Dr. Turgut Tuncel
2020 sonbaharında yaşanan 2. Karabağ Savaşı’ndan sonra gündeme gelen konulardan bir tanesi de, Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi oldu. Bu çerçevede, savaş sonrası dönemde Türk ve Ermeni yetkililerin normalleşmeye dair bir takım olumlu mesajlarına şahit olduk. Somut adımlar ise 2021 yılı sonlarında gelmeye başladı. Aralık ayında, Ermenistan ve Türkiye’nin, ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda karşılıklı olarak özel temsilci atadıkları duyuruldu. Aynı günlerde, İstanbul-Erivan arasındaki karşılıklı uçak seferlerinin 2022 yılı Şubat ayı başlarında yeniden başlayacağı açıklandı. Böylece, Eylül 2020’de, Azerbaycan ve Ermenistan arasında 2. Karabağ Savaşı patlak verdiğinde, Türkiye’nin Ermenistan uçaklarına kapadığı hava sahasının açılacağı da anlaşılmış oldu. Yine Aralık ayının son günlerinde, Ermenistan’ın 2021 yılı başında Türk ürünlerinin ithalatına karşı getirdiği yasağın uzatılmayacağı duyuruldu. 2022’ye girdiğimizde ise, 14 Ocak 2022’de Türkiye ve Ermenistan’ın iki ülke arasında normalleşme görüşmeleri için atadığı özel temsilciler Moskova’da bir toplantı gerçekleştirdiler. Böylece normalleşme süreci resmi olarak başlamış oldu.
Daha önce de normalleşmeye dair çeşitli girişimlerde bulunmuş ancak bunlardan sonuç alamamış, otuz yıldır aralarında diplomatik ilişki bulunmayan, ayrıca kara sınırları kapalı olan iki komşu ülke arasında normalleşme hedefiyle yürütülmesi planlanan sürecin ilk resmi ve kamuoyuna duyurulmuş toplantısının ardından üzerinde düşünülmesi gereken bir takım hususların ortaya çıkması oldukça doğal. Nitekim, 14 Ocak’taki toplantının da kaçınılmaz olarak düşündürdüğü bazı hususlar söz konusu.
İlk olarak, toplantının Moskova’da yapılmış olmasına dikkat göstermek gerekiyor. Bu durum, Türkiye-Ermenistan normalleşmesine Kremlin’den yeşil ışık yakıldığını gösteriyor. Kremlin’in süreci desteklemesi, Erivan’ın normalleşme konusunda üstüne düşen adımları atmasının sağlanması ve Ermenistan muhalefetinin süreci baltalamasının önüne geçilmesi açısından da önemli olabilir. Bunun yanında, Kremlin’in kendini süreçte merkezi bir aktör olarak tesis ederek, normalleşme sürecini kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etme yönünde bir düşünce içinde olması olasılığı ve bunun yaratacağı olumsuzlukların da farkında olmak gerekiyor. Bu ihtimalle ilgili olarak, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın 13 Ocak’ta yaptığı açıklamada Kremlin’in Türkiye ve Ermenistan arasında süreci iki ülke arasında bir diyalog olarak gördüğünü ve Rusya’nın bu formata dâhil olmadığını söylemesi (1), Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ise 14 Ocak’ta Kremlin’in sürece dair perspektifinin iki ülkenin doğrudan, yani aracısız, ikili ilişki geliştirmesi olduğunu istediğini söylemesi (2) önemli. Eğer Zaharova ve Lavrov’un bu sözleri Kremlin’in gerçek yaklaşımını yansıtıyorsa, bunu olumlu bir şekilde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Moskova’daki toplantı sonrasında, Türkiye ve Ermenistan’ın özel temsilcileri olan Büyükelçi Serdar Kılıç ve Ermenistan Parlamentosu Başkan Vekili Ruben Rubinyan’ın birlikte veya ayrı ayrı basına açıklama yapmamış olmalarının toplantıya dair dikkat çeken hususlardan biri olduğu söylenebilir. Kılıç ve Rubinyan’ın birlikte yapacakları kısa da olsa bir basın toplantısı, normalleşmeye dair tarafların iyi niyet, kararlılık ve sürece dair umutlarının sembolik bir beyanı olarak algılanabilirdi. Bunun neden tercih edilmemiş olduğunun net bir yanıtını vermek mümkün olmasa da, bu tercihi, en azından, kaydetmekte yarar var.
Her ne kadar taraflar, ortak veya ayrı ayrı basın açıklaması yapmamış olsa da, toplantı sonrasında her iki ülkenin dışişleri bakanlıklarının resmi internet sitelerinde başlıkları hariç birbirinin aynı olan (bu açıklamalarda yalnızca özel temsilcilerin adları anılarkenki sıralama farklılaşıyor; Türk tarafının açıklamasında Serdar Kılıç’ın adı ilk olarak zikredilirken, Ermeni tarafının açıklamasında Ruben Rubinyan’ın adı ilk sırada belirtiliyor) birer açıklama yayımladılar. (3) Tarafların aynı açıklama metnini yayımlamaları, bu metinlerin ortaklaşa kaleme alındığını gösteriyor. Bu yaklaşım, tarafların süreç içerisinde masaya gelecek konuları veya olası anlaşmazlıkları kamuoyuna çok fazla yansıtmada, daha ziyade kapalı kapılar ardında müzakere etmeyi ve kamuoylarına verecekleri mesajlarda ağız birliği yapmayı bir yöntem olarak tercih edeceklerine işaret ediyor olabilir.
