Kazak sözcüğünün hepinizde çağrıştırdığı ilk anlam eşine yardım etmeyen, evde dediğim dedik çaldığım düdük havasında yaşayan erkekler olacaktır. Tabii ki “Kazak ulusunu hatırlatıyor” diyenler çıkacaktır ki bu yazının konusu da zaten onlar.
Sözcüğün kay ve sak kabilelerinin birleşik adı kay-sak’tan türediğini ileri sürenler varsa da genel olarak Kazakların Ebulhayır Han’a uymayan topluluğun Çu ve Talas nehirleri arasında başıboş biçimde yaşamaya başlamalarıyla ortaya çıktığı yani göçebe bir halk olduğu kabul edilir. (Ebulhayır Han, Cengiz Han‘ın torunu Şiban‘ın soyundan gelen Devlet Şeyh’in oğludur ve 1412’de doğmuştur.) Yani Kazakların 15. yüzyılda oluştuğu varsayılır.
Kaynaklarda çeşitli biçimlerde yer alır Kazaklar. Örneğin Tarih-i Raşidi, Yedisu’ya göçen Canıbek ve Kerey’in öncülüğündeki bir topluluğu kasteder Kazak sözcüğüyle. Bu topluluğun önce Özbek Kazaklar, daha sonraysa Kazaklar olarak adlandırıldığını biliyoruz.
“15. yüzyıla gelindiğinde Özbekler ve Kazaklar denilen terimin etnik önemi kalmadı; yalnızca Doğu Deşt-I Kıpçak’taki Türk topluluklarının politik grubunu ifade etti…
‘Kendi başına buyruk hareket eden, yiğit, cesur, bekâr’ anlamlarına gelen ‘Kazak’ kavramının tarihte ne zamandan itibaren kullanıldığı da kesin olarak bilinmemektedir.” (1)
Burada isterseniz sözcüğün etimolojik anlamına ve zamanla bu anlamlardaki değişime ilişkin birkaç not verelim. “Başta Türkçe olmak üzere birçok farklı dilde kendisine yer edinmiş olan bu kelimenin Rusçada genel olarak ‘evsiz’ (hatta bazen sürgün edilmiş) ya da iyi av yeteneğine sahip, devlete veya özel şahıslara hizmet eden ‘yalnız özgür insan’ anlamında kullanıldığını kolayca dile getirebiliriz. Bu konudaki en önemli başvuru kaynağı durumunda olan ve Rus dilinin etimolojik sözlüğünün yaratıcısı M. Vasmer’e göre Kazak (Казак) sözcüğü işçi, çiftlik işçisi, ‘özgür, bağımsız adam, maceracı, serseri’ gibi anlamlara karşılık gelmekteydi . Yine ‘işçi’ anlamını onaylayan ve bunun yanına ‘cesur insan’ anlamını da ekleyen P. Ya. Çernıh ise Kazak sözcüğünü ‘köylü, XV-XVII. yüzyıllar arasında Don, Terek, Kuban, Ural ve Transbaykal’daki eski askerî bölgelerde yaşayan yerli halk, XVIII-XIX. yüzyıllarda ise Moskova devletinin yakınlarına getirilip yerleştirilen bir grup özgür ve fakir adam’ şeklinde açıklamaktadır. Çernıh’ın açıklamaları bizlere aynı zamanda Kazak adının anlamında zaman içinde birtakım değişimler yaşandığının ipuçlarını veriyor.” (2)
Yazar bu yazdıklarının yetersiz kaldığını fark etmiş olmalı ki dipnotta biraz daha açıyor konuyu. “Kazak adı aynı zamanda etnik bakımdan Türk olarak kabul edilen bir topluluğu ifade etmekte ve bu durum çoğu zaman onların Rus Kazakları ile karıştırılmalarına neden olmaktadır. Aslında kelimenin temelde evsiz, yurtsuz, hane-berduş, sürgün anlamlarını muhafaza ettiği görülmekle birlikte, birbirinden farklı iki etnik unsurun karışmasının önüne geçmek adına literatürde Rus Kazakları için bazen Kossak veya Kozak gibi adlandırmalar kullanılmıştır. Buna mukabil her iki etnik unsurun da kendilerini Kazak olarak tanımlaması ve anlamının halk arasında bazen hür, serbest, bekâr, mert, yiğit, cesur gibi müspet, bazen de derbeder, serseri, harami, haydut gibi menfi anlamlara karşılık gelmesi bu adın aslında kan bağından ziyade yaşam tarzı ve bozkır kültürünün bir tezahürü olarak ortaya çıktığı tezini doğrulamaktadır.” (2A)
Ata topraklardan pic.twitter.com/Cv6FjPC5Dj
— Orta Asya / Türk Dünyası (@OrtaAsyaDunyasi) December 1, 2017
Kazakların tarihine ilişkin araştırma yaparken Feride Baktıbaykızı Sahipova’nın 2007 Eylül tarihli bir dergideki yazısı gözüme çarptı. Kazakların Boy Örgütlenmesi başlıklı çalışmada onların tarihine ilişkin bilgiler vardı. Sahipova da Kazakların farklı boyların karışmasıyla, birleşmesiyle oluştuğuna ilişkin bilgiler veriyor.
