Noktalama işaretleri trafik işaretleri gibidir denir. Nasıl ki trafik işaretleri güvenli bir yolculuk için gerekliyse, noktalama işaretleri de anlamlı bir okuma yazma için o kadar gereklidir. Bir yazıda yanlış yere konmuş virgül, viraj bittikten sonra dikilmiş viraj levhası gibi bir işlev görebilir. Bu benzetme her iki kuralı belirleyen kurumlar için de geçerlidir. Rastgele dikilmiş trafik levhalarının sorumlusu Karayolları ise ortak bir dil kuralının oluşmamış olmamasının sorumlusu Türk Dil Kurumudur.
Bir dil düşünün ki her beş yılda bir kuralları değişsin. 1996’da yayımlanan imla, noktalama ve yazım kurallarının birçoğu 2000’de yayımlanan Yazım Kılavuzu ile değiştirildi. 2007’de çıkan kılavuzla da bir önceki kılavuzla getirilen birçok kural değiştirildi. Örneğin, “uluslararası” sözcüğünün yazılışı 1996 kılavuzunda bitişik, 2000 kılavuzunda ayrı, 2007 kılavuzunda tekrar bitişik olarak önerildi. Böyle çelişkili durumlara sayısız örnek verebiliriz. TDK sözlüğü de kaynak olarak başvurunuzu karşılayamıyor. Benim gibi sık kullanıyorsanız sözcük ya da deyim tanımlarında yetersizlik ve çelişkili açıklamalarla karşılaşmış olmalısınız.
Gazetelerin editörleri ve köşe yazarları, TDK’nin Yazım Kılavuzu’nu dikkate almıyor. Her biri kendi yarattığı dil kurallarına uyuyor. Ama ben yine de kötü kural, kuralsızlıktan iyidir ilkesine uyarak TDK’nin Yazım Kılavuzu’nu esas almaya çalışıyorum. Bundan dolayı çoğu zaman gazetemin editörleriyle ters düşüyoruz. Eminim editör arkadaşım bu satıra gelmeden önce, bir özel isim olan yukarıdaki “Türk Dil Kurumunun” yazılışındaki “nun” ekini bir hata sonucu bitişik yazdığımı düşünerek kesme işaretiyle ayırmıştır bile. Oysa referans kabul ettiğim TDK Yazım Kılavuzu’na göre kurum ve kuruluş adlarına gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmıyor. TDK’nin bu konudaki açıklaması şöyle: “Kurum, kuruluş, kurul ve işyeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz.”
Gazetelerde (ve kitaplarda) benim en çok dikkatimi çeken, virgül(,)ün kullanıldığı yerlerdeki kuralsızlıklardır. Çoğu yazar, bağlaçlardan sonra virgül kullanmayı alışkanlık haline getirmiş. Ben bağlaçların da virgül işlevi gördüğünü düşünerek bağlaç sözcüklerin sonunda virgül kullanmıyorum. TDK’ye göre de ve, gibi, veya, yahut gibi sözcükler bağlaç olarak kullanıldıklarında önce ve sonra virgül kullanılmıyor.
Yine TDK kılavuzuna göre metin içinde tekrarlı bağlaçlardan (Hem gider hem ağlar.) önce ve sonra, cümle içinde pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan de/da (O da aynı yolun yolcusu!) bağlacından sonra virgül kullanılmıyor. Oysa yazın dünyasında de, da bağlacından sonra yaygın olarak virgül kullanıldığına tanık oluyoruz. Bu aynı yere, aynı trafik işaretinden iki adet dikilmesi gibi geliyor bana.
Metin içinde -ınca/-ince anlamında zarf-fiil görevinde kullanılan mı/mi ekinden sonra da virgül kullanılmıyor: Örneğin “İçtim mi (içince) tam içiyorum!” cümlesindeki mi gibi… Şart ekinden (ken) (Sana bakarken arabayı kaçırdım.) sonra virgül konmaz.
Tabii bunlar TDK’nin kuralları; bunlara uyup uymamak tercihe bağlı. Ancak tercihimizi de belirleyen bir kural olmalı. Ben yukarıda gerekçesini belirttiğim gibi yazılarımda TDK Yazım Kılavuzuna uymaya çalışıyorum. Bunu belirtirken Dil Derneğini hafife aldığımı vurgulamak istemiyorum. Kuşkusuz, Türkçenin daha arı, duru bir dil haline gelmesinde en büyük pay Dil Derneğinindir. Fakat ekonomik olanaksızlıklar, başta insan kaynağı olmak üzere Dil Derneğinin dilin gelişmesine sunduğu katkıyı sekteye uğrattığı da bir gerçektir. Belki de Dil Derneğinin TDK’yi izlemesinin nedeni bundan dolayıdır.
Eleştiri olsun diye söylemiyorum; “Şeytan”ın tanımı Dil Derneğinin sözlüğünde “Din kitaplarına göre isyancı meleklerin, kötü ruhların başı olarak nitelenen varlık” olarak verilmiş. Dil Derneği bu hatalı tanımı TDK’nin eski sözlüğünden olduğu gibi almış olmalı. Şeytan tanımı hatalı, çünkü din kitaplarına göre Tanrıya isyan eden birçok melek değil, meleklerden sadece biridir. TDK, yeni sözlüğünde Dil Derneğine referans olan 2000 yılına hazırladığı sözlükteki “Şeytan” tanımını değiştirdi. Ancak TDK, 2007 yılında yayımladığı sözlükte “Şeytan”ın önceden melek olduğunu inkâr etti. Güya düzeltilen tanım şöyle: “Hz. Âdem’e secde etmediği için cennetten kovulan, insanları Allah’ın emirlerine karşı kışkırtan, kötülüğe yönelten cin, iblis.” Sözlükte “cin”den “iblis”e, iblisten “Şeytan”a yönlendiriliyorsunuz ama bir türlü bu sıfatın yakıştırıldığı varlığın önceden bir melek olduğuna varamıyorsunuz. Dilde ideoloji bu olmalı…
Uzmanlık alanım olmamasına rağmen bu konuya girmemin nedeni, editörümle birlikte meraklı okurların da dikkatini çekmekti. Belli bir kurala uyarak kaleme aldığım yazılışların editörümüz tarafından düzeltilmesini kusurum gibi algılamaya başlamıştım. Derken, kurallarımı savunmak aklıma geldi. Milli Eğitim Bakanlığından, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Danıştaydan, Talim ve Terbiye Kurulundan vb. söz ederken eklerini ayrı yazmamamın hata olmadığını anlatmak için bu kadar söze gerek var mıydı demeyin; aksi halde size, Konfüçyüs’ün dil hakkındaki söylevini anımsatırım.
(Ünal Özmen, BirGün)
Yazıyı kaynağında okumak için tıklayın