda, gazete yazar ve yöneticilerinin tutuklu yargılandığı davada tartışmalara neden olan aleyhte tanıklık yapan ve Cumhurbaşkanlığı’na şikâyet dilekçesi de yazdığı ortaya çıkan Alev Coşkun’un yönetime gelmesinin ardından Cumhuriyet’ten ayrılarak T24’teki köşesine döndü.
Kitapları
– Ben Frankfurt’ta Şoförken Kendimle Röportajlar (1991)
12 Eylül darbesine Almanya’da, bir otel odasında yakalanan, tam 12 yıl boyunca Türkiye’ye dönemeyen ve siyasal sürgün olarak yaşadığı bu dönemin altı yılını, geçini sağlayabilmek amacıyla, Frankfurt’ta taksi şoförlüğü yaparak geçiren Aydın Engin, sürgün döneminin bitiminde, Türkiye’ye dönüşte, unutulmaz günlerini acı-tatlı anılarıyla kitaplaştırdı. Mizahının altında buruk bir keder de barındıran anılar, bulunduğu ortama uyum göstermeye çalışırken, dünyaya “iyimser” gözlükle bakmayı unutmayan bir aydının yaşamından renkli bir kesit.
– Solda Arayışlar Komünist Partilerin Ardılları, Özelleştirme, Sosyal Demokratların Çıkmazı (1996)
Kitabın tanıtımından: “Zümrüdüanka bir masal kuşu. Eski Yunan’da Phonix diye anılır. Firavunlar çağı Mısır’ında ona Anka denmiş. Persler Simurg, Mezopotamya kavimleri Ruh demişler. Zümrüdüanka uzun, epey uzun yaşar. Sonu yaklaştığında yuvasını güzel kokulu dallarla süsler. Sonra bu yuvayı tutuşturur ve içinde yanar. Küllerinden yeni bir Zümrüdüanka doğar. Genç, umut dolu bir Zümrüdüanka… 1989 Sonbaharında komünist partiler, ‘güzel kokulu dallarla’ süsledikleri yuvalarının alevlerinde kül oldular. Önce duvar yıkıldı. Ardından sosyalist sistemin kuleleri birer bire dağıldı. Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle tarih yeni bir dönemece girdi. Kapitalizm ‘nihai zaferi’ni ilan etti. Tarihin sonuna gelindiği söylendi. Anka kuşu küllerinde yanmış, yok olmuş, tarih sahnesinden bir daha dönmemecesine çekilmişti.”
– Tango’dan Taliban’a Gezi Yazıları (2001)
Aydın Engin’in Arjantin’den Bağdat çöllerine, Kudüs’ten Balkanlar’a, Batı Avrupa’nın ırmak boylarından Sava ile Tuna’nın buluştuğu topraklara, Baltık kıyılarından Afganistan’a uzanan gezilerinin kitabı.
– Heykel Oburu Mehmet Aksoy Kitabı (2002)
Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından heykeltraş Mehmet Aksoy ile nehir söyleşi. Aksoy, insanı, kendini, sanatı, sanatını anlattı Aydın Engin’e.
– Tırmık’a Tırmık (2002)
Aydın Engin Tırmık’a Tırmık adlı bu kitabında bu kez kendi yazdıklarını eleştiriyor, sözün kısası bu kez kendine, kendi Tırmık’larına Tırmık atıyor.
– Halit Kıvanç Kitabı / Bir Koltukta Kaç Karpuz (2003)
Özellikle TRT yıllarının unutulmaz televizyoncusu ve spor yorumcusu, yazar Halit Kıvanç nehir söyleşide hayatının daha önce yazıya, mikrofona ve ekrana yansımayan yanlarını gün ışığına çıkarıyor.
– Kitabın Adı Budur – Tan Oral Kitabı (2006)
Türkiye’nin dünyada da tanınan ve halen T24’te çizen çizerlerinden Tan Oral, Aydın Engin’e hayat hikâyesini anlatıyor.
– Homeros’un Rüyası (2018)
“Homeros’un Rüyası”, önemli isimlerden “Röportaj nedir, ne değildir?” sorusunun cevabını verecek metinlerle okura uzanıyor.
Ödülleri
-Tiyatroculuk ve gazetecilik yıllarında aldığı ödüller arasında; çok sevdiği ustası Mustafa Ekmekçi adına ‘Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi’ (2001) ödülü de bulunuyor.
-Yine 2001 yılında Sertel Gazetecilik Ödülleri kapsamında “Savaş karşıtı tutumu ve basın özgürlüğünü savunan yazıları” ile Aydın Engin ödüle layık görüldü.
(T24)