Hayvanlar arasındaki iletişim sistemleri şaşırtıcı bir çeşitlilik göstermektedir. Her tür, kendi ihtiyaçlarına uygun olarak özgün kimyasal, işitsel, görsel ve dokunsal yollardan iletişim kurma becerileri geliştirmiştir.
Gerek hayvanlar gerekse insanlar arasındaki iletişimin ilk amacı; yaşamını ve soyunu sürdürmek, güvende olmak, tehlikeleri bildirmek ve sosyal koordinasyonu sağlamaktır.
Arılar, yunuslar, balinalar, maymunlar, karıncalar, kuşlar ve filler başta olmak üzere birçok canlı türünün gayet güzel anlaşabildiğine tanık oluyoruz. Fillerin çevresel faktörlere göre değişebilen infrasonik dalgaları kullanarak 100 kilometre uzaklıktan iletişim kurabildikleri varsayılıyor.
Yunuslar, bulundukları çevrenin zihinsel haritasını çıkarmak için tiz ıslık sesleri yardımıyla yankılama (ekolokasyon) yöntemini kullanır. Arılar, koloninin diğer üyelerine nerede yiyecek olduğunu bildirmek için dans ederler.
Koku salgısı, çiftleşme sinyali vermek, bölge sınırlarını belirlemek, yabancıları uyarmak ve avı kandırmak için kullanılan en yaygın iletişim araçlarından biridir. Köpek balıkları, karıncalar, güveler, arılar, yaban arıları ve bazı böcek türleri, idrar ve dışkıda salgılanan feromonları etkili bir şekilde kullanır. Yılanlar, havadaki kokuları algılamak için dillerini kullanır.
Bitkiler ve mikroorganizmalar da kimyasal sinyaller ve elektromanyetik dalgalar aracılığıyla temas kurabilirler. Örneğin, mikroskobik ‘su ayısı’ (tardigrad), çiftleşmek için koku ve dokunma almaçları aracılığıyla iletişim kurar. Tardigrad, aşırı yüksek ve düşük sıcaklıklarda ve radyasyon ortamında yaşayabildiği için dünyanın en dayanıklı canlılarından biri olarak bilinir.
Hayvanların kullandığı yaygın iletişim araçlarından biri de, çoğunu algılayamadığımız geniş yelpazeli akustik sinyallerdir. Bazı kuş türleri yüksek frekanslı, bazı balina türleri düşük frekanslı çağrılarla iletişim kurar. Köpekler 40.000 Hz’e (hertz), yarasalar 120.000 Hz’e kadar olan sesleri duyabilirken, insanlar konuşma ve müzik dinlemek için yeterli olan 20 Hz ile 20.000 Hz arasındaki sesleri algılar.
Hayvanlar arasındaki yaygın bilgi alışverişi yöntemlerinden biri de görsel iletişimdir. Ateş böceklerinin karanlıkta yaydığı tipik ışık veya tavus kuşunun eş aramak için tüylerini açması, hayvanların görsel iletişimi ne kadar etkili kullandıklarının iyi birer örneğidir.
Kediler, köpekler, kurtlar, maymunlar ve daha birçok hayvan beden dilinden görsel iletişim aracı olarak yararlanır. Göz teması, yüz ifadesi, kuyruk sallama, tüy kabartma, kulak pozisyonları, boynuz tokuşturma ve vücut duruşu gibi görsel sinyaller kullanırlar.
Kelebeklerin kanatlarında yuvarlak desenler geliştirerek yırtıcılara iri ve korkutucu görünmeye çalışmaları evrimin ilginç bir yönüdür. Bir de tabii renklerini değiştirerek görünmez olmaya çalışan bukalemunlar ilgi çekicidir.
Bir başka ilginç örnek, elektrik üreten hücreleri bulunan ve iletişim kurmak için elektrik sinyalleri gönderen yayın balığıdır. Yayın balığı, avını sersemletebilecek kadar güçlü elektrik şokları üretebilir. Bu balığının kalp çevresinde yalıtkan bir yağ tabakası bulunması nedeniyle ürettiği elektrik kendine zarar vermez.
