Metin Gülbay
Dünya üzerindeki hiçbir halk safkan değildir. Ayrıca bilimsel olarak ırk diye bir şey yoktur, gezegenimizdeki tüm insanlar Homo sapiens cinsindendir. Hatta tümümüz safkan sapiens bile değiliz. Biraz sonra açıklayacağım.
Irkın tanımı şöyle yapılıyor: “Irk, toplum tarafından genellikle farklı görülen fiziksel ve sosyal niteliklere göre insanların gruplandırılmasıdır. Terim öncelikle ortak bir dil konuşanları ve sonrasında belirli milliyetten insanları anlatmak için kullanılmıştır. On yedinci yüzyıl itibarıyla bu terim fiziksel (fenotipik) özellikleri işaret etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Modern bilim ırk terimini sosyal bir inşa olarak görmektedir. Sosyal inşa bireyin toplum tarafından koyulmuş kurallara dayanan kimliğidir. Her ne kadar kısmen gruplar arasındaki fiziksel benzerliklere bağlı olsa da ırk terimi fiziksel ya da biyolojik bir anlam taşımamaktadır.” (1)
Görüldüğü gibi ırk önce ortak bir dil konuşan insanları tanımlamak için kullanılmış ama bu yetmemiş sonra belirli bir milliyetten olanları anlatmak için kullanılmaya başlanmış. Bu da yetmemiş fiziksel özellikleri belirtmek için ırk kavramı kullanılmaya başlanmış. Ancak hiçbiri yeterli olmamış ırkı tanımlamak için. Çünkü olmayan bir şeyi tanımlamak zordur hatta imkânsızdır. Irk kavramı sosyal inşa olarak kullanılıyor artık. O da içinde yaşadığımız toplumun koymuş olduğu toplumsal kurallara uyarak edindiğimiz kimlik anlamına geliyor.
Sıradan insanlar millet dediğimiz toplulukları dillerine bakarak ayırdığını sanıyor. Yine sanıyor ki aynı dili konuşan insanların tümü binlerce yıldan beri aynı boya veya aşirete aitlerdi. Yani hiç karışmadan, değişmeden yaşadı ve aynı dili konuştular. Oysa bu düşünce doğru değil.
Milletler çeşitli etkenler dolayısıyla türlü boylardan meydana gelmiş durumdadır. Haydi kendimize bakalım. Binlerce yıl önce Moğolistan’ın güneyinde veya Çin’in kuzeyinde yaşayan insanlar kimlerdi, kendilerine ne ad veriyorlardı, yaşadıkları yere bir ad veriyorlar mıydı, tek bir boydan mı oluşuyorlardı, bilmiyoruz. Oraya nasıl ve nereden geldiklerini de bilmiyoruz. Kesin olarak bildiğimiz tek şey bu konuda bilimsel, yani belge ve bulgulara dayalı bilgilerimiz olmadığı. Eğer olsaydı kuzeydeki Türk asıllı Kıpçaklar’ın neden sarışın ve renkli gözlü olduklarını açıklayabilirdik. Çünkü başka sarışın Türk boyu yok. Aşağıda buna yine değineceğim.
Homo sapienslerle diğer insansıların (hominid) karışması yüz binlerce yıllık bir süreci kapsar. Yani bu arkadaşlar aynı dönemde de yaşadılar. Örneğin Neandertaller Homo sapienslerden daha önce ortaya çıktıkları halde son dönemlerinde Homo sapienslerle birlikte de yaşadılar birkaç yüz bin yıl boyunca. Ve şu anda genlerimizin yüzde 2 veya 3’ü onlardan geliyor. Yani Homo sapiensler de saf değil. Yalnızca Neandertaller değil başka insansılarla da gen ortaklığımızın olduğuna inanılıyor. Çünkü aynı dönemde gezegende yaşayan farklı insansılar vardı.
Topluluk halinde yaşayan insanların başka topluluklara muhtaç hale gelmesiyle bile topluluklar arasında karışma başlamıştır. Çiftleşmeler dolayısıyla gen havuzu genişleyip zenginleşmiş bu da daha dayanıklı insansıların ve sonuçta günümüze ulaşan tek insansı tür olan Homo sapienslerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu yüzden şu anda insanların karışık bir gen havuzundan geldiklerini söylemek yanlış olmaz.
Milletlerin oluşum sürecini çeşitli etkenler belirlemiştir dedik. Bu etkenlerden biri de göçtür. Göç eden topluluklar saf halde kalamaz, mutlaka başka insan topluluklarıyla karşılaşır ve onlarla karışmak, kaynaşmak zorunda kalır. Size Azerilerin oluşum sürecini örnek vereceğim.