“Çalışmamızda, boy, uruk, taife ve millet olarak oluşma süreciyle doğrudan ilişkisi bakımından, Kazak tarihinde önemli bir yer tutan sosyal örgütlenme Üç Jüz’ün kurulmasının temeli ele alınmıştır.
Kazak Jüzleri hakkındaki ilk yazılı bilgi 1731 yılında Kazak bozkırında bulunan M.Tevkelev’in İmparatoriçe Anna İoannovna’ya yazdığı raporda geçmiştir. Böylece pek çok bilim adamı ve araştırmacının ilgisini çekmiş ve farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin Kazak topraklarının Üç Jüz’e Cungar istilası dönemi veya Bulgak dönemi sırasında bölünmüş olabileceğine dair bazı fikirler mevcuttur. M. Kafalı Bulkak’ın (karışıklık), Altın Orda’da Özbek Hanın döneminde 1327-28 yıllarında meydana geldiğini bildirmiştir. Altın Orda dağıldığı sırada diğer uluslarla birlikte, Altın Orda’dan ilk önce Ulu Jüz, sonra Orta Jüz ve en son Küçük Jüz’ün ayrıldığını bildiren S.Armanjolov, Jüzlerin oluşma sürecinin Tavke Han’ın (1680-1718 yılları arasında yönetimdeydi, M.G.) döneminde sona erdiğini ve Üç Jüz’ün temelinde Kazak dilinin üç temel ağzının oluştuğunu bildirmiştir. Ayrıca Kazak halkını oluşturan önemli taifelerin tarihi geçmişi ve onların diğer halklarla ilişkisi hakkında, Kazak halkını 62 veya 92 değil yalnızca 26 taifenin oluşturduğunu, onlardan dokuzunun (Kanglı, Üysün, Argın, Nayman, Duvlat, Kerey, Alşın, Kıpçak, Merkit) daha Moğol istilasından önce bile çok güçlü bir taife veya taifeler birliği olarak bilindiklerini, ayrıca Kazak taifelerinin ezelden beri has bir Türk kavmi olduğunu ve bu taifelerin Çin, Moğol menşei olabileceğine dair görüşlerin tarih, dil ve antropolojik incelemelerin sonucunda, ancak Ural-Altay dil grubunu destekleyen bilim insanlarının bir tahmini olduğunun tespit edildiğine değinmiştir.
M. Mukanov, Moğol dönemindeki merkezī, sağ ve sol kol şeklindeki üçlü askeri bölgesel kurumun, daha sonraları ekonomik, coğrafi ve etnopolitik faktörlere dayanan ve Kazak Hanlığı’nın temelini teşkil eden Jüz şeklindeki etnik bölgesel oluşumun ortaya çıkmasına neden olduğunun altını çizmiştir. Başlangıçta, Büyük Jüz (Yedisu ve Moğolistan’ın esas kısmı) ve Orta Jüz’ün (Merkezi ve Güney Kazakistan’ın bazı bölgeleri) oluştuğu, Küçük Jüz’ün ise sonradan Altın Orda dağıldığı sırada Batı Kazakistan’da Nogay Orda topraklarında meydana geldiği bilinmektedir.
