1917 Ekim Devrimi’nden sonra gündeme gelen reform önerilerinden biri de Rus dilinin Latin alfabesiyle yazılmasıydı. Yeni devletin ilk eğitim ve aydınlanma bakanı Anatoliy Lunaçarski, Latin alfabesine geçişin Rus işçi sınıfını diğer ülkelerdeki sınıfdaşlarıyla daha kolay kaynaştıracağı düşüncesindeydi.
Lenin ise fikre sıcak bakmakla birlikte bunun aceleye getirilmemesi ve dikkatle planlanması gereken bir süreç olduğu kanısındaydı. Sonuç olarak Lunaçarski’nin reform önerisi, Rusçanın eski yazım biçimlerinden arındırılarak daha sade bir görünüme kavuşmasıyla sınırlı kaldı.
Stalin döneminde ise Latin harflerine geçiş fikrine geri dönüldü. 1930’da bu iş için özel bir komisyon kuruldu. Arap, Fars, Gürcü ve Ermeni alfabelerini kullanan etnisiteler için süratle Latin alfabeleri geliştirildi.
Fakat Stalin ani bir fikir değişikliğiyle projeyi rafa kaldırdı. Kullanıma giren Latin alfabeleri, bu dillerin “Rusçaya yakınlaşmaları” adına 1936’dan sonra Kiril alfabesiyle değiştirildi. Latin alfabesi ise “zararlı” ilan edilerek tabulaştırıldı.
1938 tarihli bir kararname ile Sovyetler Birliği genelinde bütün okullarda Rusça zorunlu ders haline geldi ve birliğin resmi dili ilan edildi.
Kirilizasyon tabir edilen sürece direnen entelektüeller ise “repressiya”ya, yani devlet terörüne maruz kaldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkılması ve Birleşmiş Milletler’in kurulması da Rusçayı bir dünya dili haline getirdi.
(TürkRus.Com)