Melek Ay
“Bhagavad Gita” Hindistan’ın en ünlü epik destanlarından olan “Mahabharata”nın altıncı kitabıdır. Ortaya çıkış tarihi tam olarak belirlenemese de M.S. 200–400 yılları arasında tamamlandığı ve gerçekleştirilmiş ilk yogik metin olduğu varsayılıyor.
Metafizik, ahlak, maneviyat ve pratik başta olmak üzere birçok düzeyde okunabilir temalar içermektedir.
“Kutsal Şarkı”, “Yaratıcının Şarkısı” gibi anlamlarına gelmektedir.
“Bhagavad Gita”da beden dokuz kapılı bir şehre benzetilir. Kendi şehrimizin içerisinde olan bitenin idaresini, şehrin anahtarını elimizde tutabilmemiz için bedenimizi her gün sadece dıştan içe değil, içten dışa da çalıştırmamız gerektiği anlatılır.
Günümüzde içten dışa çalışmalar göz ardı edildiği için sürekli hayatta kalma modu içerisinde nasıl tükendiğimizi fark etmemiz mümkün olamayabiliyor.
Hayatta kalabilmek için gerekli olan tüm iç kaynaklarımızı tüketebiliyoruz ve tükenene kadar fark edemiyoruz. Gece uyurken bile “saldır ya da kaç” sisteminin içerisindeyiz.
Uyum, hissetme, algılama, dengede kalabilme yeteneklerimiz zayıflıyor. Kendimize alan açamaz hale geliyoruz. Kendimize alan açamadığımız zaman çevremize de alan açamıyoruz.
Oturduğumuz sitede son bir ay içerisinde iki kişinin bu tükenmişlik hali sonrası hastaneye yatırışlarına üzülerek şahit olduk.
Bir psikoloji dergisinde okumuştum. Dergideki makalede “saldır ya da kaç” hayatta kalma moduna geçildiğine dair aşağıdaki 10 işarete dikkate çekiliyor:
1. Her daim yorgun hissediliyorsa (Sağlık sorunu olmadığı halde)
2. Sürekli ve yoğun olarak kahve, şeker vb. uyarıcılara ihtiyaç duyuluyorsa
3. Her şeyin üstümüze geldiği düşünülüyorsa
4. Her şeye tepki gösteriliyorsa
5. Sabahları zor veya isteksiz uyanılıyorsa
6. Dinlenmemiş uyanılıyorsa
7. İdrar yapma sıklığı arttıysa
8. Bir yere ait hissedilemiyorsa
9. Hiçbir şey yeterince iyi gelmiyorsa
10. Zaman geçmek bilmiyor veya zaman yetmiyorsa
Şehrimizin içinde olup bitenden kopmuş hissediyorsak, duyu farkındalığından destekle dış kaynaklardan iç kaynağımıza iyi gelen, bizi ana davet eden, yorucu duygu ve düşüncelerimize mola vermemizi sağlayacak basit bir pratiği buraya bırakmak istiyorum.
Dış kaynaktan destek için işitme duyumuza gelen seslere açık ve yargısız, saf bir merak ile dikkatimizi yönlendireceğiz.
Rahat bir oturuşa geçin.
Nefes alış ve veriş ifadesi yerine nefesleri doğal bir biçimde genişletme ve küçültme ifadesi ile bedeninizdeki nefes döngüsünü gözlemleyin. Birkaç dakika bu alanda kalın.
Dikkatinizi nazikçe işitme duyunuza yönlendirin ve saf bir merakla yakından, uzaktan, derinden, yüzeyden gelen sesleri dinleyin.
Deneyimi istediğiniz kadar devam ettirebilir ve durdurduğunuzda hislerinize yönelebilirsiniz. Nasıl hissettirdi?
“Zor olan yanıt bulmak değil soru sormaktır. Zor olan soru sormak değil, yanıt bulunca değişmektir. Zor olan değişmek değil, değişimin getirdiği sorumluluğu alabilmektir. Zor olan sorumluluk değil, (bizi değişmeye, olduğumuzu sandığımız rolü, çekmek zorunda olduğumuz acıyı bırakmamıza zorlayacak sorumluluğu almamıza engel olan) cehaleti yenebilmektir. Zor olan cehaleti yenmek değildir, zor olan yanlış anlamalarımızı, acıyı mutluluk sanmayı bırakabilmemizdir. Yanlış anlamalarımızı bırakmak zor değildir; zor olan farkında olabilmektir. Farkında olmak zor değildir; zor olan farkında olmayı anımsamaktır. Derdimizin çaresi unutmamaktır.” Cem Şen
Namaste…