Hayvanlar rahatlık, güven ve şefkat duygularını iletmenin bir yolu olarak fiziksel teması tercih edebilir, ancak bunu yapma biçimleri türden türe değişir. Yanlış anlamaları önlemek için, hayvanın davranışındaki olumsuz mesajları doğru çözümlemek önemlidir.
Örneğin, kuyruğunu sallayan bir köpek dost canlısı olduğunu gösterir. Dudaklarını yalayan, kuyruğunu kaldıran, dokunulmak istemeyen, göz temasından kaçınan ve diş gösteren bir köpek gerginlik ve saldırganlık sinyalleri veriyor demektir.
Dokunma, aynı zamanda bitleri, parazitleri temizlemek ve yavrulara bakım yapmak sosyal bağları güçlendirmek için de kullanılır. Ayrıca şempanzelerin çatışmaları önlemek için cinsel temasa başvurdukları sıklıkla görülür.
Sosyal varlıklar olarak insanlar da sevgi, saygı ve yakınlık göstermek için tokalaşma, sarılma, öpüşme gibi fiziksel davranışlar sergiler. Ancak kişisel duruş ve kültürel farklılıklar nedeniyle dokunsal selamlaşma her toplumda hoş karşılanmayabilir. Örneğin Türkiye’de kafa kafaya dokunarak selamlaşmak normalken, Tayland’da kafaya dokunmak ‘kirletici’ bir davranış olarak görülür.
İnsanlarla çok özel bağlar kuran kediler miyavlama, koku salma, beden dili ve dokunma gibi farklı iletişim yöntemlerine sahiptir. Kuyruk ve kulakların duruşu kedinin ruh hali hakkında fikir verir. Örneğin, dik bir kuyruk genellikle hoşnutluğu, şişkin bir kuyruk ve arkaya bakan dik kulaklar korku veya saldırganlığı gösterebilir.
Miyavlamayı öncelikle insanlarla iletişim kurmak için kullanırlar. Yavru kediler de anneyle iletişim kurmak için miyavlar, ancak yetişkin kedilerin miyavlaştıkları ender görülür. Kedilerde tıslama ve hırlama stresle, motor sesine benzeyen mırlama ise güvenle ilişkilidir.
En beğendiğim kedi davranışı “kedi öpücüğü” olarak bilinen yavaşça göz kırpmalarıdır. Bir kedi size bakarak yavaşça göz kırptığında, bu “sana güvenmek istiyorum” demektir. Bir sevgi göstergesi olarak bazen de başıyla nazikçe dokunur ve koku izi bırakır.
Hayvan iletişimi ile insan iletişimi arasında benzerlikler olsa da birçok noktada ayrışırlar. En çarpıcı fark, hayvanların kullandığı iletişim yöntemlerinden hiçbirinin insan dili gibi kurallı bir gramer geliştirmemiş olmasıdır.
İnsanlar, biyolojinin derinliklerine gömülü duyusal, sezgisel ve içgüdüsel modalitelere dayanan hayvan iletişimini kolayca anlayamaz. Ancak biz anlayamıyoruz diye hayvan iletişiminin ilkel olduğunu düşünmek haksızlık olur. Belki iletişimleri soyut kavramları sembolize edemiyor, grameri yoktur ve birikimli değildir, ancak başka büyüleyici özellikleri vardır.
‘Hayvan’ terimini kullandığımızda yalnızca insan olmayan canlıları kastetmediğimizi belirtmek önemlidir. Sonuçta insan da biyolojik ve genetik özellikleri bakımından bir hayvandır. Evrim bilimi, insanın da diğer canlılar gibi gen alışverişi yoluyla başkalaşan ve primatlardan evrimleşen bir tür olduğunu göstermektedir.
Hayvanlar da insanlar gibi kendi ekolojik ve sosyal bağlamlarıyla uyumlu iletişim araçları geliştirmiş ve türlerini sürdürebilmişlerdir. Sürdüremeyenler zaten ayıklanmışlardır.
Davranış kalıplarını ve iletişim yöntemlerini laboratuvar yerine doğal ortamda çözümlemeye yönelik çalışmalar ilerledikçe, gelecekte hayvanlarla birbirimizi daha iyi anlama fırsatı bulacağımıza eminim.