Ulaş Başar Gezgin
Çin, Latin Amerika’da olduğu gibi, Afrika’da da benzer sorunlarla karşı karşıya: Çin’in Afrikalı işçi istihdam etmeyip işçilerini Çin’den getirmesi eleştiriliyor. Ancak, birkaç ülke dışında, kıta genelinde böyle bir durumun geçerli olmadığı da ileri sürülüyor. Çin’in devletlere borç verirken, AB(D) gibi katı koşullar ileri sürmemesi ve iç işlerine karışmaması dolayısıyla, Afrika’nın–diktatörlükl başta olmak üzere- irili ufaklı devletlerinin gözde mali ortağı olması eleştiriliyor. Afrika, Çin için bir ham madde deposu olmanın ötesinde stratejik öneme de sahip: Ejderha, Cibuti’de bir askeri üs (bir deniz üssü) açma planını hayata geçirdi. Bu üs, Çin’in yurt dışındaki ilk üssü oldu. Eritre, Etiyopya, Somali ve Yemen’le komşu olan ülke, korsanların uğrak noktalarından. Bu da, Çin’in üssün kuruluşunu gerekçelendirebilmesini sağlıyor. Öte yandan, aynı ülkede hem Çin hem Amerikan üslerinin olması, yakın gelecekte çatışma senaryolarını gündeme getiriyor.
Askeri üs inşasının bitiminden önce bile, Cibuti, Çin için bir lojistik merkezi olmaya başladı. Bunun nedeni, Eritre’nin 1993’te bağımsız olmasıyla deniz erişimini yitiren Etiyopya’dan denize ulaşan Çin yapımı demiryolunun Cibuti limanında bitmesi. Altyapı sıkıntısı yaşayan ülke, limana mal göndermenin trenle birlikte 2 günden 12 saate düşmesinin ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağını düşünüyor. Son 50 yılın en kötü kuraklığını yaşayan Etiyopya’da Çin yapımı trenin ilk işi, açlıktan ölme tehlikesi yaşayan iç bölge halklarına yiyecek ve yardım malzemesi götürmek oldu. Açlıktan kırılan bir ülke için Çin yatırımı büyük bir şans. Çin’in, ABD’nin tersine, askeri işgal, imha, bombalama vb. gibi niyetlerinin olmaması ve ağırlıklı olarak ekonomik ilişkilere odaklanması da fark yaratıyor. Afrika Birliği ülküsü, Çin’in altyapı yatırımlarıyla maddi bir zemine oturmuş oluyor. Ayrıca, Çin, Afrika’da mühendislik benzeri alanlarda ilk olarak 5 üniversite açmayı planlıyor.
Çin’in Afrika yatırımlarının bir diğer sonucu da, 15 yıl gibi kısa bir sürede Afrika’da 1 milyonu bulan Çinli göçmen nüfus oldu. Bu, Afrika nüfusunun binde biri bile etmese de önemli bir sayı. Bu arada, Çin nüfusunun Afrika’nın toplam nüfusuyla aşağı yukarı aynı olduğunu not edelim. İlerleyen yıllardaki yeni yatırımlarla göçmen nüfusun artması bekleniyor.
ABD, Çin’e karşı Afrikalıları uyarıyor: “Çinlilerin istedikleri, sizin refahınız değil; asıl niyetleri, doğal kaynaklarınızı ele geçirmek”, sanki kendilerinin de niyeti bu değilmiş gibi… Çeşitli Afrika devletleri ise, ABD’yle aynı görüşte değil; Çin, Afrika’yı kısa sürede altyapıyla tanıştırdı. AB(D)’ye kalsa siyasi pazarlık nedeniyle yılları bulan projeler Çin’le birkaç ayda tamamlanıyor. İşin aslı şu: AB(D), Rusya ve Çin gibi devletlerin yokluğunda Afrika’da kendi krallığını kurmuştu. Çin’in sahaya inişiyle, AB(D) de daha çekici olmak için çaba göstermek zorunda. AB(D) kendi devlet çıkarları için Afrika diktatörlüklerini desteklemekle kalmadı; Afrika devletlerini içinden çıkılmaz bir borç batağıyla kendine bağımlı duruma getirdi. Afrika üstündeki yüzlerce yıllık Avrupa egemenliğinin Afrika’ya getirisi açlık oldu; bu nedenle, Afrika’nın AB(D)’den uzaklaşıp Çin’e yönelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Öte yandan, ejderhanın Afrika atağının çevre sorunlarını büyütüp işçi haklarını sıfırlayacağı da bir gerçek. Afrika’nın Çinleşmesi, toplumsal açıdan zaten tam da buna karşılık geliyor. Bir diğer kaygı da, Çin’in Afrika’daki altyapı yatırımlarının çoğunlukla siyasal seçkinlerin şehirlerine yönelik olması. Bunun da, Çin’in kendisinde de olduğu gibi, daha fazla toplumsal eşitsizlik ve sonrasında adaletsizliğe yol açacağı düşünülüyor.
Bütün bu tartışılanlar, bir küresel özneye dönüşen Çin’in hareket planlarının öngörülebilir ve öngörülemez sonuçları olarak karşımıza çıkıyor. Çin’in öngöremediği 1 milyon göçmen rakamı, belki de ilerleyen yıllarda birkaç kez katlanacak. Belki de bu ve benzeri gelişmeler dolayısıyla, sonunda küreselleşme olgusunun cilalı Amerikanlaşmanın ötesine geçip gerçekten çoğulcu (ancak devletler düzeyinde çoğulcu) bir küreselleşmeye doğru evrildiğine tanıklık edeceğiz. Dünyayı hem çevre krizi, işçi haklarındaki dibe vurma ve eşitsizlikler gibi kötülükler hem de ulaşımın kolaylaşmasıyla birlikte gelecek ekonomik büyüme gibi iyilikler bekliyor. Bunların dengesini ise zaman belirleyecek.
Not: Bu yazı yeni yayımlanan “Çin/Çifte Ejderhanın Diyarında-1” kitabımdan alınmıştır.