Prof. Dr. Osman Akdemir
Etiyopya dağlarındaki bazı küçük çalıların yapraklarının altında beyaz çiçeklerle iç içe bulunan, hayvanların pek sevdiği küçük, kırmızı meyveler insanlara en sevdikleri içeceği sunuyorlar bugün.
Onunla uyanırız sabahları, onu içtiğimizde kendimizi zinde hissederiz.
Ne adının anılmadığı bir toplantı ne de ev ziyareti bulunur; ne de kahve mekanları olmayan tek bir şehir vardır dünyada.
Orta Çağ’ın erken döneminden itibaren Afrika’dan Yemen’e, Arabistan’a, Mısır’a, Anadolu’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya yayılan kahve günümüzde dünya çapında ticareti en fazla yapılan ürünlerden birisi, milyonlarca kişiyi istihdam eden bir endüstridir.
Haklı olarak tüm alışkanlıklara sağlığa zarar veren yönlerinden bakmaktadır modern çağlarda insanoğlu, Kafein içeren uyarıcılardan biri olan kahvenin fazla tüketildiğinde migreni tetiklediği, doğurganlığı azalttığı, kemik erimesini riskini arttırdığı, anne karnındaki bebeğe zarar verdiği öne sürülmüştür.
Ne var ki sabahları kahveyle uyanmaktan vazgeçmeyen insanlık kahveyle ilgili başka gerçeklere uyanıyor son yıllarda. Kahvenin zihin ve beden sağlığına pek çok bakımdan faydalı bir madde olduğuna dair gözlemler yayınlanıyor.
Prestijli bir dergide 2012 yılında yayınlanan bir çalışmada yaklaşık 400.000 erkek ve kadının 13 yıllık takibinde kahve tüketiminin tüm nedenlere bağlı ölüm oranını %10’dan fazla düşürdüğü gösterildi.
İçerdiği kafein tansiyonu kısa süreliğine yükselten bir madde olmasına karşın kahvede bu etkinin çok düşük olduğu, antioksidan ve inflamasyonu önleyici etkileri nedeniyle faydasının zararından fazla olduğu anlaşılıyor ki yapılan çalışmalar kahve tüketimiyle koroner hastalık riskinin azalabildiğini, günde iki fincan kahvenin kalp yetersizliğinden koruyucu olduğunu gösteriyor.
Geçtiğimiz sene Avrupa’da yapılan bir hipertansiyon kongresinde günde 1-3 fincan kahvenin inmeden koruyucu etki gösterdiği bildirildi.
Düzenli kahve içmenin şeker metabolizmasına olumlu etki ettiğini, insülin salınımını arttırdığını, diyabet hastalığı gelişme riskini düşürdüğünü öne süren çalışmalar bulunuyor. Bununla da kalmayarak diyetlerine kavrulmamış kahve çekirdekleri eklenen fazla kilolu kişilerin kilo vermede bundan yarar gördüklerine dair veriler mevcut.
Oksitlenmeyi ve mutasyonları önleyici etkilerinin ilham verdiği kanser araştırmalarında kahvenin günde 4 fincandan fazla tüketiminin rahim, baş ve boyun bölgesinin kanserlerinin, 6 fincandan fazla tüketiminin prostat kanserinin, 3 fincandan fazla tüketiminin bazı cilt kanserlerinin, 5 fincandan fazla tüketiminin bazı meme kanseri türlerinin riskini azalttığı bildiriliyor.
Düzenli kahve alımının demansın ilerleyişini yavaşlattığına, Parkinson hastalığında koruyucu etkileri bulunduğuna dair çalışmalar yayınlanıyor. Yakın zamanda kadınlar üzerinde yapılan bir çalışma haftada bir fincandan az içenlerle kıyaslandığında depresyon riskinin günde 2-3 fincan kahve içenlerde %15, 4 fincandan fazla tüketenlerde %20 azalmış bulunduğunu gösterdi. Kahvenin alkole bağlı siroz ve hepatit C hastalığının ilerleyişini yavaşlattığı, karaciğer yağlanması ve hatta karaciğer kanseri riskini azalttığını gösteren yeni çalışmalar bulunuyor. Faydalı etkileri arasına gut hastalığı riskini düşürmesinin, enfeksiyonlarla mücadeleye katkısının da eklenebileceğini telkin eden bulgular da yok değil.
Atasözümüz “Çoğu zarar, azı karar” der bizlere ama doğrusu bizler söz konusu olan kahve olduğunda kaç fincana az, kaç fincana çok denmeli bilemiyoruz.
Şüphe yok ki bir maddenin fazla miktarda, düzenli tüketiminin yararlı etkilerinin karşısında bazı zararları da söz konusu olmalı. Bazı duyarlı kişilerde tansiyon kontrolünü güçleştirebileceğini, uykusuzluğa neden olabileceğini, halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomun gelişme riskini arttırmasının muhtemel olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Ne var ki bizler kahvemize bir içecekten öte anlamlar yüklemiş bir kültürün çocuklarıyız. “Kahve-i rû-siyâhım şifâ verir bedene…” diyen beyitlerimiz pek haksız değiller anlaşılan.
Günümüz bilimsel verilerinin ışığında “Ben bugün sabah içtim, ikincisi zararlı olabilir… almayayım” dememizi gerektirecek bir durum olmadığını söyleyebiliyoruz.
Not: Bu makalem daha önce http://www.muglayenigun.com http://www.iyigunler.net sitelerinde yayınlanmıştır.