Melek Ay
Hiç yoga dersi deneyimi olmayan bireylerle konuştuğumda genelde iki farklı yaklaşım ile karşılaşıyorum….
İlk yaklaşımdaki kişiler yogayı “Om mantrası” söyleyerek el parmaklarını birleştirip oturmaktan ibaret olduğunu düşünüyorlar. Hatta mantrayı biraz daha geliştirip “Om, uçmak istiyom” şeklinde geliştirmiş olanlar bile var…
İkinci yaklaşımda ise kişiler, akrobatik hareketlere odaklanıyor ve yoganın yüksek performanstan geçtiğini düşünüyor. “Yok abi ben tek el parmağımın üzerinde baş üstü duramam” ya da “Ne var ki ben de böyle uçabilirim” diyenler diye kendi içlerinde ayrılıyorlar.
Eğitimine katıldığım Zeynep Aksoy’un bizlerle paylaştığı bilgiler ışığında, bu yazıda yoganın bugün algılanan performansının ötesinde, ilk çıkış noktasına yakın bir yere temas edebilmek adına yapılan bir araştırmayı burada paylaşmak istiyorum.
Mark Singleton 1972 doğumlu bir yoga uzmanı, bilimsel araştırmacı ve Avrupa Araştırma Konseyi tarafından finanse edilen Hatha Yoga Projesi’nde çalıştığı Londra Üniversitesi SOAS’ta (The School of Oriental and African Studies ) kıdemli bir araştırma görevlisi.
16. Başbakanımız Bülent Ecevit de burada okumuş, İngiliz dili ve edebiyatı, Sanskritçe, Bengalce ve sanat tarihi üzerine eğitim almış ancak eğitimini tamamlamamış.
Mark Singleton, Sanskrit diline iyi derecede hâkim olan kişilerinde dâhil olduğu grubu ile ”Hatha Yoga projesi” kapsamında yoganın orijinal kaynaklarını araştırarak, geniş çaplı bir araştırmanın sonucunda, “Yoga Beden: Modern Duruş Pratiğinin Kökenleri” ( The Yoga Body – The Origins of Modern Posture Practice ) adında bir kitap yazmış.
Bu kitapta, modern yoga okullarının iddialarının aksine, Hindistan’da poz pratiklerinin hiçbir zaman yoganın merkezinde olmadığı tanımlanıyor. Nihai hedef fiziksel beceri değil zihin kontrolüdür.
Yoganın en temeline yapılan bu araştırma gösteriyor ki “Hatha Yoga”, bedeni çürümeyen bir araç haline getirmeyi hedefler. Bedeni çamur gibi “pişiren” Hatha Yogiler” arınırlar. Pratikleri arasında Dhauti (ip yutup çıkarmak), Bası (lavman), Neti (burun kanallarını temizleme), Trataka (muma bakma), nakli karın egzersizi ve Kapalabatti (kafa parlatıcı) nefes tekniği vardır.
“Asana” kelimesi ise hastalıktan uzak ve hafif beden için kullanılır ve sadece 15 kadar asana ile tarif edilir.
Singleton kitabında, bugün popüler ve performans olarak uygulandığı şekliyle yogayı modern Hint milliyetçiliğine ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa ile Amerika’daki jimnastik hareketlerine borçlu olduğumuzu detaylar ve kaynaklarını vererek şöyle açıklıyor.
“1800’lerin sonuna doğru Avrupa’da cambazlık ve fitness popüler olmaya başlar. Poz pratikleri, Hindistan ve Batı fiziksel egzersiz kültürlerinin karşılaşması ile yeni bir dinamik hal alır. Avrupa jimnastik kültürü, İngilizlerin hegemonyası altında olan Hindistan’ na da yayılır.
Hintliler, miraslarını korumak üzere, ‘asana’ terimini Avrupa’dan gelen jimnastik ile birleştirir. Hindistan’da İngilizlerin yönetimi altında olan Hint erkeği, fiziksel olarak daha becerikli olmaya niyetlenir. Yaygınlaşan Darwin’in evrim teorisinin yarattığı değişen psikolojilerin içerisinde, sağlık ve fitness programları ortaya çıkmaya başlar.