Yayımlanan bildirilerden devam edersek, “Türkiye ve Ermenistan arasında diyalog yoluyla yürütülecek normalleşme sürecine yönelik olarak ön görüş alışverişinde” bulunulduğuna dair ifade Moskova toplantısına dair önemli bir açıklama olarak addedilebilir. Bununla alakalı olarak, toplantının yalnızca bir buçuk saat sürdüğünün de belirtilmesi de yerinde olacak. Bunlardan anlaşılabilecek şey, Moskova toplantısının sadece bir ‘girizgâh’ niteliğinde bir toplantı olduğudur.
Tarafların yayımladıkları bildirilerde, görüşmelerin süreceği söylense de, bir sonraki görüşmenin yerinin ve tarihinin daha sonra belirleneceğinin–açıklanacağının değil- vurgulanması bu bağlamda dikkat çeken bir başka husus. İkinci toplantının yeri ve tarihinin belirlenmesi konusunda tarafların neden aceleci davranmadığı ve böylece normalleşmeye dair tarafların ciddi bir irade koyduklarını göstermeyi tercih etmedikleri olası sorular olarak karşımızda duruyor.
Bu sorularla ilgili yapılabilecek bir tahmin, normalleşmeye muhalefet eden Ermeni çevrelerin, sürecin ve sonucunun önceden Ermenistan dışındaki aktörler tarafından belirlendiği, yani Türkiye ve Ermenistan arasında gerçek bir müzakere sürecinin olmadığı, bunun Ermenistan’a yapılan bir dayatma olduğuna dair iddialarını geçersiz kılmak için sürecin bilerek muğlakta bırakılması olabilir. Bunun yanında, ilk görüşmeden sonra Ermenistan’da ortaya çıkacak havanın koklanması için de böyle bir tercihin yapılmış olduğu düşünülebilir. Bir üçüncü olasılık ise, tarafların süreci ilerletmek için bölgede bazı gelişmeleri bekledikleri veya aynı kapsamda taraflardan birinin diğer tarafın bazı adımlar atmasını beklediğidir. Bu gelişmeler veya adımlar ne olabilir diye fikir yürütmek gerekirse, bunların Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki meseleler veya ‘Zangezur koridoru’ konusu ile ilgili olabileceği düşünülebilir.
Bildirilerde müzakerelerin “ön şart” olmaksızın yürütüleceğine dair ifadenin de üzerinde durulması gerekir. Ermenistan’daki muhalefetin ve Ermeni diaspora örgütlerinin Türkiye’nin, Azerbaycan’la eş güdüm içerisinde, Ermenistan’a bir takım ön şartlar dayattığına dair iddiaları düşünüldüğünde, bildirilerdeki bu açıklamanın, sürece Ermeni tarafından gelebilecek itirazların önünün alınması maksadını taşıdığı akla geliyor. Ancak, bu ihtimali vurguladıktan sonra şunu da belirtmek gerekir ki, tarafların ön şartların olmaması şartlarının da olmayacağı anlamına gelmemektedir. Zaten böyle olsaydı, yani normalleşme için tarafların bazı şartları olmasaydı, bu konu otuz yıl içerisinde çoktan çözülmüş olurdu. Dolayısıyla, ön şartların olmamasına dair ifadeden iki ülke arasında normalleşmeye çok kolay bir süreçle ulaşılabileceği anlamı çıkartılmamalıdır.
Son olarak, bildirilerdeki müzakerelerin “tam normalleşme” hedefiyle yürütüleceğine dair ifadenin de üzerinde durulmasında fayda olabilir. Buradaki kritik soru neden ‘normalleşme’ değil de “tam normalleşme” ifadesinin tercih edildiği ve “tam” vurgusuyla neye işaret edildiğidir.
İlk olarak, her ne kadar siyasal jargonda yer etmiş ve sıkça kullanılıyor olsa da, normalleşmenin bir kavram olarak neyi imlediği ve bu kavramdan anlaşılması gerekenin tam olarak ne olduğu çok da açık değil. Siyasal alanda normalleşme kavramının iki siyasal birim arasındaki ilişkilerin genel kabul gören siyasi norm ve standartların çerçevesine oturtulmasını anlattığı düşünülebilir. Uluslararası ilişkilerde ise normalleşme kavramının, iki devlet arasındaki ilişkilerin hâkim uluslararası düzenin ön gördüğü çizgiye oturtulması olarak kavranması mümkün.
Bu anlamıyla, örneğin Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vahan Hunanyan’ın Moskova toplantısından bir gün önce bir basın kuruluşunun konuyla ilgili sorularına yanıt verirken belirttiği, Türkiye ve Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin tesisi ve iki ülke arasındaki sınırın açılmasının (4) iki ülke arasındaki normalleşme girişiminin en öncelikli hedefi olacağı tahmin edilebilir. Yine de, “tam normalleşme” ile bu iki hususun yanında başka şeylerin de mi ima edildiği akla gelen bir soru. Bu soruyla alakalı akla gelen bir başka şey ise, böyle bir ima söz konusuysa bunun, iki ülke arasındaki ihtilafların altında yatan temel faktör olan soykırım iddialarıyla ilgili olup olmadığıdır.
1- https://www.mid.ru/en/press_service/spokesman/briefings/1794251/ (Erişim tarihi 18.01.2022)
2- https://www.mid.ru/en/foreign_policy/news/1794396/ Erişim tarihi 18.01.2022)
3- Bu açıklamalar için bkz. https://www.mfa.gov.tr/no_-18_-turkiye-ile-ermenistan-normallesme-sureci-gorusmeleri-hk.en.mfa; https://www.mfa.am/en/press-releases/2022/01/14/meeting_armenia_turkey/11267 (Erişim tarihi 18.01.2022)
4- https://www.mfa.am/en/interviews-articles-and-comments/2022/01/13/answers_Spox/11263 (Erişim tarihi 18.01.2022).