“Pek çok referansta Azeriler, dillerinden dolayı bir Türk halkı olarak tanımlanmıştır. Britannica Ansiklopedisine göre günümüz Azerileri, Doğu Transkafkasya’nın en eski unsurları olan yerli nüfuslarından ve de muhtemel Kuzey İran’dan, tarihi Med ülkesinden gelen çok çeşitli ve karışık etnik ve de dilsel kökenlere sahip, kavim ve topluluklardan oluşmaktadır. Bölgede, milattan önceki Med İmparatorluğu ve milattan sonra 3. ve 7. yüzyıllar arasındaki Sasani İmparatorluğu dönemlerinde bölge nüfuslarının Persleşmesi (İranileşmesi) yaşandı ve sonraki yüzyılları takiben, 11. yüzyılda, Azerbaycan’a göç etmeye başlayan Oğuz kabileleri ile birlikte Türkleşme süreci başladı. Selçukluların bölgeyi fethinden ve devamında 13. yüzyıldaki Moğol istilaları sırasında gelmiş veya iltica etmek zorunda kalmış (asker veya kaçkın) grupları da dahil olmak üzere, Türk dilleri konuşan aşiret ve boyların göç ve akınları neticesinde bölge nüfuslarının Türkleşmesi meydana geldi.
Akademisyenlerin çoğu, ‘ağırlıklı olarak Türkçe bilmeyen yerli halkların dilsel açıdan Türkleşmesini ve küçük popülasyonlu Türk boylarının bu asimilasyon sürecinde rol oynamasını, Azeri halkı için en olası köken olarak görmektedir. Azerbaycan halkı üzerinde yapılan genetik araştırmalar, Azerilerin ‘elit-egemenlik kuramı’ süreciyle Türk dilini benimseyen, yani sınırlı sayıdaki Türk yerleşimcinin önemli bir kültürel etkiye sahip olduğu ve sadece daha zayıf babasoylu genetik izler bıraktığı görüşünü’ desteklemektedirler.” (2)
Burada biraz duralım ve örneğin dil konusunda söylenenlere dikkat edelim. Halklar tarihleri boyunca aynı dili konuşmuyorlar. Başka milletlere yani yaşadıkları yerlere gelip onları egemenlikleri altına alan halkların dilini konuşmaya başlıyorlar, bir süre sonra da o halklara karışıyorlar. Tarih boyunca bu yolla birçok halk Türkleşmiş, birçok Türk boyu da başka milletlere karışmıştır. Bulgarların Slavlara karışması, Türk asıllı bir halkın başka bir halk haline gelmesine örnektir.
Bu örnek de dil konusunda…
“Güneybatı Asya’da, Oğuzların hakimiyeti 11. yüzyılda Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile başlar. Güneybatı (Oğuz dil grubu) Türk lehçeleri, yavaş yavaş Kuzey İran’da Tat, Azari ve Orta Fars lehçelerinin ve Kafkasya’da, özellikle başta Udi dili olmak üzere çeşitli Kafkas dillerinin yerini aldı ve Orta Çağ’dan Geç Orta Çağ’a kadar, baskın bir dil haline geldi.” (2)
Kendimizi tanımlarken Türk diyoruz. Evet doğru ancak yetersiz kalıyor gördüğünüz gibi. Sonradan Türkleşmiş halklar da var kökenimizde. Yüzyıllar içinde aynı potada erimişiz. Dil tek belirleyici değil ve yetersiz, bir milleti tanımlamak için. Günümüzde etnik köken, etnisite kavramları da kullanılıyor. İsterseniz etnisite kelimesinin sözlük anlamına bakalım.
“Etnik grup veya etnisite, (Türkçe: Budunsal) kendilerini diğer gruplardan ayıran ortak nitelikler temelinde birbirleriyle özdeşleşen bir grup insandır. Bu nitelikler, ikamet ettikleri alanda ortak gelenekler, soy, dil, tarih, toplum, kültür, ulus, din veya sosyal özellikleri içerebilir.” (3)
Dikkat edilirse ırktan söz edilmiyor. “Kendilerini diğer gruplardan ayıran ortak nitelikler” deniyor. Etnisite ırk demek değil yani. Bu tanımdaki soy kavramının pek bir anlam ifade etmediğini biraz önce gördük. Sosyal özellikler ve kültür denilen şeyin de Türkler söz konusu olduğunda nasıl çetrefil hale geldiğini görmek için Kırgızlara, Özbeklere, Türkmenlere, Kazaklara ve Azerilere bakmamız yeterli. Kültür ve sosyal özelliklerimizin tıpa tıp benzer olduğunu söylemek mümkün mü? Anadolu’da yaşayan insanların sosyal özelliklerinin birbirinin tıpa tıp aynısı olduğunu söylemek olanaksızken böyle geniş kapsamlı iddialarda bulunmak pek mümkün görünmüyor. Din konusunda ise ortak bir görüşten söz etmek hiç mümkün değil.