Batı’da, 1800’lerin sonunda gelişmeye başlayan kişisel irade ile bedeni kontrol etme fikirleri, bu yoga metotlarını etkiler. Yoga, bu gelişmelerin içerisinde, Avrupa ve Amerika’da gelişen Yeni Fiziksel Kültürün, Doğu’daki biçimi haline gelir. Batı’da, şu anda Amerika ve Avrupa’da öğretilen belirli ‘Hatha yoga’ türlerinden neredeyse ayırt edilemeyen uygulama biçimlerini içeren sağlam bir şekilde kurulmuş egzersiz gelenekleri vardır.”
Bu gelişim içerisinde görevlendirilen ve “yoganın babası” olarak isimlendirilen Krishnamacharya’nın sahneye girmesi yoganın orijinal kimliğinin dışına çıkmasına vesile olur.
Onun öğrencileri Pattabhi Jois ve BKS Iyengar ile geliştirilen binden fazla “asana”, fotoğrafın baskı maliyetlerinin de ucuzladığı döneme denk gelir. Poz pratikleri, fotoğraf sayesinde Batı’ya ulaşır ve işte bu sayede, Modern Yoga Bedeni belirmeye başlar. Tüm bunlar, Hint Rönesansı ve dünyanın fiziksel egzersiz kültürünün gelişmesine denk gelir.
Krishnamacharya, Karnataka’daki Maharaj ( Hint prensi ) tarafından eski Hint mirasını canlandırma çabaları içerisinde, yogayı canlandırma görevinde çalışıyordu
Kayıtlara göre fiziksel beceride başarı, jimnastik, askeri eğitimler, Batı sporları ve oyunları hep çok önemliydi. Kavramsal olarak asana ve egzersizi bir araya getirmek sadece Jaganmohan Sarayı’nda değil, tüm Mysora bölgesinde popülerleşti.
Krishnamacharya’nın öğrencilerinden biri TRS Sharma, hocası Krishnamacharya hakkında şunları söyler:
“Krishnamacharya, öğrencilerine her zaman yenilikle gidiyordu. Bazı öğrencilerinin bunları kolayca yapabildiğini gördüğünde, duruşların varyasyonlarını türetiyordu. ‘Bunu dene, bunu buraya ve bunu buraya koyarak’ gibi. Hep icat ediyor ve yenilik yapıyordu. Krishnamacahrya hiçbir zaman belirli bir poz sıralamasını vurgulamadı, onun için düzeni gözlemlemenin kutsal bir tarafı yoktu. Bana ‘Olabildiğince çok pozu pratik et!’ derdi.”
Bu sırada yogayı tekrar Hint insanına kazandırmak üzere bir sürü gösteri şeklinde yoga pozları performansları yapılıyordu. Pozları art arda zincirlemenin nedeni bu “vinyasa”msı ( akıcı) gösteriler olabilir.
Krishnamacharya, insanlara yogayı öğretebilmek için ilk olarak onların dikkatini çekmek zorunda olduğunu hissediyordu.
Öğrencisi Desai diyor ki: “Krishnamacahrya, otuzlu ve kırklı yıllarda, yoganın ve yogaya olan ilginin düşük seviyede olduğunu hissettiğinde, insanlarda biraz coşku ve inanç yaratmak istedi ve bu noktada insanların dikkatini çekmek için biraz bu tür sirk çalışması yaptı.”
Bazı yogalar soylarını birkaç nesil geriye bağlasalar da günümüzde Hindistan’da uygulanan orijinal yogalardan çok uzak.
Krişnamaçarya’nın oğlu, Desikaçar, babasının efsanesinden bahsederken, yoganın bireye uyumlanması gerektiğini ve topluma hizmet etmesi gerektiğinden bahseder. “Kişi, yoga tarzına hizmet etmektense, yoga kişiye hizmet etmeli” der.
Günümüzün farklı yogaları, günümüzdeki ihtiyaçlara farklı biçimlerde hizmet eder. Bazı yoga tarzları daha meditasyon, bazıları daha fitness odaklı olarak genel bir ayırım yapabiliriz.
Meditasyon odaklı olan içe dönmeyi, yavaş ve nefes odaklı olmayı önerirken, fitness odaklı olanlar, kişinin beden pozisyonlarını uygulama becerisini vurgular.
Namaste…