Ayhan Sarıdikmen
Kanunumuzun adı (5627 sayılı) Enerji Verimliliği Kanunu, bu kanun doğrultusunda kurulan ilgili derneklerimizin adı enerji verimliliği dernekleri, ilgili şirketlerimizin adı enerji verimliliği danışmanlık şirketleri ama ne hikmetse, ilgili bürokratlarımızın ve dernek yöneticilerimizin önemli bir kısmı sürekli olarak enerji tasarrufunu vurguluyor.
Onlara sormak istiyorum; madem tasarruf kavramını bu kadar seviyordunuz, neden kanunun adını enerji tasarrufu kanunu koymadınız?
Anladığım kadarıyla, enerji tasarrufu ile gelişmiş ülkelerdeki tabir (energy saving) eş alınıyor.
Doğrudur, gelişmiş ülkeler enerji tasarrufu (energy saving) yapmak zorundalar çünkü kişi başı enerji tüketiminde tavana vurmuş durumdalar, artık enerji tüketimlerini artırmamaları, düşürmeleri gerekiyor.
Ama biz gelişmiş ülkelerle aynı refahta değiliz, gelişmekte olan bir ülkeyiz, refahımızın (en az 2 kat) artması gerekiyor ki onlara gelişmişlik düzeyi açısından yaklaşalım.
Bir fabrikanın yanına bir fabrika daha kurarsak ne olur? Enerji tüketimi artar ama milli gelirimiz/istihdam da artar, ekonomi daha hareketlenir, kötü mü olur?
Refahın artması için yarattığımız katma değerin/üretimin artması gerekiyor, doğal olarak bu refah artışı enerji tüketimimizi de artıracaktır.
Tasarrufun Türk Dil Kurumu sözlüğündeki tanımı; “idareli kullanmak!“
Enerji verimliliğinde ise tanım; diğer değerlere/kaynaklara herhangi bir olumsuz etki yapmadan yaratılan katma değer (üretimin) başına enerji tüketimini düşürmek.
Yani; enerji verimliliği ile hedef iş güvenliğini, üretimi, kaliteyi, çevreyi, çalışma konforunu riske etmeden, bunlara bir zarar vermeden daha az enerji ile daha fazla katma değer yaratmak.
Ancak, katma değer arttıkça enerji tüketimi de artabilir, enerji verimliliğinde ise hedef; katma değer artışının enerjideki artış oranından çok daha fazla olmasıdır. Bu şekilde özlenen refahın da sağlanması amaçlanır.
Halkımız, çalışanlarımız “Enerji tasarrufu”ndan yukardaki detaylı enerji verimliliği tanımını anlıyor mu?
Tasarruf; güzel, yüzyıllardan beri bilinen ve haklı olarak sürekli vurgulanan sevdiğim bir kavramdır.
Ancak, yüzyıllardır sürekli tasarruf vurgusunun sonuçları da ortadır; benim gözlemim, çalışanlara, halka “tasarruf” denince akıllarına refleks olarak “fedakarlık talebi” geliyor.
Fedakarlık nedir; bir şeylerin kısılması, daha azı ile yetinilmesi.
Bir mekanda ışığı kıstığınızda (veya kapattığınızda) görüşünüz azalıp düşerseniz veya hatalı bir üretim yaparsanız, ne olacak? Kâr mı ettik şimdi?
Enerji tasarrufu ile enerji verimliliği arasındaki farka çok güzel örnek olacak güncel bir olay yaşıyoruz; kış saati uygulamasının kaldırılması, yaz saati uygulamasının kışın da saati değiştirmeden uygulanmasına devam edilmesi.
Sonuç; resmi açıklanan 3.2 milyar TL enerjiden tasarruf (Nasıl hesaplandı bilmiyorum, biri çıkıp açıklarsa çok mutlu olurum). Doğru ise de peki bu salt kâr mı?
Ülkemizde 19 milyon öğrenci ve milyonlarca kadın çalışanımız var; sabahın zifiri karanlığında kalkıp yollara düşüp, korka korka duraklarda servis/otobüs bekleyip, kendilerine tam gelemeden karanlıkta derse veya çalışmaya başlıyorlar. Burada, uzun 3 kış ayı boyunca kaybettiklerimiz yok mu ya da enerjiden kazanılandan çok daha az bir bedel mi? Çocuklarımıza, kadınlarımıza reva gördüğümüz bu mu?
Refahımızın artması için tükettiğimiz enerji artacak, bundan kaçış yok.
Enerji verimliliğinde hedef, ülkemiz için kaçınılmaz olan enerji artışı zorunluluğunu yerli enerjilerimizle (güneş, rüzgar, su, jeotermal, biyoyakıt vb) karşılamak olmalı derim.
Siz ne dersiniz?..