Bir yazımda Finike ilçesi için Fenike yazmışım. Niye böyle yazdım ki, Fenikeliler vardı tarihte, beynim herhalde Finike olamaz mı dedi acaba? Bir yanlışlık yapmıştım ama neden? Biraz araştırınca ortaya çıktı ki Fenike adı 1937 yılında bir güzel Finike yapılmıştı.
Osmanlı’da İttihat ve Terakki’nin bir darbeyle iktidara gelmesiyle yer adlarının değiştirilmesi başlamış ama bitirilememiş, savaş dolayısıyla da ertelenmiş. Asıl Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yeniden başlatılmış. Her yerin adının Türkçeye çevrilmesi için “derin” çalışmalar yapılmış. Çünkü adı Türkçe olmazsaymış orası Türk yurdu sayılmazmış. 1937 yılında dönemin İçişleri Bakanlığı-Dahiliye Nezareti tarafından çıkarılan Vilayetler Tüzüğü ile Fenike adı Finike yapılmış. Finike sözcüğü tamamen uydurma, hiçbir anlama gelmiyor.
Değiştirme Osmanlı döneminde başladı
Yer isimlerinin değiştirilmesini 1916’ya kadar kimse düşünmemiş, ne Fatih ne Yavuz ne Kanuni ne 4. Murad ne de diğer sultanlar. Aslında bu “cin fikir” sultanların aklına bile gelmezken bir İttihat ve Terakki paşasının aklına gelmiş. Osmanlı’nın en büyük talihsizliklerinden biri olan Enver Paşa Harbiye Nazırı yani Savunma Bakanı iken herhalde imparatorluğu kurtaramayacağını anlayınca zaten hayal dünyasında yaşadığı ve olmayacak işler yaptığı için “bari yıkmayı kolaylaştırayım” demiş.
İşte bu cin fikirli paşa bir yandan Ermeni, Süryani, Rum azınlıklar yerinden yurdun kovulup, kimilerine göre soykırıma tabi tutulurken 5 Ocak 1916’da şöyle bir emir yayınlamış:
“Memalik-i Osmaniyye’de Ermenice, Rumca ve Bulgarca, hasılı İslam olmayan milletler lisanıyla yad edilen vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir, ilah. bilcümle isimlerin Türkçeye tahvili mukarrerdir. Şu müsaid zamanımızdan süratle istifade edilerek bu maksadın fiile konması hususunda himmetinizi rica ederim.”
Dikkat ederseniz Arapça ve Kürtçe yer adlarının değiştirilmesi önerilmemiş emirde. Çünkü onlar Müslüman tebaa. İşin ilginç yanı Enver Paşa’nın bu emri dönemin kendisine aydın diyen birçok kişisince desteklenmiş.
Örneğin, asker ve yazar olan Hüseyin Avni Alparslan “Trabzon İli Lâz mı? Türk mü?” adlı kitabında şunları yazabilmiş: “Ülkemizin sahibi olmak istiyorsak, en küçük köyün adını bile Türkçeye çevirmeli ve Ermenice, Yunanca veya Arapça biçimlerini bırakmamalıyız. Ülkemizi ancak bu şekilde kendi renklerine boyayabiliriz.”
Yalnız verilen emir uygulamada büyük sorunlar çıkarmış. Çünkü ülke savaşta ve iki tane ad karışıklığa neden olmuş. Bu yüzden 15 Haziran 1916’da ikinci bir emirle yer adlarının değiştirilmesi işinin savaş sonuna kadar ertelendiği duyurulmuş.
Cumhuriyet rejimi “kutsal” görevi devraldı
Cumhuriyet ilan edildikten sonra bu ad değiştirme olayı bu kez çok daha kuvvetli biçimde gündeme gelip uygulamaya konmuş. Osmanlı’nın başlattığı yer adlarının değiştirilmesi işi için özel devlet komisyonları kurulmuş. 12.211 köy ve kasabanın adıyla birlikte 4 bin dağ, ırmak ve başka coğrafi adlar değiştirilmiş. Değiştirilen adların toplamı 28 bini bulmuş. Değiştirme işlemi daha çok azınlıkların yaşadığı topraklarda yani doğu bölgelerinde gerçekleştirilmiş.
Ama paranoyakça işler de yapılmış. Birlikte kurtuluş savaşı yaptıkları Kürtlerin yaşadığı topraklarda da birtakım değiştirme işlemi yapılmış. Bunun nedeni “eski isimlerin kullanılması bölücü ve uygunsuz olduğu için” imiş.
