Alper Eliçin (noktakibris.com)
Bugünlerde Atatürk Havalimanı yine manşetlerde. İktidar ve muhalefet bu konu üzerinde şiddetli bir tartışma içerisinde. Ayrıca tartışma iktidar tarafından inatlaşma noktasına getirilmiş durumda. Daha ihalesi bile yapılmadan bir inşaat şirketinin işe başlaması da bunun ispatı.
Havacılık sektöründe uzun yıllar çalışmış bizler için bu çok hüzün verici. Milli servet tahrip ediliyor. Yeni İstanbul Havalimanı da hatalı yer seçimi, yanlış ihale politikası ve bunun getirdiği finansman modeli ile uzun yıllar ülkenin yoksullaşmasına katkı vermeye devam edecek. İleriye dönük bu zararlara tek tek göz atacak olursak;
1. Son derece pahalı bir finansman modeliyle yapılan bu yatırım için kullanılan kredileri uzun yıllar Türkiye geri ödemek zorunda kalacak. Artan küresel enflasyonun sonucu olarak tüm dünyada faizler arttığından değişken faizle alınan bu kredilerin faiz yükü de her geçen gün artacak. Havalimanına yolcu garantisi adı altında Hazine garantisi verildiğinden bu yük uçan açmayan herkesin sırtına artarak binecek. Tıpkı Osmangazi, Yavuz Selim, 1915 Çanakkale Köprüsü, Boğaz Tüp Geçişi, Akkuyu Nükleer Santrali ve pek çok şehir hastanesinde olduğu gibi.
2. İstanbul Havalimanı gerçekten de büyük oranda üzerinde ağaç örtüsü bulunan bir ormanlık arazide kurulmadı. Ancak, Kuzey Ormanları’nda açılan otoyollar, maden ocakları ile ciddi bir tahribat meydana getirildi. Kentin kaçınılmaz olarak kuzeye doğru gelişecek olması nedeniyle de bölgede pek çok imarlı ve imarsız yapılaşma ortaya çıkacak, asıl büyük çevre tahribatı o zaman oluşacaktır.
3. Halen yapılmakta olan Halkalı-Havalimanı-Zincirlikuyu metro hattına gereksinim, havalimanının hatalı yer seçimi yüzünden ortaya çıkmış olup ciddi bir ek mali külfet yaratacaktır.
4. Meteoroloji uzmanlarının uyarılarına rağmen yoğun yağmur ve kar alan bir arazide oluşturulan havalimanı, 2022 kışında kar nedeniyle sınıfta kalmış, yolcular uçaklarda, terminalde ve otoyollarda mahsur duruma düşmüştür. Bu sorunlar önümüzdeki yıllarda kısmen çözümlenebilse de işletme maliyetlerini artıracak yeni yatırımlar gerektirecek, bu da bilet fiyatlarına olumsuz etki yapacaktır.
5. Pistler hatalı konumlandırıldığından yan rüzgara açık olup, bu durum iniş kalkış frekanslarını olumsuz etkileyecek, iptaller, gecikmeler ve başka havalimanlarına yönlendirmeler sonucu havayolları için işletme zararlarına yolcular içinse mağduriyetlere neden olacaktır. En kötüsü olumsuz meteorolojik koşullar nedeniyle havalimanında kaza riski yüksek olacaktır.
6. Havalimanı pistleri ve taksi yolları çok geniş bir alana yayıldığından, iniş kalkış sürecinde uçakların taksi süresi uzamakta, bu da operasyon maliyetleri artırmaktadır, Bu ekstra maliyet de bilet fiyatları üzerinden yolcuya yüklenmektedir.
7. İstanbul Havalimanı’nın elden geldiğince doluluğunu artırmak için Sabiha Gökçen Havalimanı’nın (SAW) ikinci pisti bilinçli olarak geciktirilmekte, İstanbul’un Anadolu yakasıyla, Kocaeli, Düzce Yalova ve Bursa’da yaşayan vatandaşların SAW’ı etkin kullanması engellenmektedir.
8. Havalimanının şu ana kadar ilk aşaması tamamlanmış durumdadır. Daha ikinci ve üçüncü aşamasına başlanmamıştır. Sn. Güntay Şimşek 10/01/2019’da yayınlanan makalesinde İstanbul Havalimanı’nın diğer fazları için 4 milyar euro daha para bulması gerektiğinden bahsetmişti. Bugünün şartlarında bu parayı bulmak hemen hemen imkansız olup, bulunsa bile bu meblağ tefeci faizi ile sağlanabilecektir. Sonuçta Türkiye’nin on yıllarca ödeyeceği korkunç borçlara bir ek daha gelecektir. Halbuki Abdülhamit döneminin borçlarını 1954 yılına kadar ödeyen Türkiye dış borç alırken son derece dikkatli olmak zorundadır.
