Çizofren (mahlas)
Yıllar evvel fark etmiştim, ufak ufak büyüyen “hayırlı cumalar'” tayfasını…
Benim de yakından tanıdığım, çocukluğunu, geçmişini bildiğim, bir çok insanın bir anda değil, yavaş yavaş dönüştüğüne hayretler içinde şahit oldum. Sıcak suyun içine atılan kurbağa gibi değil, yavaş yavaş altı ısıtılan canlılar gibi tepkisiz kaldık onca şey karşısında.
60 kuşağına yarım yamalak özendik. Ölümsüzlüğün en çok yakıştığı aslanları, şarkılarda tanıdık. Protest şarkıların içimize aşktan işlediğini zannederken, o şarkıların hikayelerini öğrendiğimizde anladık, bu şarkıların mahalle aşkına değil, memleket aşkına yazıldığını. Birkaç silik fotoğrafta ya da videoda gördüğümüz o pos bıyıklı abileri bize komünist vatan hainleri diye anlatan zihniyetin, şimdi memleketi getirdiği noktayı görünce anladık, sadece memleket değil insanlık düşmanlarının kim olduklarını!
İdamla yargılanırken ”Neye gülüyorsun” diye soran hakime “Duvarda adalet yazıyor, ona gülüyorum” diyen Deniz’i, “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” diyen Yusuf Aslan’ı, “Ben şahsi hiçbiɾ çıkaɾ gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım” diyen Hüseyin İnan’ı, “Erleri geri çekin rütbeliler gelsin” diyen Mahir’i…
Memleketin idam hükmüne karar verebilecek makamında oturanlarını, yıllar sonra bile tanıyamadık! Kimdi bunlar, kime hizmet ediyorlardı!
“Tam bağımsız Türkiye” diyen gençlerin en güçlülerini asarak, apolitik bir gençliğin zeminini hazırlayan bu şeytanlar kimlerdi, neye hizmet ediyorlardı hiç bilemedik!
Aynı topraklarda, aynı onca şeye ortak kardeşken, birbirimize kırdırıldığımızı ne yazık ki, hâlâ bilemediğimiz gibi!..
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.