Yasemin Özben
2012 yılından itibaren 11 Ekim’in “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak kabul edilmesine ilişkin Türkiye, Kanada ve Peru tarafından hazırlanan karar tasarısı 193 üyeli Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bütün ülkelerin onayıyla kabul edildi.
Tasarıyı veren ülkelerden biri olan Kanada okullarında eğitim süsü verilerek uygulanan, sistematik ve planlı katliamla binlerce, kimilerine göre 50 bin Kızılderili çocuk yok edilmiş ve bu konuda Kanada 2008 yılında özür dilemişti.
Tasarıyı sunan diğer ülke Türkiye ise çocuk gelinlerde Avrupa’da ikinci sırada; çocuk işçiliğini kullanan ülkeler arasında ise Senegal, Nijerya ve Bangladeş’ten sonra dördüncü sırada yer alıyor.
Kararda, ekonomik büyüme, “BM Binyıl Kalkınma Hedeflerine” ulaşılması ve kız çocuklarının kendilerini etkileyecek kararların alınmasına katılımı açısından kız çocuklarının desteklenmesinin, güçlendirilmesinin ve onlara yatırım yapılmasının son derece önemli olduğu, ayrıca bunun başarılmasının kız çocuklarına karşı ayrımcılık ve şiddet sarmalını kıracağı, onların insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlayacağı belirtilmekteydi.
BM’ye üye tüm ülkeler, ilgili kurumlar, diğer uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşları, 11 Ekim’i “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak kutlamaya ve kız çocuklarının durumlarıyla ilgili tüm dünyada bilinç oluşturmaya çağırdı. Çağırdı çağırmasına ama… Biliyoruz ki karar almak kolay, toplantılar vs. kolay, peki bu kararları küresel çapta uygulamaya gelince?
2012 yılından itibaren 193 ülkenin kabul ettiği Dünya Kız Çocukları Günü’nün coşkuyla, neşeyle, mutlulukla kutlanmasını, tüm dünyanın bilinçle hareketini ne çok isterdik lakin maalesef UNICEF tarafından paylaşılan bilgiler o kadar çok endişe verici düzeylerde ki…
Bir kere en başta açlık çeken, yeterli beslenemeyen o kadar çok, milyonlarca çocuk var ki… Ayrıca dünyada her çocuk eşit şartlarda asla eğitim göremiyor.
Koronovirüs nedeniyle 150 milyon çocuk daha yoksulluğa sürüklenmiş durumda.
40 milyon çocuk kritik öneme sahip okul öncesi eğitimden mahrum kalmış.
2019 yılında çatışma ve şiddet nedeniyle kendi ülkesinde yerlerinden edilen çocukların sayısı şimdiye kadar görülmemiş bir düzeye ulaşarak 19 milyon oldu.
Ergen her dört kız çocuktan neredeyse biri fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Tüm dünyada 15-19 yaş grubundan kız çocukların hemen hemen dörtte bir (yaklaşık 70 milyon) 15 yaşından bu yana fiziksel şiddetin bir biçimine maruz kalmış.
Tüm dünyada 20 yaşından küçük yaklaşık 120 milyon kız çocuk (yaklaşık her 10 kız çocuktan biri) zorla ilişkiye ya da zor yoluyla cinsel istismara maruz bırakılmış.
15-19 yaş grubunda olup evlilik deneyimi olan her üç kız çocuktan biri kocalarının ya da partnerlerinin duygusal, fiziksel ya da cinsel şiddetine maruz kalmış.
Eldeki verilere göre kimi ülkelerde 15-19 yaş arasında olup fiziksel ya da cinsel şiddet mağduru her 10 kız çocuktan yedisi herhangi bir yardıma başvurmamış. Çoğu maruz kaldıklarının bir istismar olduğunu düşünmediklerini ya da bunu bir sorun olarak görmediklerini belirtmişler.
Tüm dünyada, bugün hayatta olan 700 milyonu aşkın kadın 18 yaşından önce evlenmiş. Bunlar arasında her üç kız çocuktan biri (yaklaşık 250 milyon) 15 yaşından küçükken evlendirilmiş.
Veriler, özellikle kızlar söz konusu olduğunda şiddetin kabul edilebilirliği algısının tehlikeli boyutlarda olduğuna işaret etmekte.
Tüm dünyada 15-19 yaş arası kız çocukların hemen hemen yarısı, bir erkeğin belirli durumlarda, örneğin seks yapmayı reddetme, evden izinsiz ayrılma, tartışma, çocukları ihmal etme ya da yemeği ocakta yakma gibi hallerde karısını ya da partnerini döverse haklı olacağına inanıyor.
Rakamların dehşet verici olması sorunun küreselliğini ve çözüm üretiminin aciliyetini açıkça göstermekte ama…
Şemsettin Sami’nin yayımladığı bir kitaptan alıntıladığım bir paragraf ile yine de umut isteği içinde noktalıyorum yazımı…
“Erkeklere verilen eğitim yalnız kendi şahıslarında kalır, ölümleriyle yok olur. Kadınlara verilen eğitim ise çocuklarına ve gelecek nesillere de geçer. Erkekleri eğitmek gölge veren bir ağaç dikmek, kadınlara eğitim vermek ise hem gölge hem meyve verecek bir ağaç dikmektir. Gölge, kendi eğitilmişliğinden topluma yapılacak iyilik, meyve ise yetiştirilecek eğitim görmüş çocuklardır. Kadınları eğitmeksizin yalnızca erkekleri eğitmeye çalışan bir toplum kum üzerine temelsiz bir köprü kuran, yağmur yağdıkça köprünün yıkıldığını görüp yeniden yapmaya mecbur olan bir adama benzer. Bir toplumun eğitiminin temeli kadınların eğitimidir. Kadınlar toplumun esasıdır. Uygarlığın oluşumu, toplumun mutluluğu kadınların eğitilmesine bağlıdır.”
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.