Rusları anlamak zordur. Çünkü ulaşması zordur. Çünkü Ruslar yabancılara karşı temkinlidir. “Yabancı” derken, tanımadığı insanlar. Hele tanımadığı insan diliyle, görünümüyle, kültürüyle başka bir dünyaya aitse aradaki duvar daha da kalınlaşır, ulaşmak iyice zorlaşır. Kafalarda hep “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar” ayrımı vardır. “Bizden” grubuna girenlere bütün kapılar ardına kadar açılır, olmayanlara ise sımsıkı kapanır.
İlginç ama bu tespitler Michele Berdy’e yani bir Amerikalıya ait. İlginç çünkü iki toplum arasındaki büyük fark nedeniyle normalde Amerikalılar Rusları anlamakta çok zorlanıyor. Ama Berdy 25 yıldır Moskova’da yaşıyor. Çevirmenlik yapıyor. Moscow Times gazetesinde her hafta Rusçanın inceliklerini yazıyor. Son yazılarından birini ise Ruslara ayırmış ve yukarıdaki tespitleri yapmış. Tabii bu gözlemleri ilk yapan Amerikalı çevirmen değil. Rusya’da uzun süredir yaşayan herkes, hele mesleklerinin önemli bir parçası gözlemlemek olan gazeteciler de aynı tespitleri yapıyor. Ancak gözlemlemek ve tespit yapmak Rusların ruh halini anlamaya yetmiyor. Çünkü ortada çok çelişkili görünen bir durum var.
Örneğin, otoparkta gözünüzün içine baka baka yerinizi kapan ya da bir kontratı aniden yırtıp atan kişi aslında iki eli kanda olsa başı belada bir dostunun yardımına koşan ya da boşanmak üzere olan arkadaşının sabaha kadar derdini dinleyenle aynı kişi. Sanki ortada çift kişilikli bir insan var.
Hayır, uçlarda davranabilen bu insan aslında çift kişilikli değil. İşin sırrı “bizden olanlar-olmayanlar” ayrımında. Yani, sevgi, şefkat, yardım, iyilik yakınlara ayrılıyor, olumsuz duygular ise çemberin dışında kalanlara.
Bu duvara sadece yabancılar değil, Rusların kendisi de çarpıyor. Mağazada hiç tanımadığı birinden durup dururken dirsek yiyor, devlet dairesinde tersleniyor, metroda polis tarafından taciz ediliyor, kimse yol vermeye yanaşmadığı için yaya geçidinden geçemiyor ya da bir soru sormak için aradığı yerde telefon suratına kapatılıyor. Sonuçta bu bir etki-tepki yaratıyor yani olumsuz davranışlardan herkes yakınıyor ama herkes aynı şekilde davranıyor.
Peki, çemberi kırmak mümkün değil mi? Kimilerine göre mümkün. Birincisi bunun için küçük de olsa başınızın derde girmesi gerekiyor. Örneğin arabanız bozuldu. Normalde yüzünüze bakmayan ya da sizden hoşlanmadığını bakışlarıyla gösteren kişi olumsuz duyguları bir kenara bırakarak hemen yardımınıza koşuyor. Çemberi kırmanın ikinci yolu ise, asansörde bir merhabayı çok gören kişinin evine bir şekilde konuk olmak.
Gerçekten de Ruslar konuklarını ağırlamak için seferber olur, neyi varsa paylaşır. Ama bir Rus evine konuk olanların kız istemeye gelmiş tedirgin ve heyecanlı bir baba gibi değil, ruhunun bütün derinliklerini ev sahibine açmaya gelmiş bir kişi gibi davranması gerekir. Yani konuk samimi davranmalı, örneğin hiç çekinmeden kaybettiği annesinin arkasından gözyaşı dökebilmeli, sorunlarını paylaşabilmeli, kendisine anlatılanları sabırla dinlemeli ama arada yorumlar da yapmalı, kısacası “interaktif” davranmalı. Tabii bu tür sohbetlere mutlaka alkol eşlik ettiği için konuk kadehini kaldırıp ev sahiplerini onurlandıracak konuşmalar da yapmalıdır.
Eğer konuk içtenlik sınavını geçebilirse çemberin içinde yer alabilir çünkü artık onlardan biridir. Peki, neden böyle?
Sorun Rusya’nın kapalı bir toplum olmasından ve Rusların yabancılara yani başka bir aileden, başka bir köyden ya da başka bir kentten tanımadığı insanlara karşı kısmen korku ve güvensizlik duymasından kaynaklanıyor. Bu ruh hali nedeniyle kendisini çemberin içinde güvende hissediyor, sadece yakından tanıdığı insanların girmesine izin veriyor, sevinçleri ve üzüntüleri onlarla paylaşıyor. Böylece çemberin dışındakilere de olumsuz duygular kalıyor.
Ama çok önemli bir neden daha var: Ruslar saygı görmek istiyor. Birey olarak da devlet olarak da. Karşısındaki kişinin ya da devletin saygılı olmasını ama aynı zamanda ilk adımı atmasını bekliyor. Saygı duyulduğunu hissedince de rahatlıyor, öz güveni artıyor, iletişime giriyor, ön yargılarını silebiliyor. Ama sorun şu: Herkes o ilk adımı karşısındakinden bekliyor.
Gazeteci Cenk Başlamış’ın “Rusya’nın Sırları” kitabından alınmıştır.