Tutuklu gazeteci Sedef Kabaş, İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Kabaş hakkında 2 yıl 4 ay hapis cezası verilip, tahliyesine karar verildi. Kabaş’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na hakaret suçundan da beraatına karar verildi
Kabaş, Tele1’de katıldığı televizyon programında yaptığı konuşmanın ardından 21 Ocak gecesi evinden gözaltına alınarak ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Tahliye sonrası açıklama yapan Kabaş, ” Ben sadece hiçbir şekilde hakaret kastı olmadan bir atasözü kullandım. Bütün bu hengamenin bütün bu sürecin nedeni bu. Herkesin bunun üzerine düşünmesini istiyorum. Ne yapacağız biz bundan sonra…” dedi.
Kabaş hakkında hazırlanan iddianamede “cumhurbaşkanına hakaret” ve iki bakana karşı “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçlarından toplam 12 yıl 10 aya kadar hapsi istenmişti. 22 Ocak’tan beri tutuklu bulunan Kabaş’ın duruşması İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya sadece 2 gazeteci alındı
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada Kabaş’ın savunmasına geçildi. Kabaş’ın savunması şu şekilde:
“Mevcut iktidarın bana ve bize yaşattıklarına rağmen gerçekleri söylemeye devam edeceğim.
Yurtdışında aldığım eğitimlerden sonra kendi isteğiyle yurda dönmüş bir gazeteciyim.
Hakkımda açılmış tek bir dava yoktur.
Gazeteci olmak dışında bir eğitmen olarak öğrenciler yetiştirdim, konferanslar vermiş, danışmanlık yapmış biriyim.
Geçtiğimiz yıllarda başka bir konuşmam AKP’liler tarafından montajlanarak yayımlanmıştır.
Konuşmamın içeriği kasıtlı bir şekilde çarpıtılmış ve kamuoyuna izletilmiştir.
Gobbels yöntemlerini eleştirdiğim konuşmam Gobbels yöntemleriyle hedef gösterilmiştir.
Merak ediyorum acaba hukuk karşısında hakkımı aramak bu husumetin sebebi midir?
Bu kişiler şimdi de atasözünden hakaret çıkarıp cezalandırılmamı istiyorlar.
Ben bugün IŞİD üyesi olup, Emniyet’in canlı bomba listesinde olsaydım serbest olacaktım, uyuşturucu ticareti yapsaydım rahat rahat dolaşacaktım. Öcalan’la görüşüp mektubunu okusaydım görüşleri referans alınan bir akademisyen olacaktım, Fethullah ile fotoğraf çektirseydim gözde bir bakan olacaktım. Otele çöküp, devlet ihalelerine çöküp millete ana avrat küfretseydim suçlu olmayacaktım
Cumhurbaşkanı’na hakaret etmedim, etmem, edilmesini de onaylamam.
İktidarı gerekirse en ağır şekilde eleştiririm ve takdir edersiniz ki bunlar ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bir gazetecinin görevidir.
Hakaret kastım olsa sözün orjinalini kullanırdım.
Uğur Dündar da tereddütsüz müdahale ederdi.
İzleyicilerden de bu yorumda ikaz, uyarı, eleştiri yapan olmadı.
Hatta 6 gün boyunca RTÜK’ten de ses çıkmadı.
Takvim gazetesi manşetten beni açıkça hedef göstererek ilk kurşun atıldı.
Polisler gözaltına aldı ama çağırsalardı giderdim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı ‘İnsan Hakları Eylem Bildirgesi’ne göre insanlar artık gece yarısı gözaltına alınmayacaktı. Söz başka eylem başka…
Koro halinde bakanlar, RTÜK Başkanı, AKP’liler beni suçlu ilan etti, mahkeme kararını beklemeye gerek yoktu, hüküm çoktan verilmişti.
Gencecik bir savcıya ifade verdikten sonra epey bekletildik, insan ister istemez düşünüyor acaba göklerden gelen bir emir mi var diye…
Ortada kaçacak bir kadın yoktu, adresim sabitti, yıllardır iktidar sahiplerinin şikayetiyle yargılanmıştım. Yatarı belki birkaç saat olan bir suçtan hapis yatırdılar. 49 gün sonra sizin karşınıza çıktım.
Nasıl bir suç işlemiş olabilirim ki 13 yıla yakın hapis yatmamı talep ediyorlar.
Bunların hepsi eleştiri, hakaret olarak kabul edilemez. Aksi halkın haber alma hakkını gasp etmek anlamına gelir.
Bunları Anayasamız ve AİHM diyor…
Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacakları yaşattılar bana…
Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar.
Bunca saldırının öfkenin karşısında yüce Türk adaletine sığınıyorum.
Sizce bir atasözünden zorlama bir şekilde hakaret suçu çıkaranların hakaret sicilinin bu kadar kalabalık olması garip değil mi?
Hakaret edenlere “iyi bir ivme yakaladık” diyenlerin yaptığı suça teşvik değil midir?
Bir atasözü üzerinden bir gazetecinin sürekli hedef gösterilmesi gerçeklerin kamuoyuyla buluşmasını engellemek değil midir?
Bir gazetecinin karşısına çıkmadan suçlu ilan edilmesi, siyasi erki elinde tutanlar tarafından yapılması hukuka bir hakaret değil midir?
İddia edilen suçları kesinlikle kabul etmiyorum, beraatimi ve tahliye edilmeyi talep ediyorum.”
“Neden salondalar?”
Kabaş’ın savunmasının ardından avukatı Uğur Poyraz, müştekilerin avukatlarının salonda bulunması üzerine “Neden salondalar, beyanlarının alınmasını istiyoruz” dedi. Bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatlarından Ferah Yıldız, “Siz mi biliyorsunuz?” diyerek karşılık verdi.
Poyraz’ın sözlerine Cumhurbaşkanı’nın başka bir avukatı, “Cumhurbaşkanı salona mı gelsin” diye sordu. Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı’nın avukatları şikayetçi olduklarını ve davaya katılmak istediklerini söyledi. Soylu’nun avukatı, Kabaş’ın savunmasında geçen “Soylu’nun soyadına ihanet edercesine” sözlerinden dolayı da şikayetçi olduklarını belirtti.
Duruşma savcısı, müştekilerin suçtan zarar görme ihtimaline karşın davaya katılması talebinin kabulüne karar verilmesini istedi.
Poyraz, usül hukuku ile ilgili beyanlarda bulunmaya çalıştı ancak hakim “Biz de biliyoruz” diyerek tepki gösterdi.
Avukat Uğur Poyraz, “Bu ülkede Tayyip Erdoğan’ın karşısında duracak bir hakim var mıdır?” diyerek “Bu kararı verecek hakimin sürülmeyi göze alması gerekir. Ülkede hukuk olmayınca matufiyet şartı mı anlatıyorsun diyebilirsiniz. Bu dava burada bitmeyecek. Hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e de başvuracağız. Ben hiç güce tapmadım, sizin de güce tapmamanızı temenni ederim” ifadelerini kullandı.
Kabaş’ın avukatı Kerem Altıparmak da “Cumhurbaşkanı’ nın avukatı müvekkilinin buraya gelmeyeceğini söyleyerek açıkça ayrıcalık istiyor” dedi. Bu esnada avukat, “Ne alakası var ya” diyerek Altıparmak’a tepki gösterdi.
Altıparmak, zarar gören kişilerin gelip mahkeme salonunda şikayetlerini anlatması gerektiğini söyledi. Hakim de Erdoğan ve Soylu’nun davaya katılma taleplerini kabul etti.
(Cumhuriyet)