Birgenair, kiralık olarak yolcu taşımacılığı hizmeti veren bir Türk hava yolu şirketiydi.
6 Şubat 1996 tarihinde Birgenair’e ait bir uçak, 301 sefer sayılı uçuş için Dominik Cumhuriyeti’nden kalktı. Ancak uçak kalkıştan yaklaşık 5 dakika sonra Atlantik Okyanusu’na düştü. Yetkililer kazadan 22 gün sonra uzaktan kumanda edilen bir araçla uçağın okyanus dibindeki kara kutularına ulaştı.
Peki ama uçak kalkıştan bu kadar kısa süre sonra neden düştü?
Uçağın düşüş sebebi, uçakların havadaki hızını ölçmeye yarayan pitot tüplerinden birinin tıkalı olmasıydı. Uzmanlar kayıtları incelediklerinde kaptan pilotun ve yardımcı pilotun hız göstergelerinden gelen verilerin uyuşmadığını belirledi. Sonrasında kokpitte gelişen paniğin ve art arda verilen yanlış kararların uçağın düşmesine neden olduğu sonucuna varıldı. Kaza soruşturması sırasında pilotun hız göstergesine veri sağlayan pitot tüpünün tıkalı olduğu anlaşıldı. Uçağın enkazı denizin dibinden çıkarılamadığı için pitot tüpünün tıkanmasına neyin sebep olduğu tam olarak anlaşılamadı. Ancak uçağın kazadan önceki 20 gün boyunca yerde yeni seferi beklediği biliniyordu. Uzmanlar bu uzun bekleyiş sırasında pitot tüplerini yabancı cisimlerden koruması için kullanılan koruyucuların hiç takılmadığı ya da takıldıktan sonra bir şekilde düşmüş olabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Şüpheler yuvalarını çamurdan yapan bir eşek arısı türüne çevrildi. Çünkü bu arı türü yuvasını çamurdan yapıyordu ve genellikle de delik tarzı yerleri tercih ediyordu. Evet, yuva yapmak için yanlış yeri tercih eden arılar bir uçağın düşmesine yol açmış olabilirdi.
Resmî kaza raporlarında uçağın düşme sebepleri olarak eksik bakım prosedürleri ve pilotaj hatası gösterildi. Çünkü uçak pistte ilerlerken hava hızı göstergelerinde bir problem olduğu fark edilmişti. Ancak kaptan pilot kalkışa devam edilmesine karar verdi. Uzmanlar ise kokpit ekibi sorunu fark ettikten sonra uçağın pistte durmaya yetecek kadar mesafesi olduğunu tespit etti. Sonuçta düşen uçakta bulunan toplamda 189 kişiden kurtulan olmadı.
Eğer bir uçağa bakarsanız, üzerinde ileri doğru yönlenmiş sivri cisimler olduğunu göreceksiniz.
Bu sivri cisimlerin adı pitot tüpü.
Pitot tüpü, 1732’de Fransız mucit Henri Pitot tarafından nehir ve kanallardaki suyun akış hızını ölçmek amacıyla geliştirildi. İlk olarak da Birinci Dünya Savaşı döneminde hava hızını ölçmek için kullanıldı. Pitot tüpü sadece havanın hızını değil genel olarak akışkanların hızını ölçen bir araçtır.
Pitot tüpü, içinde boylu boyunca uzanan bir delik barındıran sivri bir boruya benzer. Bu deliğin sonunda ise bir ölçüm cihazı vardır. Delikten hava gibi bir akışkan girdiğinde geri çıkamaz ve burada birikir. Belirli bir noktadan sonra buradaki akışkanın hızı durma noktasına gelir. Akışkan durduğunda ölçülen basınç “toplam basınç” olarak adlandırılır. Ancak uçağın havadaki hızının belirlenebilmesi için bir de statik basıncın ölçülmesi gerekir. Statik basınç akışkandaki moleküllerin rastgele hareketlerinden kaynaklanan basınca verilen isimdir ve uçaklarda bulunan statik port aracılığıyla ölçülür. Akışkanın hızını ölçmek için toplam basınçtan statik basıncı çıkarmamız gerekiyor. Elimizde kalan değer ise bize akışkanın hızını verecektir.