Alfabeler, insanlık tarihinde iletişimde devrim yaratan temel yapı taşlarıdır ve binlerce yıl boyunca süregelen bir evrimsel öyküye sahiptir.
Resim yazıdan alfabeye geçiş, standart bir yazılı iletişim biçimine duyulan gereksinime yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Bu geçişin evrimi, farklı kadim uygarlıklarda gerçekleşmiş ve farklı yazı sistemlerine kadar izlenebilir. Her bir yazı yöntemi, insanlığın ortak birikimini geleceğe taşımaya yönelik önemli bir kilometre taşıdır.
Mısır hiyeroglifleri, Sümer çivi yazısı, Fenike yazısı, Çin karakterleri, Maya glifleri, Etrüsk ve Latin harfleri, Kiril alfabesi ve daha pek çok alfabe, insanlığın zengin dil ve kültür mirasının göstergesidir. Dünya üzerinde, genel kabul gören bir sayıya göre, yaklaşık 100 farklı alfabe kullanılmaktadır.
Hiyeroglifler, Mısır’da ve Mısır’ın etki alanındaki bölgelerde antik çağlardan beri kullanılan bir yazı sistemiydi. Mısır tarihindeki önemli olaylar, devlet yönetimi ya da dinsel ve günlük yaşamla ilgili bilgi ve belgeler, bu hiyeroglifler aracılığıyla aktarılmış ve günümüze kadar korunmuştur.
Hiyeroglifler, Mısır’da ve etki alanındaki komşu bölgelerde antik çağlardan beri kullanılan bir yazı yöntemidir. Bu sistemde, nesnelerin gerçekçi betimleri veya benzeşik semboller kullanılarak bir sözcük veya kavram ifade edilirdi. Alfabelerde ise her harf genellikle tek başına özgün bir ünlü veya ünsüz sesi temsil eder. Mısır tarihi, devlet yönetimi, din ve günlük yaşamla ilgili bilgiler hiyeroglifler aracılığıyla aktarılmış ve günümüze kadar korunmuştur.
Resim yazıdan harflere
Hiyeroglif yazıda bir kuş sembolü gördüğünüzde, Mısır dilinde “kuş” anlamına gelen sözcüğü bilmeseniz bile, yazının o kısmının kuşla ilişkili olduğunu anlarsınız. Hiyeroglif günümüzde kullanılan küçük dijital imajlar olan emojilere benzetilebilir.
Ancak, alfabetik yazılarda harfler doğrudan sesleri temsil ettiğinden, bu harflerin okunuşunu bilmiyorsanız, ne yazıldığını anlamak zorlaşır. Harflerin sesleri ifade etmek için kullanılması, yazının gelişiminde büyük bir etkiye sahip olmuştur.
Bununla birlikte, dilin evrimi ve yazı kültürünün gelişimi sürecinde, harflerin birden fazla sesi temsil etmesi durumu, bazı alfabelerde ortaya çıkabilir. Bu durum, alfabetik yazının hiyeroglif yazıya göre daha esnek olduğunu göstermektedir. Örneğin İngilizcede “C” harfi bazen “cat” ya da “car” gibi sözcüklerde “K” sesiyle, bazen de “city” ya da “cent” gibi sözcüklerde “S” sesiyle okunabilir. Bu çeşitlilik, alfabetik yazının adaptasyon yeteneğini ve kullanım alanlarını vurgulamaktadır.
Bir harfin birden fazla sesi dile getirdiği örnekler karşımıza çıkar. Örneğin, sirk anlamındaki “Circus” sözcüğünde birinci “C” harfi “S” sesini, ikincisi ise “K” sesini vermektedir. Bu gibi bu gibi kural dışılıklar göz ardı edildiğinde genellikle bir harfin bir sesi temsil etmesi ilkesi benimsenir.
Alfabeler, sesleri belirli kurallar çerçevesinde birleştirerek sözcükleri oluşturur ve anlamını belirler. Örneğin “T”, “O” ve “P” sesleri bir araya gelerek “TOP” sözcüğünü oluşturur ve bu sözcük farklı anlamlara gelebilir. Örneğin, oyun topu, spor, yuvarlama, kartopu, kâğıt ya da kumaş topu gibi.
Bilinen en eski alfabetik sistemin Sina Yarımadası’nda Milattan Önce (M.Ö.) 1900’lerde, hiyerogliflerin basitleştirilmesiyle elde edildiği kabul edilmektedir. Ancak, yeni bir yazı türü olarak alfabe Mısır toplumunun geniş kesimleri tarafından benimsenmedi, dışlandı.
Bu durum, büyük olasılıkla hiyerarşik ve geleneksel yapının etkisi altında gerçekleşmiş olabilir. Özellikle alt sınıfların ve Sami dillerini konuşan kölelerin ve işçilerin bu yeni alfabeyi kullanması, elit kesimin basitleştirilmiş bir alfabeye geçişi desteklemediğini düşündürmektedir.
Asuroloji uzmanı Hans-Peter Schaudig’in (1997) “Alfabenin Kültür Tarihi” adlı eserinde vurgulandığı üzere, alfabenin geliştirilmesi, yazı ve iletişim tarihindeki en kritik dönüm noktalarından biridir. Bu önemli adımın atılmasını Lübnanlıların atası olan Fenikelilere borçluyuz.
Fenike alfabesi
Fenike alfabesi, büyük olasılıkla M.Ö. 13. yüzyılda Mısır hiyerogliflerinden türetilen Proto-Sina sembollerinden ve Mezopotamya çivi yazısından esinlenerek ortaya çıkmıştır. Bu sembollerin karmaşık yapısı Fenike alfabesinde daha basit ve işlevsel harflere dönüştürüldü.
Fenike alfabesinin sembolleri, ani bir buluş değil, uzun bir evrimsel sürecin sonucuydu. Bu yeni alfabede 22 sembol, Sami dillerinin ses yapısına daha uygun hale getirilmiş ve her biri tek bir ünsüz sesi temsil etmiştir. Fenike dili de çoğu Sami dili gibi sağdan sola yazılırdı.
Levant bölgesinde ortaya çıkan alfabe; öncelikle ticari, siyasi ve dini ilişkiler aracılığıyla Akdeniz kıyılarına yayılmıştır. Usta denizciler olarak tanınan Fenikeliler, mal alışverişi için klasik Doğu Akdeniz rotası dışına çıkarak Portekiz’e hatta Danimarka’ya kadar gitmişlerdir. Deniz ticareti dışında kara ticaretiyle de farklı kültürlerle etkileşime geçtikçe Fenike alfabesi Arami, Süryani, İbrani ve Arap coğrafyasında da yaygınlaştı.
Fenike alfabesinin önemli bir özelliği, yalnızca sessiz harfleri içermesidir. Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa’daki farklı kültürler Fenike harflerini kendi ses sistemlerine adapte etmiş ve yalnızca sessiz harfleri kullanan alfabeler geliştirmiştir. Bunun sonucunda Fenike harfleri; İbrani, Arami, Arap, Yunan, Latin ve Kiril alfabeleri de dâhil olmak üzere birçok modern alfabenin öncüsü olmuştur.
Alfa ile Elif soydaş
Yunanlılar, Fenike alfabesinden ödünçlenen harfleri Yunanca ses yapısına uygun hale getirerek yazının evrimine önemli bir katkı sağladılar. Bu uyarlama sürecinde, yalnızca sessiz harfleri kullanan Fenike alfabesinin kısıtlı kaldığını fark eden Yunanlar, konuşma seslerini daha doğru yazabilmek için M.Ö. 8. Yüzyıldan itibaren kademeli olarak sesli harfleri eklediler. Bu dönüşümle, Yunan alfabesi, ünsüz ve ünlü sesleri etkili bir şekilde temsil edebilen karma ilk alfabeye dönüştü.
Türkçedeki alfabe teriminin Arapça “elifba”dan geldiği doğru değildir. Alfabe terimi, Yunanca ses dizisinin ilk iki harfi olan “alfa” ile “beta”nın birleşiminden gelir. Bu kelime Fransızcada “alphabet” yazılır ancak “alfabe” okunur ve Türkçede de bu formu ile kullanılmaktadır.
Alfa, Fenikecede öküz anlamına gelen “alep”, Arami ve İbrani alfabesindeki “alaf” ve Arap alfabesindeki “elif” ile eş kökendir ve bu nedenle öküz başı simgesiyle gösterilirdi. Ancak zamanla öküz başı simgesi önce yan sonra da ters dönerek günümüzdeki “A” harfine evrilmiştir.
Sevan Nişanyan Atatürk’e hakaret etmeseydi ve kendisi gibi düşünmeyenlere tükürmeseydi, elif ile öküz ilişkisini ve daha birçok etimolojiyi açıkladığı kitabını önerebilirdim ama öneremiyorum. Kitabın adı “Elif’in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı”, okuyup okumamak size kalmış.
Latin Alfabesi
Sesli harflerin alfabeye entegre edilmesi, yazının evriminde önemli bir sıçrama noktası olmuştur.
Bu yenilik, karma alfabelerin gelişiminde, özellikle Roma-Latin alfabesinde önemli bir rol oynamıştır. Geleneksel metinlerde, her harf genellikle bir ünsüz sesini temsil ederken, karma alfabelerde harfler hem ünlü hem de ünsüz sesleri temsil etmektedir. Bu sayede yazılı iletişimde daha geniş bir ses yelpazesi kullanma olanağı sağlanmıştır.
İtalya’da, Latince öncesi dönemde, Etrüskler Yunan alfabesinden uyarladıkları Roma alfabesini kullanıyordu. Ancak, M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren Roma Cumhuriyeti’nde Latince öne çıkınca Roma alfabesi Latin alfabesi olarak anılmaya başlandı. Bu süreçte; Etrüsklerin eklediği F, R, S ve Q harfleri Latin alfabesinde yer almaya devam etti.
