Olga Ocaklı PhD
Genel bir kabul olarak 10-19 yaş ergenlik dönemi olarak nitelendirilir. Ergenlik, çocukların yalnızca fiziksel değil duygusal anlamda da bir dizi zorluk ve kaygıyla yüz yüze geldikleri kritik bir aşamadır. Her çocuğun parmak izi ve retinası farklı olduğu gibi zihinsel yapısı da farklı çalışır. Dış dünyayla etkileşimi ve bu etkileşimlere verilen tepkiler de özgündür.
Bu çağın birincil gündemi “genç yetişkin” olma yolunda ilerlerken diğer yandan da özerk bir kimlik geliştirmektir. Ergenliğin başlamasıyla birlikte “seçme özgürlüğü” konusu ebeveyn-genç ilişkisinde daha merkezi hale gelir. Gençler büyüklerinden izin almak zorunda kalmayı değil, tekil bireyler olarak ciddiye alınmayı ve ikna edilmeyi bekler.
Çocuklarımız özerk kimlik geliştirmek isterken, seçim yapabilme özgürlüğünü elde etmek için tez canlı olabilirler. Bu evrede aile yapısı da gözetilerek, anne baba tarafından çocuklara zamanında belli ölçüde seçme özgürlüğü ve sorumluluk verilmesi önemlidir.
Bu noktada biraz daha derine inip konuya farklı bir bakış açısı sunmak isterim. Teknolojinin hızla geliştiği ve çocukların bu gelişimin dışında kalamayacağı ilginç bir dönemden geçiyoruz. Teknoloji alanında yaşanan hıza paralel olarak hem yetişkinlerin hem de çocukların yaşam stili de hızlandı. İstesek de artık sosyokültürel etkileşimin parçası haline gelen bilgisayar, tablet, telefon gibi cihazları çocuklardan saklayamayız.
Teknolojik aygıtların olası zararlarından çocuğu korumak için yasaklayıcı ya da cezalandırıcı yaklaşım yerine, bilgilendirici ve uzlaşıcı yaklaşımı seçmek daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca, “acaba yasaklamak çocuğun duygusal hijyenine zarar verir mi” diye düşünmekte yarar var.
16 yaşına kadar çocuğun bir takım istemlerine olumlu yanıt verilmeyebilir. 16 yaşından sonra (yine bazı denetimlerle) ne giyeceğine, ne yiyeceğine, kaç saat uyuyacağına, kimlerle arkadaşlık kuracağına, hangi partiye gideceğine kendisi karar verebilir ve sorumluluklarını da üstlenebilir. Anne babanın önceden gerekli bilgi ve uyarıları içtenlikle ve zamanında vermiş olması, huzursuzluk ve depresif durumlar yaşanmasını engelleyebilir.
Anne babalar olarak yavrularımıza kıyamadığımızdan olsa gerek, ya seçim yaptırmıyoruz ya da sorumluluğu üstlenme fırsatı vermiyoruz. Oysa her çocuğun kendi yaşına göre alabileceği farklı sorumluluklar vardır ve çocuk bu konuda ne kadar gecikirse kendi hayatına o kadar eksi puanla başlayacaktır. Çocuk kendi kararlarıyla ilgili sorumluluğu almayı öğrenmesi gerektiğini bilmelidir. Örneğin, “bugün sandalet giyindim ayaklarım ıslandı ama bundan bir ders çıkardım” formatında düşünmeye yönlendirilmeli.
Bir diğer konu, ergenlerin kolay etkilenebileceği konularda onların yanında daha özenli konuşulması gerektiğidir. Yetişkinlerin olumsuz deneyimlerin, duyguların süreç ve sonuçlarını çocuklara oranla daha kolay yönettiğini biliyoruz. Ergenlerde duygusal sindirim sorunu yaşanmaması için konuşulacak ve konuşulmayacak konular hakkında anne babanın bir planı olması gerekir.
Mesela “yakıta gene zam geldi”, “enflasyon fırladı”, “döviz kuru yükseldi” gibi sorunlardan evde bahsederken çocukların bunları kaydettiğini bilmeliyiz. Bu sorunlar dış kaynaklı olsa bile çocuklar etkilenerek meseleyi kişisel bağlamda üstleniyor olabilir.
Özellikle kendini büyümüş hissetmek için acele eden ergenler, yaşam deneyimi eksikliğinden dolayı bazı çelişkiler yaşayabilirler. Çözüme katkıda bulunabileceklerini göstermek isterler, ancak çoğu zaman bunu nasıl yapacaklarını bilemezler. Bu durum ergende huzursuzluğa ve içsel kızgınlığa yol açabilir. Sorunlardan bahsederken çocuklar üzerindeki olası etkilerini ve sonuçlarını öngörmeye çalışabilir ve önlem alabiliriz.