Analizör
Rusya’ya ilk gidişim 2 Ağustos 1990 günüydü. Uçak Şeremetyevo Havaalanına indiğinde bambaşka bir dünyaya geldiğimi bilmiyordum.
İlk haftalarım afallamakla geçti. Her şey çok büyüktü, binalar, caddeler, mağazalar. Hele metro inanılmazdı. Her “ilk gelen” gibi ben de bu ülke ne kadar güçlü hissine kapılmıştım…
Ama zaman geçtikçe ülkenin içinde bulunduğu fakirliği anlamaya başladım. Mesela sokaklarda tek bir tane bile ithal araç yoktu, olanlar yabancıların araçlarıydı ve muazzam ilgi görüyordu. Sadece arabalar değil, yabancı olmak ayrıcalıktı. Ülkede döviz kullanımı yasaktı. Karaborsadan 100 dolar bozdurur, parayı nereye koyacağımızı bilemezdik çünkü 4 farklı kur vardı. Gerçi alacak pek bir şey de bulamazdık. O güne kadar havyar yememiş ben, sabah akşam havyar yerdim çünkü çok ucuzdu, hem de dünyanın en kaliteli havyarıydı. Yollar ve arabalar kirliydi, temiz araç görmek imkansızdı. Hırsızlık diz boyuydu. Gerçi Ruslar ona hırsızlık demez “yer değiştirme” derdi. Çok rublesi olanlar parasıyla hiçbir şey yapamazdı. Yurt dışından ithalat yapan firmaların hepsi devlet firmasıydı.
Ne olduysa Mihail Gorbaçov’un başlattığı “Perestroyka” ve “Glasnost” projeleriyle oldu ve Rusya’nın çehresi çok hızlı değişmeye başladı. SSCB, bir anda Rusya Federasyonu oluverdi. Ülke ithalata açıldı, Avrupa ve tüm dünya elinde avucunda ne varsa Rusya’ya akıtmaya başladı. Bu esnada petrol fiyatları kademeli olarak artırılıyordu. Yani, yeni Rusya’nın palazlanması sağlanıyor ama kazandıkları para gönderdikleri mallarla yeniden geri alınıyordu. Emperyalist düzen kurucuları müthiş bir planla ellerindeki çarık çürük ürünler karşılığında Rusya’nın petrol ve gaz başta olmak üzere tüm zenginliklerini para ödemeden sömürüyordu. Elbette bu sisteme Ruslar da izin veriyordu. Bir kesim bir anda çılgın paralar kazanmaya başlamış, Moskova çok kısa bir süre içinde Avrupa’nın en pahalı şehri haline gelmişti.
Bu sistem 25 yıl kadar sürdü. Ne zaman ki dünyada global krizler başladı Rusya da nasibini aldı. 2010 yılından sonra durum artık geriye gidiyordu. Gerçi Rusya’da Putin vardı ve tüm parayı kontrol ediyordu ama ekonomi kelimenin tam anlamıyla petrol fiyatlarına endekslenmişti. Çünkü o güne kadar ağustos böceği misali hiçbir doğru düzgün yatırım yapılmamıştı. Ülke ekonomisi üretmiyordu ya da üretmeyi sevmiyordu. Çünkü ortada müthiş para vardı ve devlet şımarmıştı. Nasılsa kimden istese istediğini parasıyla yaptırırdı ki öyle de oluyordu.
Bu şımarıklık Çeçenistan, Gürcistan olaylarıyla perçinlendi. Artık kendi coğrafyasında bir alfaydı. Bu esnada Kırım’ı ilhak etti. Baktı ki dünyadan ses çıkmıyor, Suriye’ye girdi. ABD ve NATO için doğal olan işgalleri güya onlarla mücadele eden Putin de gayet isteyerek ve hırsla yapıyordu.
Buraya kadar anlattıklarım herkesin gözü önünde gelişen olaylar. Kimse kalkıp da yok öyle değildi diyemez çünkü yaşandı.
Şimdiden sonrası ise benim senaryom…
Kırım’dan sonra Putin ve onun üst akılları (artık kaç kişilerse) “dünyayı biz yöneteceğiz” egosuna kapıldı. Para vardı. Petrol, gaz, nikel, buğday, silah vs. vardı. Kim sırtlarını yere getirebilirdi ki? Zamanı gelmişti. Eski şaşalı günlere ama bu kez zengin ve güçlü bir devlet olarak dönmeye karar verdiler. Önce Ukrayna ele geçirilmeliydi. Çünkü Ukrayna SSCB zamanında Rusya’nın en stratejik mallarını üreten fabrikaların olduğu topraklardı. Üstelik dünyanın buğday ambarıydı moda deyimle…Eğer Ukrayna Kırım gibi “ham yapılırsa” ne NATO ne de ABD bu coğrafyada artık Rusya’ya kafa tutabilirdi ve sonra yavaş yavaş aşağılara inmeye başlarlardı. Aşağıda kim var biliyorsunuz!