Bu işlem on yıllarca sürmüş. “Ermenistan, Kürdistan veya Lazistan (1921 öncesinde Rize’nin resmî adı) gibi tarihsel bölge isimlerini kullanan ithal haritaların ülkede kullanımı yasaklandı. Örneğin Leipzig’de basılmış Der Grosse Weltatlas adlı harita bunlardan biriydi.”
Kemalistler yapar da Demokrat Parti durur mu?
Türkiye’de asker hep işin başında yani yönetimde olmuştur. Görünüşte sivil olan Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa ve diğer bilumum paşalar sivil giysileriyle ülkeyi yönetti. Ancak Mercedes görünümlü Murat 124 gibi bir durum vardı ortada. Ne kadar Mercedes’e benzetmek istenirse istensin “Hacı Murat” kendini hemen belli eder, marşa bastığında çıkan gürültü ilk işareti vererek kimliğini ifşa eder. Tıpkı bunun gibi sivil giysiler içinde ama kendilerine hep paşam diye hitap edilen bu askerler 1950 yılına kadar ülkeyi bizzat yönetti. 1950’de yapılan seçimle işbaşına gelen Demokrat Parti ise ad değiştirme konusunda askerlerden hiçbir farkı olmadığını gösterdi kısa zamanda.
“1940’ların sonunda ve 1950’lerde Demokrat Parti döneminde ‘anlamları güzel çağrışımlar uyandırmayan, insanları utandıran, gurur incitici, yahut alay edilmesine fırsat tanıyan kelimelerden oluşan isimler’ Türkçe olsalar bile değiştirildi. Bunun yanı sıra kızıl, çan ve kilise (örneğin Kırk Kilise) gibi Hristiyanlığı çağrıştıran yer isimleri de resmîyetten silindi. Arap, Çerkes, Gürcü, Kürt, Laz, Tatar ve muhacir gibi kelimeleri içeren isimler ise ‘bulundukları yerde bölücülüğe meydan vermemeleri’ gerekçesiyle değiştirildi.”
“1952’de İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışacak olan Ad Değiştirme İhtisas Kurulu oluşturuldu. Bu kurula herhangi bir belediye sınırında kalan park, sokak ve yol gibi yerler hariç tüm yer isimlerini değiştirebilme yetkisi verildi… 1978’e kadar çeşitli aralıklara çalışan kurulun çalışmaları sonucunda Türkiye’deki köy isimlerinin yüzde 35’i değiştirildi.”
1980 darbesiyle işbaşına gelen askeri cuntanın da ilk işlerinden biri Kürtçe yer adları oldu. “1983’te komisyon yeniden oluşturuldu ve 280 köyün ismini değiştirdi. 1985’te verimsizlik nedeniyle tekrar kapatıldı…
1968’de İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ve değişen köy isimlerini listeleyen Köylerimiz adlı kitabın önsözünde değişiklikler şu şekilde açıklanır:
Yabancı kökten geldiği anlaşılan ve iltibasa yol açtığı tespit olunan, yaklaşık olarak, 12 bin köy adı Bakanlığımız İller İdaresi Genel Müdürlüğünde çalışan “Yabancı Adları Değiştirme Komisyonu” tarafından incelenerek Türkçe adlarla değiştirilmiş ve kullanma alanına konmuştur.
“Bağımsız bir araştırma yapan dil bilimci Sevan Nişanyan’ın tahminlerine göre 4.200 Yunanca, 4.000 Kürtçe, 3.600 Ermenice, 750 Arapça, 400 Süryanice, 300 Gürcüce, 200 Lazca ve 50 diğer dillerde adlara sahip olan yer ismi değiştirildi.”
Ermenice adlar ilk olarak 2. Abdülhamid’in hedefindeydi
2. Abdülhamid’in Ermenilere karşı bu tavrını merak etmişsinizdir. 1878’deki Berlin Anlaşması ile doğudaki Ermenilerin Rus himayesine girmesini önlemek amacıyla Avrupalılar “Ermeni reformları” yapılmasını istemişti Abdülhamid’den. Ama o bunu sürekli erteledi, üstelik Kürt aşiretlerini bir Ermeni isyanına karşı silahlandırdı. 1880’deki ad değiştirme olayını da belki bu yüzden başlattı. Ermeniler arasında bunun üzerine milliyetçi-devrimci fikirdekiler öne çıktı. 1887’de Zeytun (Maraş’a bağlı) ve 1891’de ise Sason’da (Siirt’e yakın) ayaklanmalar çıktı.
