Ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel güçlerin oluşturduğu bir “Dünya Düzeni” vardır. Bu düzen ufak değişimler gösterse de kolay kolay değişmez.
Büyük güçler siyasi, ekonomik güçlerini koruyabilmek ve hatta geliştirmek amacıyla zaman zaman bazı girişimlerde bulunurlar. Bu ülkeler ekonomik ve siyasi manevralarını desteklemek için askeri güç kullanmaya pek yeltenmez, caydırıcılık siyaseti ile sorunlarını çözmeye çalışırlar. Askeri operasyonlar için daha çok kendi amaçlarına uygun küçük ülkeleri kullanır, kendileri ise geri planda kalarak askeri operasyonlara açık veya kapalı destek verirler. Kendi askeri güçlerini çok nadir olarak çok sınırlı olarak askeri harekâta dahil ederler.
Strateji uzmanları Milli Gücün unsurlarını geleneksel olarak Askeri- Dış Politika- Ekonomi- Sosyal ve Kültürel güçler olarak tanımlar. Ülkenin uygulayacağı genel siyaset tartışılırken bunlardan daha çok Askeri ve Dış Politika konuları gündeme getirilmekte, daha karmaşık olan Ekonomi ile Sosyal ve Kültürel güç konuları üzerinde fazla durulmamaktadır.
Bu araştırmada amaçla dünyadaki ekonomik, siyasi, askeri ve sosyokültürel değişimler incelenerek bunların Türkiye’ye etkisi değerlendirilecektir
Özellikle dünya düzenindeki büyük güçlerin çıkarlarını koruma girişimleri ve bunları nasıl uyguladıkları, bu uygulamalarda küçük ülkelerin aldıkları rollere odaklanılacaktır. Özellikle de Türkiye’nin bu girişimlerde bugüne kadar aldığı roller ve bundan sonra olası hareket tarzları üzerinde durulacaktır.
Bu araştırma sonuçlarının Türkiye’nin siyasi arenada bugüne kadar oynadığı rolün daha iyi anlaşılması ve gelecekteki olası siyasi beklentilere ışık tutacağı değerlendirilmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Dünya siyaseti ve ekonomisinde 2 kelime öne çıkmaya başladı; Yeni Dünya Düzeni ve Globalleşeme (Küreselleşme). Retorik olarak çok çekici ve insanlığa mutluluk vadeden bu 2 sözcük gerçek anlamda ise tamamen farklı sonuçlar yarattı. ABD’li ekonomist Stiglitz (2015) bu gerçeği şu şekilde ifade ediyor:
– Küreselleşmenin kuralları gelişmiş ülkelerin lehine işliyor
– İleri teknoloji değeri çevre ve insan hayatının önünde yer almaya başladı
– Gelişmiş ülkelerin karı ve vatandaşlarına sağladığı avantaj Demokratik değerlerin önüne geçti
– Küreselleşmenin herkese ekonomik kazanç sağlamadığı sadece gelişmiş ülkelerin kazançlı çıktığı görüldü
– Ekonomik sistem politik ve kültürel olarak bir “Amerikalaştırma“ politikasına dönüştü.
Gerçekten de dünya ekonomisine bakıldığında gelişmekte olan ülkelerin milli gelirlerinin gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında geçen 30 sene içerisinde 5-10 misli küçüldüğü görülmektedir. Dünya pazarlarının gelişmiş ülkelerdeki güçlerin yönettiği uluslararası şirketlerin kontrolüne geçtiği bir gerçektir.
(Doç. Dr. Ergün Demirel, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın