Cenk Gürsoy
Web I.0
1969 yılında dünyanın en büyük gündemi kuşkusuz insanoğlunun Ay’a ilk ayak basması oldu. İnsanoğlu o yıl kadim hayallerine doğru gerçekten önemli bir adım atmayı başardı.
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük festivali olan Woodstock, New York’ta bir çiftlikle hiç kimsenin beklemediği bir şekilde, yarım milyon “Çiçek Çocuk”un katılımı ile düzenlendi. Bu büyük bir meydan okumaydı.
Aynı yıl, insanlığın geleceğini çok değiştireceğini bildiğimiz bir şirket kuruldu: “Arpanet.”
Adını çoğumuzun bilmediği bu şirket, 4 ayrı üniversitedeki ana bilgisayarları bir ağda toplamayı başarabilmişti. Birkaç yıl içinde çok sayıda araştırma enstitüsü ve üniversite “Arpanet” ağında buluştu.
1972 yılında kokulu ve rujlu mektupların devrini sonlandıracak ilk e-posta gönderildi. 1989 yılındaki en büyük gündem kuşkusuz Berlin Duvarı’nın yıkılışıydı. Hayatımıza “küreselleşme” adını verdiğimiz bir sözcük girdi. Bu duvarın yıkılışı ile aynı anda yok olan bir de şirket vardı: “Arpanet.”
Birbirine bağlı ağlar arasında hızla geçiş yapabilen “World Wide Web” adlı bir sistem yaratıldı ve bu aynı zamanda Arpanet ağının da sonunu getirdi. Ülkemizde ilk kez 12 Nisan 1993 tarihinde, PTT ve ODTÜ işbirliği ile bu ağa erişim sağladık. Bu ilk bağlantının hızı yalnızca 64 kbps idi.
Web 2.0
İnsanoğlu için ihtiyaçları ve istekleri bitmemişti elbette. Ağa erişmek yetmez, ağın bir parçası olmalıydık. 1994 yılında elektronik ortamda ilk defa “Forumlar” ortaya çıktı. Artık gerçek anlamda bir ağın parçasıydık; Görüşlerimizi, bilgilerimizi topluma açık ortamda herkesle paylaşabiliyorduk.
1998 yılında aradığımız veriyi daha hızlı bulmamızı sağlayan bir arama motoru yaratıldı: “Google.” Artık birbirimize kokulu mektuplar gönderme devri çok uzun zaman önce bittiğine göre, yeni bir paylaşım platformuna ihtiyacımız vardı ve ”Napster” adında bir platform oluşturuldu. Artık birbirimizle şarkılar paylaşabilir olmuştuk.
2001 yılına geldiğimizde, evlerimizdeki ansiklopediler nostaljik birer unsur haline gelmişti. ”Wikipedia” adında bir dünya ansiklopedisi yayına başlamıştı.
2004 yılında işler çığırından çıktı; “Facebook” adında bir platform, her şeyi istediğimiz kişiyle istediğimiz her zaman paylaşmamızı sağlıyordu. Çılgınlar gibi birbirimizi bulmaya çalışıyor ve birbirimizle daha çok elektronik olarak iletişim kuruyorduk.
2008 Ekim sonlarında metzdowd.com adlı e-posta listesinde yayımlanan bir belge, bugün bildiğimiz şekliyle Bitcoin’i ortaya çıkardı. Satoshi Nakamoto’nun kim olduğu hâlâ bilinmezken, yayımladığı 9 sayfalık bu belge (white paper), finans sisteminde adeta bir devrim başlattı.
Bitcoin’in açtığı kapı diğer kripto para birimlerini, farklı blok zincir teknolojilerini, NFT, DeFi, GameFi gibi daha birçok yeni konsepti yaşantımıza kattı. Bu büyük devrim ayrıca yeni bir kavram daha getirdi: ‘Merkeziyetsizlik’.
Merkeziyetsizlik ya da merkezi olmayan yönetim, gücü merkezi bir otoritenin elinden alıp dağıtma işlemidir. Halen kullanımda olan çoğu finansal ve hükümet yönetim sistemleri birer merkezi sistemlerdir. Merkez bankası veya devlet organları gibi, bu yapıları yönetmekle sorumlu tek otorite bulunur.
Akıllı telefonlar, tabletler, bağlantı hızımız ve ödeme kolaylığı artık çevrimiçi olabilmeyi kolaylaştırıyor. Sonra bu teknoloji öyle bir hale getirdik ki, akıllı telefonlarımızdan yazılar okuyabiliyor, birazdan yiyeceğimiz yemeğin siparişini verebiliyor ve çocuğumuza oyuncak satın alabiliyoruz. Belki de Metaverse’de bir arsa.
Web 3.0
Metaverse, öte anlamındaki Yunanca “Meta” ile evren anlamındaki “Universe” sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Öte evren ya da evren ötesi demek.
Metaverse sözcüğünü 1992’de, Neal Stephenson “Snow Crash” adlı bilim kurgu romanında ilk kez kullandı. Dönemin eleştirmenleri kitabın fazlaca abartılı olduğu gerekçesiyle yazarı eleştirmişti.
2020 yılında “Fortnite” adlı bir çevrim içi oyunda, ünlü rap müzik sanatçısı Travis Scott konserine 12,3 milyon kişi online katıldı. Bu rakam konseri oyun içinden takip edenleri temsil ediyor. Fakat konserin Twitch ve Youtube gibi platformlardan canlı olarak milyonlarca kişi tarafından izlendiğini de ekleyelim. “Çiçek Çocuklar” bunu görmeliydi.
Ağın bir parçası olmak insan için yetmiyor, artık ağın kendisi olmak istiyoruz. Bu platform gitgide bizleri gıdıklamaya başlıyor. Bu evrende görebilir, koklayabilir, hissedebilir olmak için birileri çalışmaya çoktan başladı bile. Şu anda milyonlarca dolara dijital arsalar, evler ve daha niceleri çoktan satılmaya başlandı.
Bu evrenin en büyük yaratıcıları, Microsoft ile adını daha sonra Meta olarak değiştiren Facebook şirketleri. Ne garip bir çelişkidir ki, bu şirketler dünyanın her yerinde tarım alanları satın almakta.
İlerleyen zamanlarda adını daha çok duyacağımız “Metaverse” teriminin bizleri, toplumu, dünyayı nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz…