Aslında yanıtı verilmiş bir soru bu ancak sanırım herkesin pek haberi yok. Çünkü kimse gerçeklerle ilgilenmiyor, efsaneleri daha çok seviyor. Efsaneleri kim sevmez ki! Masal gibi dinlersiniz ki zaten birbirlerinden farkları yoktur. Ancak tarihi bilgi yerine efsaneleri gerçek gibi sunarsanız o zaman yanlış yapmış olursunuz.
Osmanlıların bize tüm öğrenim yaşamımızda öğretildiği gibi Kayı boyundan olduğu bilgisi gerçek değildir. Buna ilişkin otorite kabul edilen tarihçilerin görüşlerini aktaracağım size. İsterseniz Türkiye’de Osmanlı denince akla gelen ilk tarihçi olan Halil İnalcık ile başlayalım. İnalcık 2009 yılında Habertürk ekranlarında Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı’nın o hafta birlikte sundukları “Teke tek” programında aynen şunları söyledi.
“Osmanlı hanedanı menşei belli değildir. Kendileri de söylüyor, bir aşiretten falan türemedir. Fakat Timur Cengiz hanedanından, (yani, M.G.) atalarından biriyle evli olduğu için kendini küregen yani Cengiz hanedanının damadı olarak (lanse ediyor, M.G.) Onun bütün siyasi faaliyetleri İlhanlı yani Moğol devletini yakın doğuda ihya etmekti. Anadolu’ya İlhanlılar hâkimdi biliyorsunuz. Timur’un oğlu Şahruh 2. Murad’ı küçük gördü, tehdit etti hatta ona hilat gönderdi, bir bağlılık sembolü olarak. ‘Bu hilatı giy’ dedi. 2. Murad giydi hilatı, korktu çünkü. Şahruh Doğu Anadolu’ya gelmişti ordusuyla. O zaman Osmanlılar dediler ki, biz kendi neslimizi yüceltelim, onun için Yazıcızade Ali Tevarih-i Āl-i Selçuk’ta Osmanlıları Oğuz Han’ın büyük oğlu Günhan’ın soyundan getiriyor. Onun oğlu da Kayı’dır. Osmanlı’yı Kayı kabilesine bağlayarak Osmanlıların Oğuz Han’ın neslinden geldiğini ispat etmek istedi. Ancak bu, 2. Murad (1421-1444) zamanındadır. Siyasi bir rekabet neticesindedir. Ve bu Kayı nazariyesi tamamen masaldır. Tamamen siyasi bir maksatla yazılmıştır. Bunu da bu fakir yazdı.” 1
Aslında İnalcık bu görüşünü Has Bağçede Ayş-u Tarab: Nedimler, Şairler, Mutribler adlı yapıtında da dile getirmişti:
“Yazıcızade Ali, Tarih-i Āl-i Selçuk veya Oğuzname’yi, 2. Murad emriyle yazmıştır. Bu nokta, Oğuzculuk akımının hanedan tarafından benimsenmiş olduğuna işarettir. Fakat 2. Murad, neden kendi soyunu Oğuz Han’a bağlamak ihtiyacını duymuştur? Bu iddia, Timurluların, Osmanlıları bağımlı bir hanedan gibi görmelerine karşı, tamamıyla siyasi bir tepkiden kaynaklanmaktadır.” 2
İnalcık bu açıklamadan sonra o dönemdeki gelişmeleri aktararak Osmanlıların kendilerine bir soy kütüğü aramalarının nedenlerini ortaya koyar:
“İlkin, batı (Anadolu, M.G.) uç bölgesinde Moğollara karşı Türkmen direncinin zamanla nasıl güçlendiğini hatırlatalım: evvela, 1231’de Harezmşah Devleti’nin Moğol saldırısı karşısında çöküşü ve Azerbaycan’dan ‘kalabalık Türkmen topluluklarının’ Anadolu’ya kaçıp gelmeleri, Anadolu’nun etnik çehresine derin bir değişiklik getirmiş, özellikle batı uç bölgelerinde Moğol ve Fars’a karşı Türkmenlik bilinci, Türkçecilik gündeme gelmişti. Curmagun kumandasında aileleriyle gelen Moğol tümenleri, Azerbaycan’da Mogan ve Arran ovalarında yerleşerek Türkmenleri batıya sürmüştü. (İnalcık bu savlarını tarihçi Faruk Sümer’e dayandırır, M.G.) Anadolu Selçuk Sultanı 1. Alâeddîn Keykubâd bu Moğol tehdidi karşısında, batı ucunda Bizanslı Laskaridlere karşı mücadelesine son vererek (1231), Konya’ya dönmüş, sıkı savunma önlemleri almaya başlamış, akıp gelen Türkmenleri uca, Bizans’a karşı batıdaki sınır bölgesinde yerleştirmişti.” 3
Uzun oluyor ama devam edeceğim çünkü tarihsel gelişmeler bilinmeden siyasi nedenler, siyasi nedenler bilinmeden de Osmanlıların neden kendilerine soylu/kutsal bir geçmiş aradıkları sorusu yanıtlanamıyor. Kutsal sözcüğünü “irdelenemez ve kimsenin itiraz edemeyeceği” anlamında kullanıyorum. Öyle bir geçmiş yaratılmalı ki kimse sorgulayamasın.