Böylece Jüzlerin ortaya çıkmalarının en önemli faktörü olarak da, konar-göçer hayat tarzının yüzyıllarca değişmez kuralı sayılan mevsimlere göre belli bir mera (kışın kıstaw, ilkbaharda köktew, yazın caylaw, sonbaharda küzew) edinme yolu gösterilmektedrir. Mevsimlik göç olgusu dikkate alınarak yürütülen konar- göçer yaşam şartlarında, her otlağın belli bir sahibi, jüz, taife, uruk, boy ve hane vardı.Her zaman tüm nimetlerden önce zenginlerin yararlanmalarına ragmen, her boy önce uruğunun,, sonra taifesinin, daha sonra Jüz’ünün menfaatini korumuştur. Başka bir deyişle Jüzler, kendi sırasında taifelere, taifeler uruklara, uruklar boylara, boylar obalara bölünmüştür.Ayrıca bazı taifelerin ail eve askeri ihtiyaçlarından dolayı, Hun döneminden itibaren devam etmekte olan Türk devlet ananesindeki sağ kol ve sol kol tertibiyle, kendi içinde ikili idare muhafaza edilerek yönetilmesine neden olmuştur…
Ulu Jüz on bir kabileden ibarettir…
Orta Jüz altı kabileden ibarettir…
Küçük Jüz üç büyük kabileden ibarettir…” (3)
Kazaklar hakkında net olarak söyleyebileceğimiz tek şey demek ki adlarının kökeninin net olmaması, birçok boydan oluşmaları ve bu boyların tümünün de Türk kökenli olmasıdır. Türk sözcüğünü bu boyların hiçbirinde görmüyoruz ki bu da sözcüğün handikaplarından biri. Büyük tartışmalara neden olmasına rağmen yinelemekte yarar var, Türk sözcüğünü ilk kullanan devlet altıncı yüzyılda devlet kurmuş olan Göktürk/Köktürklerdir. Oğuzlar da (Oğuz Yabgu Devleti) Türk sözcüğünü kullanmamıştır. Ama sondan başa doğru giderek bir toparlama yapmak gereksinimi doğunca Türkçe ve lehçelerini konuşan boyların Türk kökenli oldukları sonucuna varılmıştır. Tabii diğer yazılarımda da belirttiğim gibi sonradan Türkleşen boylar olduğu gibi sonradan başka milletleşen Türk boyları da vardır. Ancak ortak bir tanımda uzlaşmak için Türkçe konuşan halklar deyimi sanki en uygunu gibi görünmektedir.
Bitirirken ilginç birkaç bilgi verelim. İslamiyet ile ilgisi var mı bilemem ama Türklere özgü geleneklerde bunların olduğunu belirtiyor Sahipova. Belki de eski Türkleri yeterince tanımıyoruz, her hoşumuza gitmeyen geleneği İslam kaynaklı sanıyoruz. Sözü fazla uzatmadan yazara kulak verelim isterseniz:
“Yeni urukların oluşmasına, birkaç hanımın olması, dul hanımla evlenme, ölen ağabeyin eşiyle evlenme, dünürlük gibi milli örf-ādetlerin de etkisi olmuştur…
Kazaklarda oldukça bol rastlanan akrabalık adları ve Kazak şecereciliğinin arasında oluşan bağlantıdan dolayı, akraba adları belli bir derecede şecere terimleri olarak da bilinmektedir. Böylece, halkın tarihī anlayışındaki şecereciliğin önemi, sadece bir kronik veya kişi adları listesi olmayıp akraba bağlarını da incelemeye dayanmaktadır. Kazakların, toplumda kendilerini yalnız hissetmemelerinin nedenlerinden biri, uruk, boy, taife, kabile, Jüz veya tüm Kazakların arasından mutlaka bir akraba bulabileceğine güvenmesindedir. Çünkü akrabalık ilişkileri, toplumdaki tüm hayati gelenekleri düzenleyerek bir Yasa seviyesine yükselmiştir.” (3)
Herkese keyifli günler.
Manşet fotoğrafı: https://twitter.com/OrtaAsyaDunyasi/status/953228425136889856
KAYNAKLAR
1-Kazak Ulusu ve Kazak Tarihi Üzerine: Dünü ve Bugünü, Prof. Dr. Sabri HİZMETLİ Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi Rektörü, Almatı/Kazakistan, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/260870
2-“Kazak” Adının Tarihî ve Etimolojik Kökenleri, Özgür TÜRKER Dr. Öğr. Üyesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Tarih Bölümü, SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, AĞUSTOS 2020, SAYI: 50, SS. 189-201.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1151244
2A- Sayfa 190, 10 numaralı dipnot.
3-Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, cilt 4, sayı 3 eylül 2007, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.