Son beş yılda yaklaşık bir milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Hollanda veya diğer Avrupa Birliği ülkelerine göç ettiği bildiriliyor.
Dışarıya akan göç şaşırtıcı rakamlara ulaşırken, ülke içinde artan nitelikli hizmet eksikliği ve birçok ülkenin eğitimli beyinleri sahiplenme yarışı, yüz yüze olduğumuz tehlikenin vahametine işaret ediyor.
Gelişmiş ülkelerin, mesleğinde yetişmiş nitelikli beyinleri birbiriyle rekabet içinde, ihtiyacına göre seçip sahiplenmeye çalışması, davetkâr ilanlarla, vize kolaylığı, iş garantisi gibi teşviklerle kapılarını aralaması, içeride giderek ağırlaşan siyasi, ekonomik ve sosyal baskılarla birleştiğinde göçü daha cazip hale getiriyor.
Beyin göçü, bizde ve dünyada çok tartışılagelen sosyal meselelerin başında geliyor.
Mesleki açıdan iyi eğitim almış, nitelikli kişilerin, çeşitli nedenlerle başka ülkelere yerleşme, özellikle gelecek endişesiyle kendilerini daha güvende hissedecekleri ülkelere geçme eğilimi günümüzün acı gerçeği.
Bir taraf milli servet kaybı yaşarken diğerlerinin kazanımı büyüktür. Bir anlamda nitelikli göç veren ülkelerin canı yanarken, kabul eden ülkelerin başına talih kuşu konmaktadır.
Resmi veriler de, Türkiye’den ayrılan yetişmiş vatandaş sayısının katlanarak arttığına işaret ediyor.
Daha iyi bir yaşam ve gelecek arayanlar arasında en büyük grubu 25-29 yaş arası gençler, meslek olarak da tıp ve bilişim uzmanları oluşturmaktadır.
Bunun faturası, ekonomik kayıplar, beyin drenajı, toplumsal yatırımların ve enerjinin heba olması, refahın azalması, entelektüel ve kültürel boşluklardır.
Kaçış
1960’larda başlayan ekonomi ağırlıklı emek göçü, darbeler, siyasi baskı ve ekonomik buhran dönemlerinde nitelikli beyin göçüne dönüşmüştü.
Geçmişte daha çok emek gücü odaklı başlayan göç şimdilerde yetişmiş meslek sahiplerinin de kitleler halinde ülkeden kaçışı olarak devam ediyor.
Bugün artık önemli sayıda bilim insanı, doktor, mühendis ve bilişim programcısı ile eğitim çağındaki öğrencimiz yurt dışı arayışı içinde olup mesleki kitle göçleri başlamıştır.
Bir tespite göre mesleki eğitim görmüş her yüz kişiden 59’u göçle kaybedilmektedir.
Artık ‘’doktor dövebilme‘’ mertebesine erişip, sağlık çalışanlarını ‘’isteyen gitsin’’lerle itibarsızlaştırdığımız koşullar sonucunda, son iki yıl içinde beş bine yakın uzman doktorun, binlerce sağlık çalışanının yurt dışına yerleştiği, veteriner hekimlerin de sırada olduğu görülüyor.
Türkiye’den ayrılan doktor sayısının 10 yıl öncesine göre 50 kat arttığı hesaplanıyor.
Bugün Almanya’da, kadrosunda Türk doktor veya sağlık personeli olmayan hastane bulunmadığı, en ücra köşelerdeki kliniklerde dahi Türk sağlıkçıların görev yaptığı görülüyor.
Başka bir durum da, İngiltere’de sağlık bakım ehliyeti kazanan Türk doktorların, kendilerine daha cazip gelecek vadeden İngliz sistemli referansları kabul eden Avustralya, Yeni Zelanda gibi Commonwealth (İngiliz Milletler Topluluğu) ülkelerine yönelmesi.
Umut
Ülke dışında umut arayışının başlıca nedenleri mesleki itibarsızlaştırma ve şiddetin yanı sıra düşük ücret, çalışma koşulları, siyasi baskı ve mesleki gelişim fırsatları gösteriliyor.
Geçen yıl yurt dışına göç eden vatandaş sayısının rekor düzeyde, yaklaşık 300 bin olduğu kaydedilmekte. Avrupa Birliği ülkelerine iltica eden vatandaş sayısının 30 bini aştığı bildiriliyor.
Gençler arası işsizlik yüzde 40’ı aşarken, 18-29 yaş grubunun yüzde 76’sının yurt dışına yerleşmeye sıcak baktığı, göç edenlerin oranının yüzde 97 arttığına işaret ediliyor.
Daha iyi bir gelecek, daha huzurlu bir yaşam, adalet ve eşitlik arayışı için göç etmek isteyen gençlerin yüzde 77’si çalışma hayatında torpil ve kayırmanın yetenek ve liyakatten daha etkili olduğuna inanıyor.
UNESCO verilerinde Türkiye’den her yıl en az 50 bin öğrencinin yurt dışına gittiği kaydedilirken, çoğunluğun dönmeyi düşünmediğine, beyin göçünün neredeyse lise düzeyine indiğine işaret edilmekte.
AB çevrelerinde dile getirilen, Türklerin siyasi baskı, adaletsizlik ve ekonomi koşullarından kaçmakta olduğu incitici tespitleri artık sır değil.
Ülkemiz bu bağlamda, iç savaş yaşayan, işgale uğramış, antidemokratik İran, Afganistan, Irak, Suriye gibi baskıcı rejimlerle aynı kulvarda anılmayı elbette hak etmemektedir.
Ne üzücüdür ki, bir zamanlar “Demir Perde” ülkelerinden, günümüzde ise baskıcı Orta Doğu ülkelerinden canını kurtarıp Batı’ya sığınan sanatçı, aydın ve meslek sahibi toplulukların adlandırıldığı gibi, şimdi bizden göçen ve görünürlüğü giderek artan vatandaş gruplarımıza ‘’Beyaz Türkler’’ denilmeye başlanmıştır.
Kıssadan hisse: Beyin göçünü önleyemeyen ülkelerin nihayette beyin ölümüne maruz kalabileceği asla unutulmamalı.
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social