Bu sebeple Donetsk ve Lugansk diye suni bir sorun yaratıldı. Doğru zaman beklenildi. Belki de bu operasyona 3 yıl önce başlanacaktı ama pandemi devreye girdi, kim bilir…
Her emperyalist ülke gibi Rusya da tüm dünyaya haklı bir neden sunmak zorundaydı. Bunu da buldular. NATO genişliyordu, 8 yıl boyunca Donetsk ve Lugansk’ta Ruslar öldürülüyordu. Putin (ya da üst akıl) bir hesap yaptı. Risklere baktılar, ABD’nin kozlarına baktılar ve kararlarını verdiler. Rusya onlar için vazgeçilmezdi. Gaz en büyük kozdu ama onun haricinde birçok ülkeye çok para kazandırıyorlardı. Kimse bu kazançtan vazgeçemezdi. E bir de ellerindeki nükleer gücü hesaba katarsanız, kimse Rusya’ya gıkını çıkaramazdı. Birkaç çatlak ses illa ki çıkardı ama zamanla onlar da daha önceki işgallerde olduğu gibi susar otururlardı. Ve Putin “davay” (hadi) dedi.
İlk 3 gün istediği gibi gitti. Ama sonra beklenmedik gelişmeler yaşanmaya başladı. Bazı hesaplar sanki tutmamıştı. Özellikle yaptırımların boyutunda sanki hesap hatası vardı. Tamam, ABD bir şeyler yapacaktı da biraz fazla ileri gidilmişti sanki. 1 hafta geçmesine rağmen Putin hâlâ, “bize bir şey olmaz, daha fazla ileri gidemezler” diye düşünüyordu. Ama o hesap da tutmadı. Tüm uluslararası markalar teker teker Rusya’dan çıkmaya başladı. Bazı yorumcular diyordu ki, “E ne olacak sanki, Ruslar kendi markalarıyla onların yerlerini doldururlar.” Bu çok yavan bir yorumdu çünkü dünya artık öyle bir yer değildi. Örneğin bir hamburger markasının tüm dükkanlarını kapatıp çıkması demek, Rusya içinde birçok dengenin bozulması demekti. Zira o hamburgerci binlerce Rus’a istihdam sağlıyor, kendi mülklerinde köfte satıyor, tonlarca patates, et, kola, mısır vs. alıyordu. Yani, etrafında yüzlerce yerel üretici vardı ve onlarında etraflarındakiyle ciddi bir ekonomi yaratmışlardı. Ayrıca, bu tür köfte markaları gittikleri ülkelerde illa ki o ülkenin en babalarından biriyle ki bunlar yönetime en yakın isimler olur, ortaklık yaparlardı. Bu tür bir piyasa terkinin etkisi sadece piyasaya olmaz aynı zamanda hükümetin sol tarafındaki iş adamı ve onu oraya getiren kişilere de olurdu. Kaybedilecek ciro çok büyüktü. Köfteci yanında kolasını, tavukçusunu da alıp çıkarsa bu rakam çok daha büyük olacaktı. Üstüne üstlük Visa, Mastercard gibi dünya devi markaların işlemlerini durdurması da bir şok etkisiydi. Yani, Putin beklemediği bir Rusya terk edişleriyle karşı karşıya kalmıştı. Bunun ekonomisine baskısı ve zararı tahminlerinden çok daha fazla oluyordu. E bir de savaşıyorsun, her gün bilmem ne kadar yüz milyon dolar da oraya harcayacaksın, bir taraftan halkı susturacaksın, medyayı kontrol edeceksin, para çıkışını durduracaksın vs. Durduk yere Putin başına iş aldığını anlamıştı. Kelimenin tam anlamıyla rahat batmıştı.
Şimdi önünde iki yol var: Ya sonuna kadar gidecek ya da bir şekilde paçayı kurtarmanın yoluna bakacak. Putin’in işi hiç kolay değil. Öyle asarım keserimle karun kadar zengin de olsan karşında parasını kullandığın güçler varsa diz çökmek zorunda kalırsın.
Dolayısıyla bu saçma durum başladığından beri hep aynı soruyu soruyorum: Putin ve üst aklı tüm bunları hakikaten hesaplayamadı mı yoksa hakikaten tüm bunların arkasından dünyayı şoke edecek başka bir şey mi geliyor? Ama ne olursa olsun, bugünkü reel durumda Putin’in sonu geliyor. Zira kimse, hele ABD ve Batı Rusya’yı Putin’e rağmen heba etmez.