Son bir örnek de Hazarlardan geliyor. Hazarları Türk asıllı bir Kafkasya halkı olarak biliyoruz değil mi? Hatta Yahudiliği seçen tek Türk halkı olarak çok ünlüdürler. Hazarlar aslında kimdir peki?
“Hazarların etnik kökeni hakkında kesin bir kanıt olmamakla beraber bu konuda çeşitli araştırmalar yürütülmüştür. Bu konuda araştırma yapmış Kornienko ve ekibindekilerin 7. ila 9. yüzyıla ait Kağanlığa hizmet etmiş seçkin askerlerden meydana gelen dokuz iskeletin Y kromozomlarını analiz etmeleri sonucu Hazarların Avrupa ve Doğu Asya başta olmak üzere farklı genetik kökenlere sahip oldukları tespit edilmiştir. D. M. Dunlop ve P.B. Golden adlı araştırmacılarsa Hazarların, Tiele veya Uygur soyundan geldiğini kabul etmektedirler. Fransız araştırmacı tarihçi René Grousset, Hazarlar’ın Rouran Kağanlığı’nın* iktidarlarının Göktürkler tarafından ele geçirilmesi sonucunda batıya göç eden Türk halklardan biri olduğunu öne sürmektedir. El-Mesûdî’ye göre Hazarlar, Sabar Türklerinin devamıdır ve ‘Hazar’ adıyla Bizanslılarla İranlılar tarafından tanınmışlardır fakat aynı zamanda ‘Türk’ olarak da anılmışlardır. D. M. Dunlop, Çin kaynaklarında ‘T’u-küe Ho-sa-K’o-sa’ adı ile zikredildiğini ortaya çıkarmışsa da Peter Golden, Hazarlar ile Uygurlar arasında bir bağlantı kurmanın mümkün olmadığını ve gerçek bağlantının Ogurlar arasında var olduğunu belirterek Dunlop’a karşı çıkmıştır. Bazı bilim adamlarına göre ‘Hazar’ adı ‘gezgin’ anlamına gelen -kaz kökü ve ‘adam’ anlamına gelen er ekinden türetilmiştir. Eski Rus kayıtlarında Hazarlar ‘Beyaz Ugriler’, Macarlar da ‘Kara Ugriler’ olarak anılmaktaydı. Yunan tarihçi Günah Çıkartıcı Theofanis kayıtlarında, Hazarları ‘doğudan gelen Türkler’ olarak ifade eder. Hazarcanın, eski Türk dili ve Uygurcanın etkisinde kalmış, Hunca ve Bulgarca gibi Türk dillerinin Oğur öbeğine bağlı olduğu görüşünde birleşen araştırmacılar da vardır.” (4)
Şu sözcüğü de açıklayalım “Ogur öbeği, Oğur öbeği, Ön Bulgar grubu ya da Lir Türkçesi Türki diller ailesinin bir koludur. Bu grubun günümüzde tek hayatta kalmış olan dili, yaklaşık iki milyon kişinin konuştuğu Çuvaşçadır. Gruba ait tarihi bir dil olan Ön Bulgarca (Tuna Bulgarcası ile İtil Bulgarcasına ayrılır) bugün ölü dillerdir”. (5)
Hazarlar ile ilgili bilgiler bu kadar değil, dahası da var. Kökenleriyle ilgili tartışmalar henüz bitmiş değil ancak Orta Asya bağlantıları konusunda kimsenin kuşkusu yok. Ancak fiziksel görünümleri kafaları karıştırıyor. Türkler genel olarak koyu tenli insanlar olarak bilinir tabii Orta Asya’daki atalardan söz ediyorum. Ama bu tam olarak doğru değil. Tıpkı Kıpçaklar** gibi. Kıpçak sarışın anlamına gelir. Bizanslıların Kıpçaklar için kullandıkları Kuman sözcüğü de sarışın demektir. Ayrıca Ruslar da onlara Polovets demiş ki bu sözcüğün de Slav dillerinde sarışın veya mavi göz anlamına geldiği belirtiliyor.
