Halil Ocaklı (halilocakli@yahoo.com)
Dünya’ya uzaydan bakıldığında hangi ülkelerin batıda hangilerinin doğuda olduğu sorusu tamamen anlamsız kalır. Ancak bu kavramların yeryüzündeki çok katmanlı iki kültür alanı arasındaki ilişkiyi eski çağlardan beri bir gelenek olarak tanımladığı açıktır.
Doğu ve Batı kavramları kültürel kimlik açısından bazı ikilemlere işaret etmektedir. Geç Osmanlı döneminin en verimli yazarlarından olan Abdülhak Hamit Tarhan, aynı zamanda birçok doğu ve batı ülkesinde büyükelçilik yapmıştı. Tarhan, Doğu-Batı ikilemi üzerine gözlem ve yorumlarını eserlerinde yansıtmıştı. Orhan Pamuk da romanlarında Doğu-Batı ikilemine değiniyor ve Pamuk’un İstanbul’un sadece Doğulu ya da sadece Batılı olarak gösterilmesine karşı olduğu anlaşılıyor.
Rusya’nın durumu da bu açıdan karmaşıktır. Bir ucu Bering sularına, diğer ucu Baltık sularına dokunan Rusya şimdi doğulu mu, batılı mı? Fas, Avrupa’dan daha batıdadır ama kültürel olarak Doğuludur. Avustralya doğudadır ama gayet Batılıdır. Ürünleriyle Batı dünyasını onlarca yıldır kuşatan Japonya’yı ve onu izleyen Güney Kore’yi hangi taraf yazmalıyız?
Doğu’yu tanımlamak için kullanılan Orta Doğu veya Uzak Doğu gibi terimler coğrafi keşifler çağından beri kullanılsa da net bir ortak tanım yoktur. Hindistan da doğudadır ama belli ölçüde Doğu’dan ayırmak için Avrupalılar oraya Güney Asya derler. Diğer yandan Batı kültür dünyası Doğu’dan daha homojen olduğu için Orta Batı ya da uzak Batı gibi kavramlar gelişmemiştir.
Yunanlar uzun zaman önce Yunanistan’ın doğusundaki Küçük Asya topraklarına güneşin doğduğu yön anlamında “Anatolía” adını vermişler. Hepimize son derece Türkçe kökenliymiş gibi görünen Anadolu sözü işte bu Anatolía’dan türemiş.
Latincede doğu anlamına gelen Orient, güneşin doğuşunu anlatan “oriri” kökünden türetilmiş. Doğu stilindeki dansa bu yüzden oryantal deniyor. Güneşin batmasını temsilen yavaşça kaybolma, yok olma anlamına gelen Oksident kelimesi de gene Latince “occidere” sözünden türetilmiş. Kimyasal özelliklerin kaybolmasını belirten oksitlenme de sözü aynı kökten gelir.
Doğuda Fırat, Dicle, Nil, İndus ve Çin’de Huang He gibi nehirler boyunca gelişen en eski kültürler, kentleşmeyle birlikte uygarlıklara evrildi. Kentsel örgüde kendini gösteren anıtsal yapılar, yazılı yasalar, yönetsel hiyerarşi ve sosyal sınıflaşma bu uygarlıkların ortak özellikleriydi. Uygarlıklar belli bir bölge insanının, ırkın ya da inanç grubunun tasarrufu sayılabilecek bir miras değildir, tersine insanlığın ortak birikimidir.
Sosyokültürel özellikleri doğu-batı ekseninde zıt iki politik görüş ve inanç seti olarak ilk kurgulayan Batı olmuştur. Buna dair en eski bulgular, antik Yunanlıların yüzlerce koloni kurduğu döneme yani milattan önce (MÖ) 7. yüzyıla kadar izlenebilir. Onlara göre yakın doğu ve Kuzey Afrika, geri kalmış barbar halkların topraklarıydı ve kolonize edilebilir yerlerdi.
Geç Roma ve Bizans döneminde Yunanca ve Latincenin konuşulduğu Hristiyan coğrafya Batı, dışında kalan coğrafya Doğu sayılırdı. 1054 yılında Vatikan ile İstanbul’daki Doğu Kilisesinin birbirlerini karşılıklı aforoz etmeleriyle, Doğu-Batı kırılmasının merkezi İstanbul’a kaydı.
4. Haçlı ordusundaki Latin birlikleri, 1204 yılında “Doğulu” diyerek küçümsedikleri İstanbul’u işgal edip yağmaladılar. 1453’te kent Türklerin eline geçince Doğu-Batı ayrışması ve çatışmaları derinleşti. Doğulu olanı ötekileştiren yaklaşım, Rönesans’la birlikte Avrupa’da bir alışkanlığa dönüşmüştür denebilir.
1917 Rusya Sosyalist Devrimi ve arkasından gelen Doğu Bloku yapılanması, dünyada çatışmacı bipolar aktiviteye yeni bir boyut ve ivme kazandırdı. Sovyetler Birliği dağılana kadar Avrupa’da Doğu denince akla Doğu Bloku gelirdi. Aslında Doğu sözü bugün Almanya’da hâlâ ötekileştiren bir yaklaşım içinde eski Doğu Almanya topraklarını çağrıştırmakta. Doğu’nun yeni sosyal kapitalist yıldızı Çin’in yükselişe geçmesiyle, “Soğuk Savaş” sonrasında yeni kutuplaşma eğilimleri belirmeye başladı.
Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington, 1996’da çok tartışılan “Medeniyetler Çatışması” adlı bir kitap yazdı. Kitabında, devletler veya ideolojiler arasındaki çatışmaların, çağın öncü uygarlıkları arasındaki çatışmaya evrileceğini ileri sürüyor. Huntington ayrıca, Doğu ile Batı arasındaki asıl çekişmenin Kuzey ile Güney arasındaki sosyoekonomik sorunlardan kaynaklanacağını savunuyor. Jeopolitik konumu gereği Türkiye, yalnız Doğu ile Batı arasında değil, Kuzey ile Güney arasında da denge sağlamak durumunda kalıyor.
Doğu ve batının yazılışı hakkında: Doğu ve batı kelimelerinin yön bildirirken küçük harflerle yazıldığını TDK sözlüğünden öğrendim. Örneğin Antalya’nın batısı, Ankara’nın doğusu vb. Belli bir yöndeki ülkeler bölgesinin düşünce yapısı ve yaşam biçimi gibi sosyokültürel özelliklerini anlatırken ise baş harfi büyük yazılıyormuş. Örneğin, Batı uygarlığı, Doğu felsefesi vb.