Fenike alfabesinden esinlenen ve Batı’da yaygın olarak kullanılan karma alfabeler arasında Yunan, Latin ve Kiril alfabeleri öne çıkar. Diğer yandan, Fenike alfabesinden esinlenerek gelişen Gürcü ve Ermeni yazı sistemleri bağımsız alfabeler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Devanagari, Tamil, Thai, Kore, Hiragana ve Katakana (Japon) alfabeleri, Fenike yazısından türememiş olmalarına rağmen karma alfabelerdir. Her biri farklı kökene ve kendine özgü bir harf sistemine sahiptir. Alfabelerdeki bu çeşitlilik ve dinamizm, toplumların dilsel ve kültürel dokusundaki sürekli değişime ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır.
Çin yazı sistemi, binlerce karakterden oluşan karmaşık yapısıyla diğer alfabelerden belirgin şekilde ayrılır. Hanzi olarak bilinen her bir Çince karakter, birden fazla tona veya heceye ve en az bir somut ya da soyut anlama sahiptir. Bu özellik, diğer alfabetik sistemlerden ayıran ve benzersiz kılan önemli bir özelliktir.
Çin yazısının ilk kullanımına ilişkin net bilgiye ulaşmak zordur, ancak genel olarak M.Ö. 14. yüzyıla kadar uzandığı düşünülmektedir. Bu dönemde, Çin’de de Mısır’daki gibi nesneleri gerçek görünümleriyle temsil eden resim yazısı (piktogramlar) kullanılmıştı.
Zamanla bunlara soyut kavramları belirten soyut çizimler (ideogramlar) eklendi. Örneğin bir ağaç resmi pratikte bir ağacı simgelerken sonraları doğayı, doğallığı, yaşamı ve büyümeyi de simgeler hale gelmiştir. Bu evrimle birlikte soyut düşünceleri temsil kapasitesi genişleyen Çin yazısının etkisi Budist metinler üzerinden Japon adalarına ulaşmıştır.
Japonlar 5. yüzyıldan bu yana Çin yazısından uyarlanan karakterleri kullanarak yazmaktadır. Günümüzde Japon yazısında hem Çince karakterler (Kanji) hem de bu karakterleri tamamlamak için “Hiragana” ve “Katakana” olarak bilinen iki özgün hece yazısı birlikte kullanılmaktadır Hiragana ile genellikle Japonca sözcükler, Katakana ile de yabancı kökenli sözcük ve adlar yazılmaktadır.
Yazının standartlaşması
Orta Çağ’da dinsel ve hukuki metinlerin basımı, yeni icatların ve denizaşırı ticaretin artması, alfabelerin daha rasyonel bir uyarlama ve standartlaşma sürecine girmesine alan sağladı. Bu süreçte, Johannes Gutenberg’in 1450’de tekil metal harfleri kullanan matbaayı icat etmesi, yazılı materyalin seri üretiminde ve yayılmasında önemli bir adım oldu. Bu yenilik, alfabelerin standartlaşmasına ve okuryazarlık oranlarının artmasına büyük katkı sağladı.
Günümüzde ise, “Unicode Standardı” olarak bilinen bir dijital standartlaşma evresindeyiz. Uluslararası bir kodlama standardı olan Unicode, internetin ve elektronik iletişim araçlarının temelini oluşturan önemli bir yapı haline gelmiştir. Bu standart; farklı bilgisayar yazılımları ve dijital iletişim araçları arasında uyumluluk sağlamakta, çeşitli alfabelerdeki sembollerin doğru temsil edilmesine olanak tanımaktadır.
Diller arası köprü
Yaklaşık 5.500 yıl önce Mezopotamya’da ortaya çıkan yazı, iletişim formatını kökten değiştirmiş ve insanlık tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlığın iletişimi daha da kolaylaştırma çabası, yaklaşık 3.200 yıl önce farklı diller arasında köprü görevi gören alfabenin geliştirilmesiyle zirveye ulaşmıştır.
Harfleri kullanarak dilin fonetik değerlerini ve anlamlarını temsil eden alfabe, bilişsel olarak doğrudan belleğimizdeki dilsel deneyimlerimizle bağlantılıdır. Bu sayede, farklı dilleri konuşan insanlar, ortak bir sembol sistemi üzerinden iletişim kurabilme olanağını elde etmişlerdir.
Gelişen ihtiyaçlara göre evrilen alfabe, yalnız iletişimi kolaylaştırmakla kalmamış, aynı zamanda toplumların tarihsel ve kültürel kimliklerini biçimlendirmede de bir rol oynamıştır.
Alfabeler, insanlığın bilgi aktarma ve iletişim kurma gereksinimlerini karşılamak için sonsuz bir adaptasyon yeteneğiyle varlığını sürdürecektir