“Hazarları; Ak-Hazarlar ve Kara-Hazarlar olarak ikiye ayıran (10. yüzyılda yaşamış Arap coğrafyacısı ve gezgin, M.G.) İstahrî, Ak-Hazarların çarpıcı bir yakışıklılığa, mavi göze ve kırmızımsı bir saça sahip olduklarını; bunun yanında Kara-Hazarların siyahımsı derili bir çeşit Hint olduğunu ileri sürer. Bununla birlikte, bilim adamları bunun bir ırk ayrımı değil, sosyal bir sınıflandırma olduğu konusunda fikir birliği içerisinde. Buna göre, Kara Hazarlar aşağı tabaka, Ak Hazarlar ise soylular sınıfı ve kraliyet mensuplarıdır. Her ne kadar İstahrî’nin Ak ve Kara Hazarlar için yaptığı bu tanımının esasen bir sosyal sınıflandırma olduğu düşünülse de; o döneme ait başka kaynaklarda da Hazarların görünüşlerine dair benzer tanımlara rastlanmaktadır: (28 Kasım 860’ta Endülüs-Cordoba’da doğan Arap gezgin ve şair, M.G.) İbn Rabbihî Hazarların açık tenli, siyah saçlı ve mavi gözlü olduğunu söyler. (1213’te doğan ve İbn Saîd el-Endülisî adıyla da bilinen Endülüs Emevî coğrafyacı, tarihçi ve şiir koleksiyoneri) İbn Sa’d El-Mağribî de buna katılarak, ‘Onlar beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı ve iri vücutludurlar’ der. Ayrıca sahaf Nedîm de Türkler, Bulgarlar ve Alanlarla birlikte sıraladığı Hazarları ‘sarışın’ olarak niteler. D.M. Dunlop’a göre bunlar kuzeyli insan tipinin tanımlarıdır. Ancak antropolojik çalışmalara göre yönetici sınıfın İç Asyalı olduğu ve Mongoloid olarak tabir edilen özelliklere sahip oldukları ortaya çıkmıştır.” (6)
Tekrar etmenin sıkıcılığını ve anlamsızlığını göze alarak söylemekte ısrarcıyım: Türk adı verilen halklar da birçok boy ve halkın karışmasından meydana gelmiştir tıpkı diğer tüm halklar gibi. Bugün hâlâ gezegenimizin düz olduğunu iddia edenler var, gülmeyin gerçekten var böyle insanlar. Bunun ne kadar yanlış olduğunu anlamamız için binlerce yılın geçmesi gerekti. Halbuki Dünya’nın yuvarlak olduğunu M.Ö. 500 yılında Pisagor söylemişti zaten. Tabii inanan pek çıkmamıştı ama onun haklı olduğu ortaya çıktı. Bugün de safkan milletlerden söz eden milyonlarca insan var.
Bunları söyleyince çok eleştiriliyorum, kızanlar var hatta. Oysa kökenleri tanımak ve gerçeği bilmek önemli değil mi? Efsaneler yerine gerçekleri bilmek bu kadar mı anlamsız hale geldi? Niye gerçekleri aramaktan bu kadar kolay vazgeçiyoruz? Yoksa tamamen vazgeçtik de haberim mi yok?
Arthur Schopenhauer’ın ünlü sözüyle bitireyim: “Bütün gerçekler üç aşamadan geçer: Önce, dalga geçilir; sonra, şiddetle karşı çıkılır, sonunda aşikar kabul edilir.”
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/Irk
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Azerilerin_k%C3%B6keni
3- https://tr.wikipedia.org/wiki/Etnik_grup
4- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazar_Ka%C4%9Fanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1
* Türklerin Apar, Çinlilerin Cücenler (Juan-juan) dediği Orta Asya kökenli bir kavim. Önce 3. yüzyıl ve 6. yüzyıl arasında Asya’nın kuzeyinde etkinliği gösteren izole bir göçebe topluluk. Çince cücen sözcüğünün anlamı “çabucak büyüyen, her yeri sarar böcek”tir. Tarihte ilk defa Kağan unvanını bu devlette Shelun kullanmıştır. Róurán, Ruǎnruǎn adları da bu halkı tanımlamak için kullanılmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/C%C3%BCcenler
5- https://tr.wikipedia.org/wiki/Ogur_%C3%B6be%C4%9Fi
** Mayıs 2018’de Nature dergisinde yayımlanan bir genetik çalışmada, yaklaşık M.S. 1000 ila 1200 yılları arasındaki zaman dilimine ait iki Kıpçak erkeğinin kalıntıları incelenmiştir. Bir erkek bireyin kalıntısı, baba tarafından Y-DNA Haplogrup C, Anne tarafından ise MtDNA – F1b1b taşıyıcısı olduğu ve Doğu Asya atalarına sahip olduğu belirlenmiştir, diğer erkeğin ise MtDNA D4 taşıyıcısı olduğu tespit edilmiş ve Avrupa atalarına sahip olduğu gözlemlenmiştir. https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1p%C3%A7aklar#Genetik
6-https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazarlar
Manşet fotoğrafı: Binlerce koşucu ve yürüyüşçü, Cumartesi sabahı Santa Rosa’daki Human Race’in başlaması için Sonoma Avenue’ye gidiyor. (JOHN BURGESS / The Press Democrat)