soL’da gazeteci Deniz Yaşayan, Rusya’nın Lugansk’ta tam kontrolü sağlamasının ardından tarafların askeri durumlarını ve meselenin siyasi-toplumsal boyutlarını Dayanışma Meclisi üyesi Musa Özuğurlu, TKP Danışma Kurulu üyesi Engin Solakoğlu ve gazeteci Cenk Başlamış’la konuştu:
Severodonetsk’ten sonra Lisiçansk kentinin de Rus ordusu tarafından ele geçirilmesiyle birlikte Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Ukrayna’nın oblast olarak da adlandırılan eyaletlerinden Lugansk’ta kontrolün tümüyle sağlandığını duyurdu. Böylece Ukrayna’nın Donbass adı verilen bölgesinde de facto (ffilen) bağımsızlık ilan eden ve Batı’da “Rus yanlısı ayrılıkçı” olarak tanımlanan iki “halk cumhuriyeti”nden biri fiili olarak kuruluşunu tamamlamış oldu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu gelişmenin ardından saldırılara “ara” verildiğini duyursa da, gözler şimdiden Donetsk’e çevrildi. İlerleyen süreçte çatışmaların Slovyansk’ta yoğunlaşması bekleniyor.
Rusya’nın güncel askeri pozisyonunu ve temel stratejisini Dayanışma Meclisi üyesi Musa Özuğurlu’yla, emperyalist sistemin hem yarattığı hem de içerisinde sıkışmış bulunduğu siyasi gerginliği TKP Danışma Kurulu üyesi Engin Solakoğlu’yla ve tüm bu olup bitenler karşısında Rus kamuoyunun tutumunu da Rusya’nın başkenti Moskova’da 21 yıl muhabir olarak görev yapmış Cenk Başlamış’la konuştuk.
Şu ana kadar Rusya’nın temel askeri hedeflerinden hangilerine ulaşabildiğini sorduğumuz Musa Özuğurlu, Rusya açısından yürütülen askeri harekatın iki başlığının “Kiev yönetiminin tarafsızlığının ilan edilmesi” ve “denazifikasyon” olduğunu söyledi ve “Birincisi doğrudan Rusya’nın güvenliği, ikincisi ise Ukrayna’da yaşayan Rusların güvenliği ile ilgili” dedi.
Rusya’nın “denazifikasyon” kapsamında Donbass bölgesindeki amaçlarına büyük ölçüde ulaştığını ancak “Kiev’in tarafsızlığı” sağlanana kadar durmayacağını belirten Özuğurlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rusya’nın hedeflerinden en önemlisi bundan sonra Odessa olacaktır. Batı ülkelerinin Ukrayna üzerindeki etkisi değişmezse Rusya Odessa’ya da operasyon düzenlemek zorunda kalabilir. Aksi halde Ukrayna’ya yönelik operasyon ‘eksik’ kalacaktır. Bundan sonrasını belirleyecek olan iki faktör var: ilki Ukrayna yönetiminin bu savaşı daha ne kadar uzatmak istediği, ikincisi ise birinci faktör ile doğrudan ilişkili olarak Batı’nın Ukrayna’yı daha ne kadar savaştıracağı.”
Batı basınında Meydan Devrimi olarak adlandırılan 2014 Darbesi’nin yaşandığı günlerde Odessa’da bulunan Sendikalar Birliği binası içerisine sığınanla birlikte yakılmış. Söz konusu katliamda 40 kişi yaşamını yitirirken, 200’den fazla kişi ile yaralanmıştı.
‘NATO, sarsılan hegemonyasını tesis etmek istiyor’
Ukrayna’daki savaşın merkezinde olduğu uluslararası gerginliğin artma eğiliminde olduğunu vurgulayan Engin Solakoğlu da, ABD öncülüğündeki emperyalist Batı blokunun krizdeki rolüne dikkat çekti.
NATO’nun sarsılan hegemonyasını “yeniden” ve “daha güçlü” şekilde tesis etmek istediğini belirten Solakoğlu, “ABD Başkanı Joe Biden, kuzeyimizdeki savaştan azami ölçüde yararlanıyor. Emperyalizm daha saldırgan bir NATO oluşturulması için, bir başka deyişle NATO’nun dişlerinin sivriltilmesi için mevcut konjonktürü en optimal şekilde kullanma telaşında. NATO’nun Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla genişlemesi ve ‘alan dışı’ olarak tanımlanagelen Pasifik bölgesine yönelme eğilimi ile yeni strateji belgesi tüm bunların somut göstergeleri” ifadelerini kullandı.
Yaşanan süreci yeni bir Soğuk Savaş olarak tanımlayan Solakoğlu, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Şimdi önümüzdeki tehlike bu soğuk savaşın bir sıcak savaşa dönüşmesi. Birçok uzman yaşadıklarımızı 1914 öncesi ile karşılaştırıp benzerliklere dikkat çekiyor. Benzerlik çok, ancak önemli bir fark var. O da nükleer silahların varlığı. Dünyadaki mevcut nükleer gücün gezegeni birkaç kez yok etmeye yeteceğini biliyoruz.Sermayenin pazar genişletme kaygısı sonunda hiçbir pazarın kalmayacağı bir sonuca ulaşır mı? Kapitalizmin çevre konusundaki tahripkâr icraatına bakınca ‘o kadarını yapmazlar’ da diyemiyoruz. Yine de, bulunması ve geliştirilmesi aslında bir insanlık suçu sayılması gereken nükleer silah kapasitesi ironik bir şekilde, eski Sovyetler topraklarında süren sıcak savaşın dünyanın bütününe yayılmasını şimdilik engelleyen tek faktör gibi görünüyor.”
Rusya’nın 6 bin 257 adet nükleer savaş başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor. En yakın rakibi olan ABD’nin 5 bin 600, üçüncü büyük ‘nükleer güç’ Çin’in ise 350 nükleer savaş başlığı var.
‘Rus kamuoyu Ukrayna’daki savaşı meşru buluyor’
Her ne kadar eski şiddetinde olmasa da Rusofobinin tüm ağırlığıyla üstlerine çöktüğü, sporcularına ve sanatçılarına ambargo uygulandığı, hatta Tolstoy ve Dostoyevski gibi büyük yazarlarının isimlerinin silindiği bir dönemde Rus halkının tüm bu yaşananlar hakkında ne düşündüğünü de bir diğer soru.
Rusya’nın başkenti Moskova’da 21 yıl muhabir olarak görev yapmış Cenk Başlamış, “Rus halkının büyük bir çoğunluğu Ukrayna’daki savaşı destekliyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Tarihte yaşananlar nedeniyle Batı korkusunun Rus devleti gibi halkın da genlerine işlemiş olması sebebiyle söz konusu savaş kamuoyunun gözünde NATO’nun Rusya sınırlarına dayanmasına meşru bir tepki olarak yorumlanıyor” diye konuşan Başlamış, savaşa karşı çıkan kesimin ise azınlıkta kaldığını dile getirdi.
Rus medyasının uzun süredir iktidarın tekelinde bulunduğunu ve halkın bağımsız haber kaynaklarına ulaşma olanağının olmadığını dile getiren Başlamış, Rusların bir kısmının Ukraynalıları “taşralı” olarak gördüğü ve bir devlet sahibi olmalarını hazmedemediğini, öte yandan diğer bir kısmının da “kardeş halk” olan Ukraynalılara duygusal yaklaştığını ve savaşı içine sindiremediğini söyledi.
Yazının orijinali için tıklayın