Halil Ocaklı (halilocakli@yahoo.com)
Eminim yakın çevrenizde eti azaltmak istediğini veya tümüyle bırakmak istediğini söyleyenler vardır. Kardiyologların uyarıları, artan et tüketimini dizginlemeye yetmiyor. Son kırk yılda küresel et tüketimi beş kat artmış durumda.
Zenginleştikçe et tüketimi artıyor, et tüketimi arttıkça obezite ve buna bağlı rahatsızlıklar artıyor. Çok yazık ki, Türkiye obezite ve buna bağlı hastalıklarda dünya liginde en ön sıralarda yer alıyor. Ünlü aşçımız Mehmet Gürs‘ün bu konudaki yazısını www.ruhundoysun.com sitesinde okuyabilirsiniz.
Mahalle aralarında bile sağımız, solumuz mangalcı, kebapçı, dönerci dolmaya devam ediyor. Bir de sakatatçılar, kokoreççiler çoğalmaya başladı.
Siz et yemeniz gerektiğine inanıyorsanız buyurun yiyin, size hiç kimsenin söz söyleme hakkı olamaz. Ancak hayvanın dışkı boşaltma organlarını yemek de neyin nesi Tanrı aşkına?
Hayvanın iç organlarında çeşitli virüsler ve parazitlerin bulunabileceği ve bunları haşlamış olmanın mikroorganizma örtüsünü tümüyle öldürmeye yetmeyebileceği biliniyor.
Ayrıca fabrikasyon besiciliğin bir sonucu olarak bağırsaklarda antibiyotik, hormon ve pestisit kalıntıları birikmesi olasıdır. Besicilik endüstrisi, antibiyotik ve hormon içeren yemlerle beslenen hayvanların et ve süt ürünlerinden kendimize ve çocuğumuza besleyici veriler alacağımıza inanmamızı bekliyor.
Düşünebiliyor musunuz, sakatat ve kokoreç yemenin bağırsak florasına bakteriyel katkı sağladığını savunanlar bile var. Kuzunun bağırsağındaki mikro-floranın insan bağırsaklarında mayalanmasının sağlıklı olduğunu savunmak, sağlık bilimiyle çelişir.
Yalın gerçek ortadadır: Kuzunun kalın bağırsağındaki bakteriler kuzu için yararlıdır, insan için değildir.
Kokoreç sözü, büyük olasılıkla Makedonya’da konuşulan Bulgarcadan Yunancaya, oradan da Türkçeye geçmiş. Kokoreç yapmayı ilk akıl edenler, kuzu bağırsağını (prezervatif gibi) mısır koçanına üst üste geçirip pişirirmişler. [Mısır]: Kukurutza > Kokoretsi > Kokoreç
Doğada kendi halinde ve güneş görerek yetişmeyen yiyecekler doğal değildir. Bunlarla beslenmek er ya da geç sağlık sorunlarına yol açar. Protein barları, çikolata, sucuk, dondurulmuş pizza, biftek ya da kokoreç doğada kendi başına yetişmez. Bu yiyecekleri minimum düzeyde tüketmekte yarar var.
Ayurvedik beslenme felsefesine göre, “insan bedeni akıllı sistemlerle donatılmış ve sağlıklı bir yaşam sürmek üzere kurgulanmış olarak dünyaya gelir.” Fabrika ayarlarında kurulu geldiğinden, örneğin kalp atmayı, akciğer solumayı, kan damarlarda akmayı, mide sindirmeyi, bağırsaklar ise dışkı boşaltmayı ihmal etmez.
Sinir sistemi ve yüzü olan canlılar besin değildir.
Bu canlılar besin olmadığı için onları baharat katkısı olmadan yiyemeyiz. Güçlü baharatlar etin koku ve tadını örtüler. Hiç baharat eklenmemiş kokoreci yiyemezsiniz. İsterseniz bir kere deneyin, görüntüsünden bile mideniz kalkar. Kaldı ki, hijyen ve sanitasyon kurallarına gerçekten uyulduğundan emin olamazsınız.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.