Rusya, Çernobil Nükleer Santrali’nden ve böylece Kiev’in Belarus sınırına doğru uzanan hattından çekilerek, son heyetler arası müzakerede de ifade edildiği gibi önemli bir “iyi niyet adımı” atmış oldu.
Elbette Rusya; Kiev, Çernihiv, Sumi ve Harkov gibi önemli kentleri kuşatmayı başarıp, müzakerelere çok daha farklı bir şekilde devam etmek isterdi ancak bunu başaramadı. Dolayısıyla kuzey cephesi özelinde konuşacak olursak ortada askeri anlamda bir başarısızlık, bir taktik yenilgi var. Ancak bu, hâlâ Sovyetler Birliği-Varşova Paktı korkusunu aşamadığı anlaşılan ve “Soğuk Savaş” belgesellerinden fırlamış izlenimi veren bazı Avrupa ülkelerinin medyasının propagandasını yaptığı üzere stratejik bir yenilgi değil. İnisiyatif Rusya’da, bu da savaşın gidişatını belirleyenin Rusya olduğu anlamına geliyor. Nitekim Ukrayna’nın savaş öncesi militanca savunduğu -Kırım ve Donbas dahil- toprak bütünlüğü kavramından artık bahsetmiyor olması ve NATO karşısında tarafsızlık ilkesini garantörlük ekiyle birlikte kabul etmesi bunu göstermektedir. Şu anda devam eden müzakere sürecine Rusya’dan çok Ukrayna’nın ihtiyacı vardır, bunu belirtmek gerek. ABD ve İngiltere’nin müzakereleri sürekli baltalama girişiminin, barışa doğru atılan her adımın ardından sızdırılan “ABD’den x milyon dolarlık yardım paketi” haberlerinin sebebi de tam olarak bu. Bu elbette savaşın uzaması demektir. Ancak NATO’nun öncülüğünü yapmakta olan bu iki devlet için Ukrayna’nın askeri ve yapısal anlamda yok olması önemli değil, önemli olan Rusya’ya verdirilecek kayıptır. Buna bir de Stinger ve Javelin başta olmak üzere silah tekellerinin kârlarını da bir faktör olarak eklemek gerek. Bu tekeller, kapitalist ülke siyasetlerinde her zaman belirleyicidir. Bunu yavaş yavaş biz de deneyimlemeye başladık. ABD ve İngiltere’nin bir diğer niyetinin ise Almanya’nın kendilerine daha da bağımlı kılınması olduğu söylenebilir. AB’nin en güçlü ekonomisine sahip bu ülkenin sermaye sınıfının Anglo-Amerikan sermayesinden kopmayı düşünemeyecek kıvama gelmesini istiyorlar. Avrupa’nın en büyük savaş kışkırtıcısı konumundaki Yeşiller de bu isteği yerine getirmek için eşsiz bir partner.
“Soğuk Savaş” propagandalarının yalanlarla örülmüş anlatılarına aldanmamak ve Rusya’nın çok ağır bir mağlubiyet yaşadığı illüzyonuna inanma ahmaklığına düşmemek adına bu çerçeveyi çizdikten sonra şimdi daha özel bir konuya, teknik açıdan yaklaşalım: Kuzey cephesinde ne oldu, Rusya neden geri çekilmek durumunda kaldı?
Neonazi olduğunu gizleme gereği bile duymayan isimlerin Savunma Bakanlığı içerisinde önemli mevkilerde bulunduğu, Azov adlı faşist yapılanmanın hem sivil halka hem de savaş esirlerine tüm dünyanın gözünün içine baka baka en iğrenç işkenceleri yaptığı, Ukrayna Devlet Başkanı’nın Rusya’nın saldırısı öncesi açık ve net bir şekilde ABD ve İngiltere’yi askeri olarak ülkesine davet ettiği bir konjonktürde Ukrayna’ya mesafeli durmak Rusçuluk değil, emperyalist kapitalist sisteme karşıtlığın gereğidir. Öncelikle bunu belirtelim. Ancak Rusya’nın kuzey cephesinde esasında yenilmediğini, Kiev’e “canı istese” girebileceğini ama “canı girmek istemediği” için girmediğini iddia etmek gerçekten de Rusçuluk dışında başka bir ifadeyle açıklanamamaktadır. Bu iddianın sahipleri, iddialarını şu teze dayandırıyorlar: “Rusya bir şaşırtma harekatı yaptı ve böylece Ukrayna’nın tüm birliklerini ülke sathına yaymasına sebep oldu. Bu şekilde hem açığa çıkan Ukrayna savaş gücünün büyük bir kısmı imha edildi, hem de Ukrayna’nın Donbas’a odaklanması engellendi.” Ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Böyle düşünme sebebim Rusya’nın çok kayıp vermiş olması ya da savaş alanında arızalı ve eski savaş araçlarını kullanması değil. Bir şaşırtma harekatı tüm bunları göze alabilir. Burada esas sorun şu; bir harekatta, olayın bütünü göz önüne alındığında, tablo ortaya konulduğunda, kazanımlardan çok kayıp varsa -askeri, politik, diplomatik vs.- yaşanan bir şaşırtma harekatı değil, olsa olsa yanlış hesaplanmış bir operasyon ve yenilgi olabilir.
Rusya’nın kayıpları neler oldu?