Devam edelim İnalcık’ın anlattıklarına:
“İkinci olarak, Timur’un ve oğullarının Anadolu Beylikleri, bu arada Osmanlılar üzerinde egemenlik iddialarına bir göz atalım: Timur, Anadolu’yu terk etmeden önce, Osmanlı çelebiler dahil küçük büyük tüm hanedan mensuplarına yarlıglar vererek kendi egemenliği altında olduklarını bildirdi. Bu arada, birer yarlıg ile Süleyman Çelebi’ye Rum-ili’ni, Amasya bölgesini Çelebi Mehemmed’e tanıdı. Mehemmed, Bursa’da darb olunan 806 (1403-1404) tarihli sikkesinde, ‘Muhammed b. Bayezid Han’ unvanıyla beraber ‘Demir Han Gürkan’ unvanlarını kullanarak, Timur’un egemenliğini tanıdığını resmen ilan etmiş oldu. Timur’un Anadolu’yu terk ettikten iki yıl sonra ölümü (1405) ve ülkesinde vārisler arasında baş gösteren kargaşa yüzünden Anadolu beyleri gerçekte bağımsız duruma geldi. Şahruh (1404-1447) tahta sağlamca yerleşince, Doğu Anadolu’ya seferlerinde babası Timur’un Anadolu’da kurduğu statüyü geri getirmeye karar verdi, Osmanlıları tehdit etti. Semerkand’da esir bulunan Osmanlı şehzadesi Mustafa’yı Sultan Mehemmed’e karşı gönderdi. Yeni bir Timur istilasından korkan Sultan Mehemmed, Şahruh’un tābi’i (fermān-ber) olduğunu bildirerek, fırtınayı savmak istedi. Doğu Anadolu’yu istilâ edip Karakoyunluları cezalandıran Şahruh, duruma hâkimdi. 2.Murad, Mustafa’ya karşı tehlikeli bir mücadeleden (1421-22) sonra onu güçlükle bertaraf edebildi. Şahruh, 1429’da büyük bir ordu ile Karakoyunlulara karşı tekrar Doğu Anadolu’da göründü. Timur zamanında bağımsızlıklarını kazanan Türkmen hanedanları Osmanlı’ya karşı kendisini beklediklerini bildirdiler. 2. Murad, ona karşı Memluk Sultanlığı, Karakoyunlular ve Altın Orda ile diplomatik ilişkilere girerek ortak bir cephe kurmaya çalıştı. Fakat sonunda, Şahruh’un ölümüne dek (1447) kendisine bağımlılığını tanıyarak tehlikeyi uzaklaştırmaya çalıştı.” 4
Buradan öğreniyoruz ki Osmanlı sultanı 2. Murad 1421’den 1447 yılına kadar Moğolların bağımlısı olmayı kabul etmiş. Osmanlı Devleti 26 yıl boyunca bağımsız değil Moğollara bağımlı bir devletmiş.
İnalcık’tan aktarmaya devam edelim…
“Özetle, Timurluların Osmanlı sultanını bağımlı tutma girişimleri, Osmanlılarda Oğuzculuk akımının ortaya çıkmasının başlıca nedenidir. Bu siyaset, Osmanlı hanedanının Oğuz Han neslinden geldiği, soyca egemenlik hakkı itibariyle Moğollardan ve Timurlulardan üstün olduğu biçiminde ifade edilmiş, iddia ilk kez Yazıcızāde Ali’nin Tarih-i Āl-i Selçuk adlı eserinde kuvvetle savunulmuştur. Oğuzname ve Dede Korkut rivayetlerine dayanan 2.Murad dönemindeki bilinçli Oğuzculuk geleneği, Fātih döneminde devam etmiş, Fātih, bir yandan kadim İran geleneğini benimserken, öbür yandan Oğuz geleneğini sürdürmüştür: 15.yüzyılın Tevārih-i Āl-i Osman yazarları, eserlerine koydukları soy kütüklerinde Osman’ı daima Oğuzhan’a bağlarlar.” 5
“Osman bir kayıqcı oğlu”
Bir başka kaynağa geçelim, İslam Ansiklopedisi’ne.