Değiştirilen Gürcüce adlar
“Tao-Klarceti ve Lazistan, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildi. Dil bilimsel farklılardan dolayı bölgeye atanan Osmanlı paşaları Gürcüce-Lazca yer adlarını Osmanlı Türkçesine uyarladı. Bazı coğrafi isimler o kadar sert bir şekilde değiştirildi ki, orijinal halini belirlemek neredeyse imkansız hale geldi… Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, yeni Türk hükümeti isim değişikliği politikasını sürdürdü… Coğrafi adlardaki değişiklikler 1959’da dönemsel olarak yeniden başladı ve 20. yüzyıl boyunca devam etti. Gürcüler bölgede önemli bir azınlık olmalarına rağmen, 1927’de Artvin il meclisi Gürcüceyi yasakladı. Buna karşın Artvin halkı, konuşma dilinde eski yer adlarını kullanmayı sürdürdü. 1914-1990 yılları arasında, Rize’deki coğrafi isimlerin yüzde 33’ü ve Artvin’deki yer isimlerinin yüzde 39’u değiştirildi.”
Değiştirilen Rumca yer adları
“Pek çok Rumca isim kökenini Bizans ve Trabzon imparatorlukları döneminden almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, pek çok Rumca isim bozulmadan ya da çok az değişim göstererek ismini muhafaza etmeye devam etmiştir.
Örneğin, İzmir ismi Rumca Smyrna’dan gelmektedir. Rumca ‘Smyrna’ya’ anlamına gelen is Smirnin, Türkçeye zamanla İzmir olarak geçmiştir. Benzer şekilde İznik aslı Rumca olan is Nikaean’dan gelmektedir. İstanbul ismi de (“is tan Polin” ya da Türkçesiyle “şehire”) Rumcadan gelmektedir.”
Lazca konuşmak yasak
Bu arada Lazlara Lazca konuşmak yasaklandı bu ülkede. Hem de 1930’lu yıllarda. Ali İhsan Aksamaz’ın “Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması” adlı yapıtında şu satırlar yer alır:
“Dil yasaklarıyla ilgili olarak M. Recai Özgün’ün tanıklığı oldukça ilginç:
‘… Otuzlu yıllarda okullarda Temizlik ve İntizam Kolu, Kızılay Kolu… gibi isimlerle çalışma kolları oluşturuldu…. Bunlar arasında ‘Lazca Konuşanlarla Mücadele Kolu’ diye bir kol daha vardı. Ben dördüncü ve beşinci sınıfta iken bir müddet bu kolun başkanlığını yaptığımı hatırlıyorum…
‘… Lazca Konuşanlarla Mücadele Kolu’ndaki faaliyetlerime hiç anlam veremezdim. Çünkü okulda tamam, Lazca konuşanlara ihtarımı yapardım, ama eve gelince, köye çıkınca hiç Türkçe bilmeyen babaannem, dedem, komşuma hiç etkili olamıyordum. Hal böyle olunca, onlarla ben de Lazca konuşuyordum. Yani görevli de suç işliyordu. Garip, yüzeysel bir kandırmaca. Bir çocuğun ikiyüzlü gelişmesinde felaket etkili olacak bir uygulama. Ayrıca onlara, ‘Lazca konuşmayın’ demek, ‘Siz hiç konuşmayın’ anlamına geliyordu. Çünkü Lazcadan başka dil bilmiyorlardı. Böyle bir teklif, onların aklımızdan şüphelenmelerini gerektiriyor ve şaşkın şaşkın gülmelerine vesile oluyordu.’”
Vur beline kazmayı
Süryanice yer adlarında biraz duralım. Çünkü tam bir ucubelik örneği olan bu yeni adlar sanırım değiştirenlerin de düş gücü ve zekâ düzeyi hakkında biraz fikir veriyor. Hiç mi eskiyi anımsatan bir şey bulamadınız, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Süryaniler de mi ayaklandı, isyan çıkarıp “Büyük Süryanistan”ı mı kurmaya çalıştı, dış güçlerin maşası mı oldu da onların binlerce yıllık yer adlarını değiştirdiniz?
Kafrô Taxtaytô-Elbeğendi, Barsomik-Tütenocak, Iwardo-Gülgöze, Arbo-Taşköy, Qartmîn-Yayvantepe, Kfargawsô-Gercüş, Kefshenne-Kayalı, Beṯ Zabday-İdil, Xisna d’Kêpha (Hisno d’Kifo)-Hasankeyf, Zaz-İzbırak, Anhel-Yemişli.
Herkese keyifli günler dilerim.
* Bu başlığı atarken alıntılar da yaptığım Sevan Nişanyan’ın Adını Unutan Ülke adlı yapıtının başlığından esinlendim.
Fotoğraf: Xisna d’Kêpha (Hasankeyf)-evrensel.net.haber
KAYNAKLAR