Tüm bu şartlar söz konusu iken Atatürk Havalimanı millet bahçesine dönüştürülmek üzere tahrip edilmekte ve milli bir değerimiz yok edilmektedir. Bu yıkımın iki büyük nedeni olduğu düşünülmektedir:
1. Seneye ortaya çıkması olası bir iktidar değişikliğinde İstanbul Havalimanı’nı yapan firmaların kendini güvende hissetmediği anlaşılmaktadır. Zaten projenin başında ortak olan beş firmadan üçü hisselerini satarak projeden çıkmıştır. Diğer iki firmanın ise, yine aynı nedenlerle hisselerini Arap, Çinli ve İngiliz yatırımcılara satarak projeden çekilmeyi düşündükleri iddiası iyice yaygınlaşmıştır.
Her ne kadar yatırımcılara işletme süresince İstanbul’un Avrupa yakasında başka bir havalimanından yolcu taşımacılığı yapılmayacağı garantisi verilmişse de, yine iddialara göre potansiyel alıcılardan bazıları olası iktidar değişikliğinde bu imtiyaz maddesinin iptal edilmesinden endişe etmekte, o nedenle Atatürk Havalimanı’nın geri dönülmeyecek şekilde yıkılmasını istemektedir.
2. Başta Turizm Bakanı olmak üzere bazı politikacılar Atatürk’ün pistleriyle İstanbul Havalimanı pistlerine yaklaşımın üst üste bindiğini, bu nedenle Atatürk’ün kuzey-güney doğrultusundaki pistlerinin artık kullanılamayacağını iddia etmektedir. Ancak bu iddia çok tartışmalıdır. Nitekim konuya teknik olarak sayın Bakan’dan çok daha vakıf olan Emekli Hava Pilot Tümgeneral İrfan Sarp 25.04.2020 tarihli yazısında (1) İstanbul gibi kentlerde üç ve daha fazla havalimanına gereksinim olduğunu, Atatürk, İstanbul ve Sabiha Gökçen havalimanlarının neden birlikte çalışabileceğini anlatmış, Atatürk’ün kuzey pistleriyle İstanbul Havalimanı pistlerinin nasıl birlikte çalışabileceğini detaylandırmış ve bunu çizimlerle desteklemiştir.
Türkiye’de halen sürmekte olan toplumu kutuplaştırmaya yönelik politik ortamda bu konunun çözümü kolay görülmemektedir. O nedenle 10 Şubat 2019 tarihinde kaleme aldığım ancak politik ve/veya ticari nedenlerle hiçbir yerde yayınlatamadığım bir makalemde gündeme getirdiğim önerimi bugün tekrar gündeme getirmek istiyorum (2). Önerim de, Atatürk Havalimanı’nın İstanbul Havalimanı yatırımcıları/işletmecilerine devredilmesidir.
Bu sayede, Atatürk Havalimanı ve çevresindeki kamu ve özel sektörün tüm alt ve üstyapılarının, yani milli servetin kullanımına devam edilmesi mümkün olacaktır. İstanbul Havalimanı işletmecileri bu sayede hem yeri hatalı olan yeni havalimanında hava şartları vs. gibi nedenlerle çıkabilecek sorunlarda kullanılabilecek alternatif bir altyapıya sahip olacak, hem de havalimanına ileride yapılacak ikinci ve üçüncü aşama yatırımlarını geciktirebilecek, bu sayede 4 milyar euroluk finansman yükünü zamana yayarak hafifletebilecektir. Dolayısıyla ileride daha iyi koşullarda kaynak sağlamak olanağını da elde etmiş olacaklardır. İstanbul Havalimanı yatırımcıları havalimanlarının işletme hakkını kendi elinde tutsa da, iddia edildiği gibi satsa da bu uygulamadan karlı çıkacaktır.
Kamu ve dolayısıyla toplum ek bir yatırım maliyetini garanti etmekten kurtulacak, söz konusu kaynak kamu tarafından daha etkin şekilde kullanılabilecektir. Sonuçta vatandaş, yatırımcı şirketler, İstanbul’un doğası ve kamu maliyesi bu işten kazançlı çıkacaktır. İşte size kazan-kazan bir projeye örnek…
1- https://tolgaozbek.com/haberler/havalimanlari/irfan-sarp-ataturk-havalimani-yok-edilmemelidir/