TBMM’den geçirilen “dezenformasyonla mücadele” yasası muğlaklığı nedeniyle tartışmaların odağında. Uzmanlar, sadece gazeteciler değil tüm sosyal medya kullanıcılarının da suçlu durumuna düşebileceği uyarısı yapıyor.
AKP ve MHP’nin “dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla hazırladığı; sivil toplum kuruluşları, basın meslek örgütleri ve muhalefetin ise “sansür yasası” olarak adlandırdığı kanun teklifi, Perşembe günü TBMM’den geçti. CHP ise yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararı aldı.
Yasaya ilişkin eleştirilerde 29. maddede yapılan tanımlamaların muğlaklığına ilişkin endişeler öne çıkıyor. Yasanın 29. maddesine göre, “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak.
Peki bu düzenleme sadece gazetecileri mi ilgilendiriyor?
DW Türkçe’ye konuşan Teyit.org Yazı işleri Sorumlusu Emre İlkan Saklıca’ya göre herhangi bir sosyal medya kullanıcısı, herhangi bir gönderisi nedeniyle bu suça dahil olabilecek. Saklıca, “Elbette burada ifade özgürlüğü ve gazetecilerin haber yapma hakkıyla ilgili boyutları tartışıyoruz. Ama en önemli altı çizilecek noktalardan biri herhangi bir sosyal medya kullanıcısı, herhangi bir gönderisi nedeniyle bu suça dahil olabilecek. Bunun nedeni de şu. Yasada yanlış bilgi ne ve dezenformasyon ne? Bunun net bir tanımı yok. Yani burada savcılar karar verici olacak” diyor.
Türkiye’de ulusal medyanın neredeyse yüzde 90’ı hali hazırda hükümet tarafından kontrol ediliyor ve eleştirel medya kuruluşları ağır mali ve adli baskı altında. Geçirilen yasa, hükümetin şimdiye kadar tam olarak kontrol edemediği bir alan olan sosyal ve çevrimiçi medyayı hedef alıyor.
DW Türkçe’ye konuşan İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından bilişim hukuk uzmanı Prof. Dr. Yaman Akdeniz, halkı yanıltıcı bilginin ne olduğunun maddede tanımlanmaması ve muğlak ifadelerin kullanılmış olmasının keyfi bir uygulamaya yol açacağı görüşünde. Buna göre bir ekonomist dolar kurunun yükseleceğine dair öngörülerini açıkladığında ya da bir yer bilimci deprem riskine dikkat çeken bir tweet attığında veya bir çevre felaketi uyarısı yapıldığında bu kişiler halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bilgi yaymakla suçlanabilecek.
Akdeniz, “Türkiye’de Cumhurbaşkanına hakaret suçu olsun, terör propagandası olsun, kamu görevlilerine hakaret veya sulh ceza hakimlikleri tarafından her yıl verilen binlerce erişimi engelleme, içerik çıkartma kararından da kanunlarda yer alan maddelerin ne kadar keyfi bir şekilde uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla 2023 seçimlerine giden dönemde de bu suç keyfi bir şekilde sıklıkla karşımıza da çıkacaktır” ifadelerini kullanıyor.
Wikipedia aynı gerekçeyle engellendi
Türkiye’de Wikipedia Platformu da 2 buçuk yıl boyunca Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini ve kamu düzenini tehdit ettiği gerekçesiyle engellenmişti. Anayasa Mahkemesi karar verene kadar da site engelli kalmıştı.
Yasanın sosyal medya platformlarına çok ciddi sorumluluklar getiren 5651 sayılı kanunda değişiklikler yapan maddeleri de tartışmalı.
Prof. Dr. Yaman Akdeniz, sosyal medya platformlarından kullanıcı bilgilerinin talep edileceğine işaret ediyor. Akdeniz, “Her suça istinaden değil ama işte dezenformasyon suçu var. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu var. Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları da eklemişler. Ve tabii bu bilgiler resmi adli mercilere verilmez ise çok ciddi yaptırımlarla karşılaşacaklar” diyor.
34. madde ile ise Twitter’daki hashtagler mahkeme kararıyla kaldırılabilecek.
Akdeniz, bunu şöyle açıklıyor: “Aslında sosyal medya platformlarına sadece içerik değil, aynı zamanda hukuka aykırı olduğu düşünülen hashtaglerin de engellenmesi yönünde bir yaptırım getiriliyor ve hatta bu yaptırımla birlikte hem hashtaglerle ilgili bilgi talep edilecek hem de hashtaglerin algoritmasıyla ilgili bilgilerin de talep edilmesi söz konusu olacak.”
Eğer bu bilgiler paylaşılmazsa sosyal medya platformları ciddi cezalarla karşılaşacak. Yaman Akdeniz, Twitter’ın şimdiye dek Can Dündar’ın, Birgün Gazetesi’nin, HDP’nin de aralarında olduğu pek çok hesap ve tweet ile ilgili erişime engelleme kararlarını uygulamadığını, ceza ve yaptırımların artmasıyla platformun nasıl bir tavır alacağının gelecek aylarda görüleceğini söylüyor.
WhatsApp’a kadar uzandı
Öte yandan yasanın 36 ve 37. maddeleriyle de WhatsApp, Signal, Telegram, Skype gibi hizmet sağlayıcılara da Türkiye’de temsilci bulundurma yükümlülüğü getiriliyor.
Bu şirketlerden de kişisel iletişim bilgileri talep edilebilecek.
Prof. Dr. Yaman Akdeniz, “Dolayısıyla 2023 seçimlerine hazırlanan hükümet sadece sosyal medya platformlarını değil, diğer iletişim servislerini, şebekeler üstü hizmet servislerini de zapturapt altına almak için çok ciddi bir girişimde bulundu diyebiliriz” yorumunu yapıyor.
Akdeniz’e göre şebekeler üstü hizmet sağlayıcıları ticari kaygılarla hareket ederlerse Türkiye’de bulunmaya devam etme kararı alıp tüm talepleri yerine getirmek durumunda kalacak. Bunun sonucu olarak da ciddi bir kullanıcı kaybetme ihtimali ile karşı karşıya kalacaklar. Diğer yandan Türkiye’de kurulması gereken şirketleri kurmazlar ise internet trafiği bant daraltma ve erişim engeli söz konusu olabileceğinden WhatsApp, Telegram, Signal, Skype gibi servisleri kullanmakta zorluklar yaşanacak. Özel hayat ve aile içi iletişimin yanı sıra profesyonel ilişkilerin de etkilendiği bir sonuç ortaya çıkacak.
Yasanın geçmesinin ardından sosyal medya platformları gibi şebekeler üstü hizmet sağlayıcılarının Türkiye’yle ilgili tavrının ne olacağı henüz belirsiz.
Yanlış bilgiyle mücadele nasıl olmalı?
Yanlış bilgiyle mücadele etmek için toplumun medya okur-yazarlığını, eleştirel düşünme altyapısını geliştirecek adımlar atılması gerektiğini söyleyen Emre İlkan Saklıca ise bu sorunun dünyanın hiçbir ülkesinde ceza ve yargılamalarla çözülmediğine işaret ediyor.
Saklıca, “Rusya, Çin, Burkina Faso, Kamboçya, Tanzanya gibi adını daha sayabileceğimiz birçok ülkede hapis cezası gibi çözüm önerileri getirildi. Fakat bunların hiçbiri bir çözüm getirmedi. Bu tırnak içinde söylüyorum, yalan haber yayanlara hapis cezası öngören ülkeler hem ifade ve basın özgürlüğünde geri hem de medya okur-yazarlığı sıralamaları yanlış bilgiye dirençli olmadıklarını gösteriyor” diye konuşuyor.
“Yanlış bilgiyle sorunu kökünden anlayarak mücadele edebilirsiniz” diyen Saklıca, Finlandiya örneğini veriyor. Finlandiya’nın medya okur-yazarlığını eğitim sisteminin farklı seviyelerine entegre ettiğine işaret eden Saklıca, toplumun bu şekilde yanlış bilgiye karşı duyarlı olacağını ve mücadelesini sürdüreceğini vurguluyor.
”Türkiye’de yanlış bilgi ile mücadelenin hükümet tarafından bundan sonra nasıl sürdürüleceğinin de çok net olmadığını ifade eden Saklıca, İletişim Başkanlığı bünyesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin kurulduğunu ancak bu kurumun nasıl çalışacağı, nasıl bir metodoloji izleyeceği ve ne gibi adımlar atacağının belirsizliğini koruduğunu söylüyor.
Saklıca, “Yani neye yanlış bilgi diyecek? Bir haber hükümet aleyhine ise bu yanlış bilgi mi olacak? Ya da aynı duyarlılık tüm yanlış bilgi yazımlarına karşı gösterilecek mi? Burada uluslararası doğruluk kontrolü standartlarını takip eden bir metodoloji izlenmeli. Bunun çözümü çeşitli şekilde hapis cezaları ve insanların ifade özgürlüğünü kısıtlayacak adımlar olmamalı” diye konuşuyor.
(Pelin Ünker-DW Türkçe)