Son dönemde dış politikasında revizyona giden Türkiye’nin Suriye ve Mısır’la ilişkilerinde de 180 derecelik dönüşlere hazırlandığı haberleri giderek artmaya başladı.
Devletlerin çıkarları değişebildiği ve dış politikada kalıcı dostlar ya da düşmanlar olmadığı için bu aslında olağan sayılması gereken bir hamle. Dış politikada gerçekten de küslük, dargınlık olmaz.
Olmaz ama sorun Türkiye’nin geçmişte söz konusu iki ülkeyle gereksiz yere köprüleri tamamen yakma anlamına gelebilecek açıklamalar yapması. Oysa diplomasinin en önemli kurallarından biri karşınızdaki ülkeyi “düşman” olarak görseniz bile geleceğe dönük kendinizi bağlayacak dönüşü zor sözler söylememek ve uzlaşma kapısını hiçbir zaman kapamamaktır.
Peki nedir diplomasi?
Diplomasi milattan önce (MÖ) 14. yüzyıla kadar uzansa da günümüzdeki haliyle esas olarak 17. yüzyılda Avrupa’da şekillenmiş. MÖ 13. yüzyıldaki Hititlerin Kadeş Antlaşması, tarihin bilinen ilk yazılı diplomasi belgesi olarak kabul ediliyor.
Diplomasinin pek çok tarifi var, bunlardan en yalını “dış politikayı yürütme aracı.” Bir başka tarife göre ise, “ülkeler arasında barışçı ilişkiler kurma sanatı.”
Her ülkenin dış politikada hedefleri vardır ve bu hedeflere ulaşmak için diplomasiyi kullanır. Diplomasi aynı zamanda “al-ver” oyunudur; kimi zaman sabır ve çelik gibi sinir gerektiren pazarlıklar sonucu ülkeler alabileceklerinin en fazlasını, verebileceklerinin en azı karşılığında elde etmeye çalışır.
Ama diplomasi aynı zamanda her ülkenin siyasi, ekonomik ve askeri gücüyle de bağlantılıdır. Yeterli güce sahip değilseniz, muhatabınıza karşı kullanabileceğiniz, üzerinde baskı kurmanızı sağlayacak kozunuz yoksa diplomasi bir işe yaramaz. Bu silahlara sahip değilseniz herhangi bir konuda haklı olmanız karşı tarafa otomatikman istediğinizi yaptırabileceğiniz anlamına gelmez.
Diplomasinin en önemli özelliklerinden biri de nezaket dili olmasıdır. Çok nadir örnekler dışında, aralarında sorun bulunan iki ülkeyi temsil eden devlet adamlarının kamuoyu önünde ya da kapalı kapılar ardında kurdukları cümlelerde nezaket kalıpları dışına çıktığını duymayız. Bunun yerine söylemek istediklerini, vermek istedikleri sert mesajları “zarif” bir ambalaja sararlar.
Gergin görüşmelerin neredeyse hiçbirinde “… pişman ederiz”, “mecbursunuz”, “gününüzü göstereceğiz…” gibi tehdit ifadeleri geçen cümleler kurulmaz. Bunun yerine muhatap rencide edilmeden, örneğin iki ülkenin sorunları aşmak için birlikte çalışması gerektiğinden söz edilir. Baskı, tehdit ve şantaj gibi kelimeler diplomasi dilinde yer almaz, gerekiyorsa kibar bir şekilde bu sözler ima yoluyla karşı tarafa söylenir. Kapalı kapılar ardındaki bu dikkatli üslup kamuoyu önünde yapılan açıklamalarda da geçerlidir.
Diplomasinin bir başka kuralı da, yapılan açıklama ne kadar sert olursa olsun uzlaşma yolunun kesinlikle kapatılmamasıdır. Bu nedenle devlet adamları ve diplomatlar geleceğe ilişkin hiçbir zaman bağlayıcı kelimeler kullanmaz. İki ülkenin arası ne kadar gergin olursa olsun, hatta savaş çıkmış bile olsa uzlaşma kapısı her zaman aralık bırakılır.