Rusya, tüm ülkeye topyekûn bir saldırı başlatarak hem dışta-uluslararası arenada kendisini büyük bir meşruiyet krizinin içerisine soktu hem de içte-cephede, askerlerine harekatı gerekçelendiremedi. Tarihten iyi biliyoruz ki, bu tür insani faktörleri jeopolitik hırslarıyla önemsememek ya da gereğinden az önemsemek milliyetçi askeri aklın bir alışkanlığıdır. Üstelik Putin, değil bir meşruiyet yaratma çabasını, tam tersi yönde hareket etmiş ve harekat öncesi “Ukrayna diye bir ülkenin olmadığı” iddiasını savunmuş, Lenin’i de bu ülkeyi “yarattığı” için eleştirmişti. Oysa bugün ne Putin ne de Putin’in askeri kurmayının, Sovyetler Birliği’nin ve Kızıl Ordu’nun vasat bir bürokratı-subayı derecesinde olmadıklarını görüyoruz. (Burada Rusya’nın ihmal ettiği bu faktörün kendiliğinden geliştiği alanlar da oldu elbette. Örneğin Herson’dan Luhansk’a uzanan güney cephesinde böyle bir meşruiyet ve moral sorunu gözlemlemedik, çünkü Rusya askerlerinin burada yaşayan halklar nezdinde bir kabul edilebilirliği vardı. Bu coğrafyada Ruslar ya çoğunlukta ya da önemli bir nüfus teşkil etmekteydi, dolayısıyla buradaki ilerleyiş daha hızlı ve etkili oldu.)
Peki sürecin diğer kayıpları neler oldu?
Rusya, geniş kapsamlı bir saldırı başlatarak Ukrayna halkı ile Rus halkı arasında olan tüm duygudaşlığı kopardı. Oysa biz biliyoruz ki, Ukrayna halkı savaşın başladığı güne kadar Rusya’nın saldıracağına olanak vermiyordu. Ortak kanı “kardeş” oldukları ve böyle bir ihtimalin asla gerçekleşmeyeceğiydi. Gerçekleşti.
Rusya, ABD ve İngiltere’nin bir şekilde hükmettiği ancak mevcut güç dengelerinden de rahatsız olduğu aşikar olan Fransa ve Almanya’yı Batı hegemonyasının zayıf karnı hâline getirmek istiyordu. Bu olmadı, en azından şimdilik.
Öte yandan çok büyük yatırımlarla kurulmuş olan ve tüm dünya ülkelerinde de epey reytingi ve takipçisi bulunan RT televizyon kanalı ile Sputnik ajansı fiili olarak yok oldu.
Elimizde çok büyük bir kayıplar yığını var. Bu zayiat listesini “Ukrayna’nın askeri altyapısının imha edilmesi” telafi etmiyor. Kaldı ki Rusya, Ukrayna ordusuna verdirdiği zayiatın neredeyse tamamını kullandığı balistik füzelerle, seyir füzeleriyle, çoklu roketatarlarla, savaş uçakları/helikopterleriyle sağladı. Sıcak cephe hattında ise zarar gören Ukrayna’dan çok Rusya oldu.
O hâlde harekat güney cephesi ile sınırlı tutulabilir; Ukrayna’ya aynı askeri kayıplar verdirilebilir; Ukrayna, Donbas başta olmak üzere Rusların yoğunlukta olduğu Odessa-Luhansk hattındaki yerleşim birimlerine her saldırdığında ağır misillemeler yapılabilir ve böylece bırakalım kendi askerlerine savaşı gerekçelendirmeyi, dünya kamuoyunda ve hatta Ukrayna halkında bile bir anlayış yaratabilir, böylece Zelenski üzerindeki baskıyı çok daha fazla arttırabilirdi.
Peki şimdi ne olacak?
Rusya başlangıçta yapması gerekeni şimdi yapıyor ve yalnızca güney cephesinde ilerliyor, görünen o. Bu hareket tarzının devam edeceğini öngörebiliriz.
İlk olarak, Mariupol’ün tamamen düşürülmesi sağlanacaktır. Burada Azov adlı ırkçı-faşist çetelerin en önemli kadroları sıkışmış durumdadır ve Rusya’nın burada geri adım atma ihtimali yoktur. Takip edebildiğimiz kadarıyla kentin de çoğunluğu Rusya birliklerinin kontrolüne geçmiş durumdadır. Kentin düşmesi ironik bir şekilde “Ukrayna’nın denazifikasyonu” hedefi bağlamında mevcut hükümetin de elini rahatlatacak, onları Azov’a bağlayan bağları zayıflatacaktır, böylece müzakere masasına “Azov’a hesap verme” baskısıyla oturmayabilirler.
İkinci olarak, Rusya’nın büyük kısımlarını kontrol altına aldığı Kırım’ın kuzeyindeki iki büyük oblast olan Herson ve Zaporijya’da tıpkı Donetsk ve Luhansk’ta olduğu gibi de facto (fiilen) bağımsızlık ilanları olabilir. Bu bir ihtimal. Bu yönde bazı haberler var.
Üçüncü olarak, Odessa’da bir askeri çıkarma görebiliriz. Odessa, hem ırkçı-faşist çetelerin insanları diri diri yaktığı ve tüm “hür dünya”nın gözlerini kapadığı o korkunç katliamın merkezi olması hem de tarihsel bir Rus yerleşimi olması sebebiyle çok önemli bir kent. Dolayısıyla Rusya’nın yeni Ukrayna’sında ben Odessa’nın olmadığını düşünüyorum.
Yaşayıp göreceğiz.