“Osman’ın aşireti hakkında kroniklerde aktarılan bilgiler ve soyağaçları (jenealojiler) hiçbir tarihî esasa dayanmaz. Kroniklerde genel giriş kısmında efsaneleşmiş birtakım belirsiz iddia ve gelenekler içerdikleri tarihî bilgileri ayırt ederek kullanılmalıdır. Paul Wittek, Osmanlı hânedanının Kayı aşiretiyle ilgisi olmadığı tezini savunur; Osman’ı Oğuz Han’a bağlayan soy kütüğünün hānedan siyaseti etkisiyle II. Murad döneminde ortaya çıktığını vurgular. 1380’lerde küçümseme amacıyla Kadı Burhâneddin, Osman’ın bir kayıkçı oğlu (Kayıg boyu kelimesinden) olduğunu söylemiştir. Timur, Yıldırım Bayezid’e bir mektubunda Osmanlı sultanına bir kayıkçı Türkmen soyundan geldiği gerekçesiyle hakaret etmek istemiştir.” 6
Bu arada hemen belirteyim ki Yazıcızâde Ali, Tarih-i Al-i Selçuk’u 1436-37 (hicri 840) yılında yazdı.
Tüm bu tartışmalardan habersiz olan Osman ise aslında Kastamonu’daki Çobanoğulları’na bağlı bir sınır savaşçısıydı, bunu bizzat dönemin Bizanslı tarihçisi Pachymeres’ten öğreniyoruz.
“Osman Gazi’nin kuvvetleri çoğunlukla uzaklardan, Pachymeres’e göre Paflagonya’dan (Kastamonu yöresi) gazā-doyum için gelen garip Türkmenler’di. Bunlar kızıl börk giyip savaşçı olarak ayrıcalık kazanıyor, böylece göçebe topluluğunda farklılaşma, çoban ve akıncı ayırımcılığı ortaya çıkıyordu.” 7
İnalcık Has Bağçede Ayş-u Tarab yapıtında Osman’ın bir alp olduğunu söyler. “Alp” ne demek diye soracaksınız. Şövalye desem daha iyi anlar mısınız acaba? Savaşçıydı yani. Bakar mısınız halimize, Türkçe bir sözcüğü üzerinden bin yıl geçtikten sonra başka bir dilin sözcüğüyle açıklıyoruz. Tabii şövalye sözcüğünün kökenini de açıklamak gerekiyor şimdi. Şövalye Türkçeye, Fransızcada aynı anlama gelen chevalier kavramından geçmiş. Sözcüğün kökleri Orta Çağ Latincesindeki caballus (yük atı) ve caballarius (atlı) sözcüklerine dayanıyor. Sanırım Orta Çağ’daki anlamından çok daha farklı bir anlam kazanmış yüzyıllar içinde. Türk Dil Kurumu’na göre de alp, “yiğit, kahraman, cesur kişi” demek ama aynı zamanda bir unvan olarak da kullanılıyor.
Bu arada İnalcık Osmanlı’nın ataları konusuna da değiniyor.
“Şükrullah, Aşıkpaşazade ve Bayatī; Ertuğrul’un babası olarak Selçuklu Süleyman Şahı gösterir (Karamanoğlu’na karşı, Anadolu Selçuk sultanlarının vārisi olma iddiası).
Yazıcızāde’de Ertuğrul’un babası Gök Alp’tır, hanedan Oğuz Han torunu Kayı Han’dan gelir.
Bağımsız bir kaynağı kullanan Düsturnāme’de farklı bir soy kütüğü buluyoruz: Ertuğrul’un babası Gündüz Alp, onun babası Şahmelik, onun babası Mīr Süleyman Alp, ötekilerde Süleyman Şah olmuştur. Bu soy kütüğü, ötekilere bakarak, daha güvenilir görünmektedir.” 8
Bugün hâlâ Osman’ın aşireti belirlenmiş değildir. Ancak Kayı boyu olmadığı kesinleşmiştir.
Herkese keyifli günler dilerim.
Fotoğraf: gzt.com
KAYNAKLAR
1- https://www.youtube.com/watch?v=cWAFhbQkqZQ&ab_channel=Habert%C3%BCrkTV Zaman kodu 1.11.00.
2- Halil İnalcık, Has Bağçede Ayş-u Tarab, s.203.
3-aynı yapıt, s.203
4-aynı yapıt, s.204
5-aynı yapıt, s.204.
6-https://islamansiklopedisi.org.tr/osman-i
7-https://islamansiklopedisi.org.tr/osman-i
8-İnalcık, s.210.