Ülkemizde 19 milyon erişkinde, dünyada 1,5 milyardan fazla insanda teşhis edilebilen hipertansiyon günümüzde en sık görülen müzmin hastalık, muayenehanelere en sık başvuru sebebi, en sık reçetelenen teşhis olma özelliğini taşıyor.
Hipertansiyon hastalarının sadece %5’inde tansiyonu yükselten bir diğer hastalık teşhis edilebiliyor. Böbrek, böbreküstü bezi hastalıkları, hormon salgılayan tümörler, damar hastalıkları gibi bu durumlarda altta yatan hastalığı tedavi etmek hipertansiyonu tedavi etmeye olanak sağlıyor.
Yüz hipertansiyon hastasının doksan beşinde ise bu tip bir sebep saptanamıyor. Bunların tedavisinde yaşam biçimi düzenlemelerinin rolü büyük olmakla birlikte en önemli yöntem sayıları giderek artan tansiyon ilaçları.
Tedaviyi üstlenen hekim tansiyonu farklı mekanizmalarla düşüren bu ilaçlar içerisinden hastası için uygun olanı bu konuda yayınlanan bilimsel kılavuzları göz önünde bulundurarak reçete ediyor.
Yan etkileri az, hastaların çoğunda yaşam boyu rahatlıkla kullanılabilen, tansiyon düşürücü etkileri birbirine yakın olan bu ilaçları kullananlar içerisinde tansiyonu yalnızca tek bir ilaçla hedefe düşürülebilenler azınlıktalar. İki ya da üç ilacın birlikte kullanımı hipertansiyon tedavisinde en çok başvurulan yöntem durumunda.
Tüm bu seçeneklere rağmen hipertansiyon tedavisinde karşılaşılan önemli bir güçlük dirençli vakalar. Bu durum “dirençli hipertansiyon” olarak adlandırılıyor ve her on tansiyon hastasının bir ya da ikisi bu kategoriye giriyor.
Dirençli hipertansiyon üç farklı tansiyon ilacı mümkün olan en yüksek dozlarda kullanılmasına rağmen tansiyonun 140/90 mHg’nın altına düşürülememesi olarak tanımlanıyor.
Hastanın gerçekten dirençli bir vaka olarak değerlendirilmesi için tansiyon ölçümünde yanlışlık olmaması, ilaçlarını gerçekten kullanıyor, doktorun tavsiyelerine uyuyor olması ve tansiyon yüksekliğinin ev ölçümlerinde sebat ediyor olması gerekiyor. Teşhisin doğrulanması için “tansiyon Holteri” olarak bilinen 24 saatlik kan basıncı ölçümü yöntemine sıklıkla başvuruluyor.
Başka bir anlatımla bir kişide dirençli hipertansiyondan söz etmeden önce iki sorunun yanıtını aramak gerekiyor:
-Yeterli tedavi verilmiş mi?
-Hasta ilaç tedavisine ve yaşam biçimi önerilerine tam olarak riayet ediyor mu?
Tedaviyi üstlenen hekimin yaklaşımı ve hasta doktor ilişkisi büyük önem taşıyor.
Tansiyon ölçümünün doğru yapılmasının, beyaz önlük etkisinin göz önünde bulundurulmasının öneminin yanı sıra, net bilimsel kanıtlara rağmen doktorların bir bölümü tansiyonun 140-160 / 90-100 mmHg aralığında seyrettiği bireylere ilaç tedavisi başlamada isteksiz davranabiliyorlar.
Bilimsel kılavuzlara şüpheyle bakılması, yaşam biçimi önerilerini detaylarıyla aktarmaya zaman ayrılmaması, ilaç dozlarında gereksiz azaltmalar yapılması gibi durumlara seyrek rastlanmıyor.
Hastalığın pek çok kişide belirgin şikayet yaratmaması hastaların ilaç kullanmaya başlamada, sürdürmede isteksiz kalmaları, birden fazla ilaç kullanıyorlarsa bunlardan bazılarını kesmeleri, ölçüm yapmaya ihtiyaç hissetmemeleri gibi davranışları beraberinde getirebiliyor.
Alkol, sigara alışkanlıklarıyla, fazla kiloyla mücadelede yetersiz kalınması, beslenmeye, uykuya özen gösterilmemesi ve yeterince egzersiz yapılmaması tansiyon kontrolünü güçleştiren önemli faktörler olarak karşımıza çıkıyor.
Ölçümlerin yeterince ve tam doğrulukla yapılması, doğru ilaçların tam dozda reçete edilmesi ve hastanın tedaviye mükemmel uyum sağlaması durumunda dahi dirençli vakalara seyrek olmayarak rastlanabiliyor.
Bu hastalara yaklaşım nasıl olmalı?
Gelecek yazımızda bunun üzerinde duracağız.